‘Götürülmeyi’ Beklemek (Ersoy SOYDAN)

Edebiyat camiası dediğimizde akla ilk olarak büyükşehirler, hatta şimdilerde yalnızca İstanbul gelir. Taşrada yazıp, çizmeye devam eden; üstelik düzenli bir şekilde eser vermeyi sürdüren yazarların sayısı ise bir elin parmaklarını geçmez. İşte bunlardan birisi de Batmanlı yazar Yavuz Ekinci. Ekinci Batman'da yaşayarak, Batman'ı yazıyor, o yüzden romanlarının kahramanları da, örgüsü de son derece sahici oluyor.

Batman deyince oturup bin kere düşünmek lazım. Yirmi yıl öncesine kadar faili meçhullerin zirveye ulaştığı, insanların korkudan ikindi vakti dükkanlarını kapatıp evlerine gittiği akşamları kimsenin sokağa çıkamadığı ve bu kirli savaşta kayıp vermeyen neredeyse tek bir ailenin bile bulunmadığı bir yer burası. Ekinci ilk iki romanında olduğu gibi, Rüyası Bölünenler’de yine Batman’ı anlatıyor.  Romanda anlatılanlar Batman’ı bilenler için çok tanıdık, hangi kapıyı çalsanız size anlatacakları anılar aslında. Ama iş kaleme dökmeye geldiğinde herkes “lal” oluyor, herkesin bildiği gerçeği yazmak da Ekinci’ye düşüyor. Ajitasyon yapmadan son derece gerçekçi bir dille yazdığı romanları hem hafızalarımızı tazeliyor, hem de antik dönemin tragedyaları gibi tarihe not düşerek kalıcı oluyor.

Ekinci'nin yeni romanı Rüyası Bölünenler'deki kahraman, dağa çıkan kardeşi Yusuf'un peşine düşüyor. Yazar, Mezopotamya’nın kadim topraklarından Almanya’ya, oradan Kandil’e dek uzanan sürgün, ölüm ve acıyla yoğrulmuş masalsı bir yolculuğa çıkarıyor okurlarını. Evlatlarını izini kaybetmiş yaşayıp, yaşamadığını bilmeden duvarlarla konuşan anaların dramını, evlatlarının peşine düşüp küçük bir iz bulabilmek için oradan oraya koşuşturan babaların çilesini anlatıyor. Genç insanlara mezar olmuş bir coğrafyada acılara sabretmeyi çaresizce öğrenmiş aileleri yani. Coğrafyanın kader olduğunu bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Her yerin mezarlık olduğu, ölümün soğuk yüzünün her an hissedildiği bir coğrafya bizimkisi; öyle ki hapse düşmek öpüp başımıza konacak bir ödül adeta. Herkes elbiseleriyle uyuyarak “götürülmeyi” bekliyor işte bu yüzden insanların rüyaları hep bölünüyor.

Romanın kahramanı İsmail 90 kuşağından. Babası küçük oğlu, Yusuf’un dağa gitmesini ondan bilmiş, evden kovmuş, evlatlıktan reddetmiş. Oysa O kardeşi Yusuf gibi dağa gitmeyi beceremeyip, kalmış. İsmail babasının ölüm döşeğinde olduğu haberini alınca onu son bir kez görebilmek için on sekiz  yıl sonra faili meçhul bir cinayete kurban gitmemek için terk etmek zorunda kaldığı memleketi Batman’a dönmüş. Yıllar sonra kovulduğu cenneti yada kaçtığı cehennemi Batman’a dönünce babasına söz veriyor; kardeşinin dirisini olmasa bile ölüsünü getirmeye. Bu kez kardeşinin izini bulabilmek için Batman’dan Kandil Dağı'na uzanan bir yolculuğa çıkıyor.

İsmail Yusuf’un izini bulmuş ama tadında bırakmakta fayda var okurlara bu kadar ipucu yeter. Tabii bu ne de olsa roman. Hala evlatlarından bir haber bekleyen binlerce anne-baba-kardeş var. İşin kötüsü her an yenilerini kaybetme korkumuz var, şahsen ben artık genç insanlarımızın ölümlerini değil sevdalarını, aşklarını, mutluluklarını okumak yaşama dair umutlarımı yitirmemek istiyorum. Rüyalarımız Bölünmesi Allahın emri olmaktan çıksın artık.

RÜYASI BÖLÜNENLER, Yavuz Ekinci, Doğan Kitap, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder