Uyumun ve Asiliğin Birlikteliği (Tolga ARAS)

Geçtiğimiz yaz, şirin bir Ege köyünde, sabahın köründe fotoğrafını çekmek için karşısına dikildiğim keçi beni epey uğraştırınca önce kızmış sonra da bu tavrın nereden geldiğini düşünmeye başlamıştım.
Aslında bu anlattığım, onlarla ilk yakınlaşmam değildi. Daha evvel, bir kış vakti Dalyan'da, kaya mezarlarının hemen etrafında gördüğüm iki tanesi beni peşinden sürüklemiş, kralları da antik kenti de unutup fotoğraf makineme davranmıştım. Neyse ki onlar beni fazla yormadı ve güzel kareler yakaladım. Üstelik gelip yanıbaşımda gezinmeleri de işin kremasıydı.

Bu yüzden yaklaşık on, on beş senedir, dönem dönem keçileri ve onların davranışlarını, insanlarla ilişkisinin tarihçesini merak ederim. Bereket son zamanlarda bu özel dostlarımızla ilgili art arda kitaplar yayımlandı. Onlardan biri de Cemal Ün'ün Keçi Medeniyeti isimli çalışması.

"Yüce Varlık"


Cemal Ün, Keçi Medeniyeti'ni öylesine kaleme almamış. Konunun uzmanı oluşu bir tarafa, yıllardır zootekni ve hayvan genetiği üzerine yazdığı akademik makaleler için epey malzeme biriktirmiş. Keçi Medeniyeti de bu birikimin sonucu. Benim için özel olansa keçilerle ilgili hem eğlenceli hem de tarihsel büyük bir bilgi yığını barındırması.

Ün, keçinin kendisinden faydalanılan bir hayvan olmasının ötesinde insana neden yakın durduğunu açıklayarak yola koyulmuş. Ün, "asi, uyumlu ve özgür" keçinin diğer pek çok hayvandan önce evcilleştirilmesinin sosyalliğinde etkili olduğunu söylüyor. Bundan sonra insanoğlunun yanında yöresinde ona her anlamda yoldaş haline gelen keçi sanata konu olmuş, önemli bir dini figüre dönüşüp kendisine Tanrısal bir anlam yüklenmiş. Keçinin evcilleştirilmesinin ardından, o da bir anlamda medeniyetini kurup yoluna devam etmiş. O medeniyetin doğduğu mekân ise Mezopotamya.   

Bir bakıma kültünü yayan keçiye bu konuda en çok yardımcı olan, Ün'ün de belirttiği gibi ilk yazılı belgeler ve sözlü edebiyatta keçiden "yüce varlık" diye bahsedilmesi. Birçok Tanrı da keçiyle ilişkilendirilmiş; Pan ve Osiris bunların en bilinenleri. Anne sütüne en yakın hayvan sütünün keçininki olduğunu hatırlatan Ün, Hippokrates'in "dağlara gidin ve keçi sütü için" sözünü de kitaba yerleştirmiş. Bugün bile dikkate alınan bu söz sayesinde bazı rahatsızlıkların tedavisi mümkün oluyor.

Evcilleştirilmesi ve insana yakınlığı, keçinin beslenip korunmasını da beraberinde getirmiş. Ün, bu noktada bir bilgi sunuyor: "Bir görüşe göre, insanoğlunun keçiyi evcilleştirmek istemesinin kökeninde, kadın ve çocukların hayvan yavrularını koruma ve besleme eğilimi var." Bu eğilim günlük yaşamdan sanata dek uzanan bir etkileşimi de tetikliyor. Mozaikler, sikkeler, edebiyat ürünleri, mağara duvarları keçi figürleriyle süslenirken kimi entrümanlarda keçi derisi ve kılı kullanılıyor. Keçiyle ilgili sözler, deyişler ve kalıplar tarihin sayfalarına ve dile yerleşiyor.

Sıradan insanın yanı sıra mitolojinin hatırı sayılır Tanrısı keçiyle anılıyor, tarihteki hükümdar ve önemli kişilerden bir bölümü de keçi derisinden yapılma eşyalarla hatırlanıyor. Ün, bulunduğunda Buz Adam Ötzi'nin üstündeki keçi derisi kıyafetlerin varlığını anımsatıyor.

Din, Mitoloji, Keçi

Ün, keçiye dair bir ordu bilgi sıralarken elbette onun çeşitlerini ve yaşadığı (simgelediği) coğrafyaları da unutmuyor. Keçi, medeniyetini her yana serpmiş eski bir dost. Bu serpiliş tragedyalar, romanlar, şarkılar, tiyatro oyunları ve filmlerle de destekleniyor. Bir bakıma insanoğlu, keçiye saygısını sunuyor, onu ölümsüzleştiriyor.

Fakat "günah keçisi" gerçeği, bu saygıya biraz gölge düşürür cinsten. Ün, bunun tarihsel kökenini incelerken çeşitli kültürlerin "günah keçisi" kavramına bakışını örnekliyor. Böylece ritüeller, dini gelenekler ve mitoloji yeniden gündeme geliyor. Keçiye yönelik bu haksızlığın sonradan nasıl psikolojik, sosyolojik ve politik bir boyuta geçtiğine dair kimi çıkmalar da yine kitapta mevcut.

Çeşitli yerlere adının verilmesiyle keçinin itibarı da iade ediliyor. Ün'ün verdiği bilgilere göre Yunan kültürünün etkisiyle Ege Bölgesi bu anlamda zirvede.

Keçinin değerini ortaya koyan bir başka şey ise onunla ilgili çok sayıda deyimin varlığı. Mesela kıymetli bir varlık oluşundan hareketle türetilen "keçileri kaçırmak." Ama Ün'ün bu bağlamda verdiği en ilginç örneklerden biri "kapris yapmak." Latince keçi demek olan "caprine"den gelen kapris, keçinin davranışına atıf yapıyor. Yine "panik olmak" da Pan'ın aniden çıkıp ormanda dolaşanları korkutuşundan bugünlere ulaşmış bir deyim.
Kitapta keçiye dair anlatılan bir sürü öykü ve sunulan dolu dolu bilgileri, başka keçi araştırmalarıyla birleştirince her şey aydınlanıyor. Kendi adıma söylersem düz arazide beni uğraştıran, dağın tepesinde ve onca engebede sakince poz verip bana sokulan keçileri anlıyorum şimdi. Onlardaki, uyumun ve asiliğin şaşırtıcı birlikteliği...   

KEÇİ MEDENİYETİ, Cemal Ün, Ayrıntı Yayınları, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder