Mesleklerin Proleterleşmesi (Ebubekir AYKUT)

Okurların affına sığınarak o çok bilindik alıntıyla yazıya başlamak isterim. Karl Marx ve Friedrich Engels’in Komünist Manifesto’da söyledikleri: “Burjuvazi, şimdiye dek saygı duyulan ve saygın olarak değer verilen bütün mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçileri durumuna getirdi”. Bu tespitin dile getirildiği zamanda ne kadar gerçek olduğunu tarihçilere bırakalım. Ama tespitin kapitalizmin tarihsel bir eğilimi olduğu ve günümüzde bir o kadar geçerli olduğuna dair hiçbir şüphe yok. Sermaye krize girdikçe insan yaşamının daha önce metalaşmamış alanlarına yöneliyor, bu alanları meta formunda yeniden tanzim ediyor ve artı-değer üretilebilecek alanlara dönüştürüyor. Şimdiye kadar mesleklerin alanı kabul edilen “hizmet alanı” da bunun dışında değil.

Aslında hizmet alanında konumlandırılan işler çok geniş bir alanı kapsıyor. Kamu hastanesindeki doktoru, belediyede çalışan işçiyi, büroda iş gören avukatı, bir şirketteki “office boy”u, üniversitedeki profesörü ve araştırma görevlisini aynı anda içeriyor. Tüm meslekler bir işçileşme süreci içerisindeler ancak hepsi aynı biçimde ve aynı anda bu süreci deneyimlemiyor. Bazı mesleklerin birçoğu zaten çoktan işçi olmuş durumda; bir şirketin ofis çalışanları ya da belediyenin temizlik işçileri gibi. Bazı meslekler ise bir dönem işçileşmeye direnebilecek koşullara sahip; refah dönemindeki doktorlar, mühendisler, öğretmenler gibi. Okuduğunuz dosyadaki yazılar öğretmenler, avukatlar, hekimler, mühendisler, akademisyenlere yani profesyonel mesleklere odaklanıyor.

Profesyonel mesleklerin onları diğer mesleklerden ve işlerden ayıran beş özelliği var. Tam zamanlı olmaları, eğitim ve öğretimin gerekliliği, mesleki birliklerin varlığı, sertifikasyon, tanımlanmış kamusal etik normlar. Söz konusu mesleklerde işçileşme ve piyasalaşma süreçleri bahsi geçen özelliklerin de ortadan kalkması demek büyük ölçüde. İşsizlik ya da tam istihdamın yokluğu, esnekleşme, güvencesizleşme profesyonel mesleklerin tanımlayıcı özelliği haline geliyor, mesleğin gerektirdiği belli bir eğitim ve öğretime sahip olmak artık yeterli değil, mesleki birlikler bilindiği üzere saldırı altında, kamusal etik normların yerini piyasanın rekabet kuralları almış durumda.
Yaşanan süreç elbette karmaşık ve nihayete ermiş değil ama birbiri ile bağlantılı iki yönü daha fazla öne çıkıyor ve sürecin geleceğini görebilmek açısından belirleyici önemde. İlki emek sürecinde yaşanan dönüşümler ve ikincisi profesyonel mesleklerin ürettiği hizmetlerin piyasaya bağımlı hale gelmesi.

Emek Süreci

Emek sürecinde yaşanan dönüşümler teknolojik gelişmeler ve büro işlerinin rasyonalizasyonuyla ilişkilidir. 20. yüzyıl boyunca ücretli emek rejiminin bir parçası haline gelen profesyonel meslekler üretim sürecinde yaşanan dönüşümlere bağımlı hale gelmiştir. Söz konusu dönüşüm meslek sahiplerinin sadece ücretli birer çalışana dönüşmesinden daha derin süreçlere işaret eder. Büro işlerinin rasyonalizasyonu süreci kapitalizmin ayırt edici özelliği olan manüfaktür işbölümünü hizmet üretilen alanlarda inşa eder. Meslek çalışanları teknik işbölümünün gelişimi ve işin parçalara yarılması ile daha öncesinde mesleklere özgü işin bütününü kontrol etme özelliklerini yitirir. Yapılan işler bir rutine dönüşür. Bilgisayar vb. teknolojik aletlerin kullanımın da yardımıyla yapılan iş vasıfsızlaşır. Elbette sorun üretici güçlerin gelişmesinin sağladığı kolaylıklar ya da makineleşmenin hizmet alanlar için daha faydalı hizmeti mümkün kılması değil. Sorun verili toplumsal koşullar altında ortaya üretim sürecinde kullanılan makinelerin mülkiyetini meslek sahiplerinde olmamasında ve bunun sonucunda makineyi kullananların daha fazla çalışmak, sömürülmek durumunda kalmasında, işleri üzerindeki kontrollerini yitirmesinde ve yapılan işin vasıfsızlaşmasında.

