Thomas Mann’ın Aldanan Kadın’ı (Ali YILDIZ)


1875’te Almanya’da doğan Thomas Mann, ülkesinin olduğu kadar, dünya yazının da önemli isimlerinden. Yazın eleştirmenlerine göre, ilk öykü kitabı olan Küçük Friedemann’da; Schopenhauer, Nietzsche ve Wagner’den etkilendiği görülen yazar; toplumsal sorunları işlediği Bir Ailenin Çöküşü adlı romanıyla tanınmıştır asıl. Thomas Mann’ın 1875-1955 tarihleri arasında yaşadığı düşünülürse, toplumsal sorunlara duyarsız kalması pek olası değildir zaten, barışın hüküm süremediği bu evrende, insanlık tarihinin iki büyük savaşı onun tanıklığında Avrupa’da patlak vermiş, çok kısa sürede bütün dünyaya yayılıvermiştir. Adolf Hitler’in iktidarı ele geçirmesinin ardından, Mann Almanya’dan ayrılıp Amerika’ya gitmek zorunda kalır. Ülkesinin geçirdiği karanlık dönemi, Yusuf ve Kardeşleri dörtlemesi ile besteci Andreas Leverkühn’ün yaşamöyküsünü ele aldığı Doktor Faustus isimli kitaplarında, Nazizmi baş tacı yapan yurttaşlarının trajedisini anlatacaktır.  

1929’da Gelen Nobel Edebiyat Ödülü 

Thomas Mann’ın Aldanan Kadın isimli novellası, 1929 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü alır. Novella denilen bu tür; romandan kısa, öyküden uzundur. Esen Tezel’in çevirisini yaptığı kitap, Uzun Öykü olarak sunulmuş okura.

Mann uzun öyküsünde, Frau Rosalie von Tümmler’in evine konuk ediyor okurunu. Rosalie on yıl önce, kocası Yarbay von Tümmler’i daha savaş başlamadan, birliğinde meydana gelen bir kazada kaybetmiş, kırk yaşında dul kalmıştır. On sekiz yaşında kızı Anna ve on iki yaşındaki oğlu Eduard ile birlikte yaşamaktadır. Kızının resme olan düşkünlüğü, aileyi akademiye girebilmek umuduyla Rhein’den Düsseldorf’a taşırken; elli yaşındaki Rosalie, oğlunun öğretmeni olacak Amerikalı Ken’le karşılaştıracaktır.

Ancak, beklenenin aksine bir kurguyla sürer Aldanan Kadın. Kitap doğa sevgisinin en güzel betimlemeleri, ana kız arasındaki şaşırtıcı diyaloglar, sevinç ve keder ikilemleri, en önemlisi de; hayatın gelgitleri ile ölüm gerçeğinin diyalektiğini dışa vurur.

Eduard’a dil öğretmek için tutulan Ken de, savaşta tek böbreğini kaybetmiş bir Amerikalıdır. Aldanan Kadın birçok konuda, insan halleri üzerine sorgulamalarla doludur:
“Ah sevgili anneciğim, bence savaşta biri yakalanır, diğeri yakalanmaz; biri düşer, diğeri paçayı kurtarır; bunun, birinin ya da diğerinin cesaretiyle pek ilgisi yoktur. Birinin bacağı kesilir ya da böbreği giren kurşunla yaralanırsa madalya bir teselli ve talihsizliğinin küçük bir telafisidir; ama genellikle özel bir cesaret göstergesi sayılmaz.” der Anna, Ken’e duyduğu aşktan vazgeçirmek ister annesini.

Kendisi de doğuştan gelen ayağındaki sakatlıktan ötürü, yaşadığı olumsuz bir deneme sonrası, aşk defterini kapatmıştır çünkü. Oysa Rosalie, ne söylenirse söylensin, bu itiraf edilmemiş aşktan kendini kurtaramaz. Elli yaşında olmasına rağmen, vücudu gibi ruhu da gençleşmekte; doğanın kendisine sunduğu kadınlık yetilerini, her şeye karşın kullanma arzusunun peşindedir.

Son Yapıt Son Novella

Kadın erkek konusunda da, çarpıcı görüşler sergilenir: “Tümmler de yapardı, baban yani, subay olduğu ve şehitlik mertebesinde öldüğü halde ne zaman bir yeri ağrısa yapardı. Bizim cinsimiz farklı davranıyor, ağrılara daha bir sabırla katlanıyor, tahammüllüyüz biz; deyim yerindeyse ağrı çekmek için doğmuşuz. Çünkü bir kere doğal ve sağlıklı ağrıyı tadıyoruz. Tanrı’nın istediği, kutsal doğum sancısını, tamamen kadınlara özgü bir şey bu, erkekler bundan kurtarılmış ya da mahrum bırakılmış. Aptal erkeklerin bizim attığımız yarı bilinçsiz çığlıklardan ödleri patlıyor; kendilerini suçlayarak başlarını ellerinin arasına alıyorlar ve bizim attığımız her çığlıkta aslında onlarla alay ediyoruz.” der Rosalie.

Thomas Mann’ın ölümünden önce kaleme aldığı bu son çalışması, Avrupa’daki kadın algısı üzerine, dönemin ipuçlarını yansıtırken; hemen yanı başımızda duran ölüme inat; yaşı ne olursa olsun, hayata aşkla bağlanmaya çalışıyor Aldanan Kadın. Belki de bir çağrı bu.

ALDANAN KADIN, Thomas Mann, Çev. Esen Tezel, Can Yayınları, 92 s.