Sermaye İçin Hizmet Üretimi

Profesyonel mesleklerin özgün konumu bir tür toplumsal değer üretiyor olması ve böylelikle özerk bir toplumsal statüye sahip olmalarında yatar. Her ne kadar kapitalizmle birlikte döneminde ücretli emek rejiminin bir parçası haline gelmişse de ilgili meslekler doğrudan sermaye ilişkisinin nesnesi olmamışlardır. Evet avukatlar kapitalistlerin davalarını savunmuştur, öğretmenler zengin aile çocuklarına özel ders vermiştir, doktorlar sağlık hizmetini devletten ya da hastadan aldıkları para karşılığında yapmaktadır ama ürettikleri hizmetlerin kendisi artı-değerin üretildiği sermaye ilişkisinin nesnesi olmamıştır. Dahası refah devleti dönemi hizmet üretilen bazı alanları piyasa dışına çıkarmıştır.

Ancak kapitalizm krize girdiğinde sermayenin ilk saldırdığı alanlar bahsi geçen refah devleti tarafından piyasa dışına çıkarılan alanlar olmuştur. Metalaşma eğilimi daha önce piyasa ilişkilerine tabi olmamış üretim süreçlerini sermaye ilişkisine açmıştır. Söz konusu yeniden metalaştırma sermayeye krizden çıkabilmesi için hizmet üretimini teknolojik gelişmelerin yardımıyla artı-değer üreten süreçlere dönüştürmüştür. Diğer yandan kamusal hizmet üretiyor olsun olmasın 20. yüzyıl boyunca hizmet sektörünün imalat sektörünü geçen payı sermayenin yeni eğilimine de işaret etmekteydi. Kısacası sermaye ilişkisinin hâkim olduğu her yerde olduğu hizmet üretimi alnında da bir proleterleşmenin yaşanılması kaçınılmazdı.

İşsizlik

Sermaye ilişkisi belli bir alanda derinleştikçe sadece emek süreçlerini artı-değer üretecek şekilde düzenleyip emekçileri ücretli emekçiye dönüştürmüyor. Aynı zamanda işsizliği, vasıfsızlaşmayı, esnekleşmeyi, güvencesizliği, yabancılaşmayı da söz konusu alanlara taşıyor. Tanıl Bora, Aksu Bora, Necmi Erdoğan ve İlknur Üstün’ün “Boşuna mı Okuduk?” Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği kitabı Türkiye’deki profesyonel meslek adaylarının işsizlik deneyimlerini yaptıkları saha çalışması yoluyla etkileyici bir şekilde dile getiriyor.

Sonuç olarak işçileşme profesyonel meslek alanlarında tüm boyutlarıyla yaşanıyor. Profesyonel mesleklerdeki hizmet üretimindeki emek süreçleri çalışanlar aleyhine yeniden yapılandırılıyor, böylelikle artı-değer üretilen alanlara dönüşüyor ve sermaye ilişkisinin bir parçası haline geliyor, Bundan sonra okuyacağınız dosya yazıları da söz konusu dönüşümlerin izlerini farklı farklı profesyonel meslek alanlarında takip ediyor.

“BOŞUNA MI OKUDUK?” TÜRKİYE’DE BEYAZ YAKALI İŞSİZLİĞİ, Tanıl Bora, Aksu Bora, Necmi Erdoğan ve İlknur Üstün, İletişim Yayınları, 2011.


0 yorum:

Yorum Gönder