Bir Gün Tek Başına Yeniden (Ayşegül TÖZEREN)

Vedat Türkali’nin büyük eseri “Bir Gün Tek Başına”nın yayınlanmasının üzerinden 40 yılı aşkın süre geçmesine rağmen, romanda anlatılan toplumsal ve bireysel çelişkilere yaşamlarımızda hala tanıklık ediyor oluşumuz bir yanıyla acı, bir yanıyla da edebiyatın gücünü göstermesi açısından değerli.

“Bir Gün Tek Başına” politik bir roman. Türkiye’nin 50’lerden 60’a doğru değişen siyasi iklimi, sessiz sedasız kurulan emek sınıfının gizli tarihi, büyük kentlere göç edenlerin yeni yaşamı, devrimci hareketin içinde görünür olmaya başlayan kadın kimliği, romanın içinden akan nehirler. Kimi zaman birbirine karışıyor, kimi zaman birbirlerinden ayrı akıyorlar.

“Bir Gün Tek Başına”, aynı zamanda içinden Nazım’ın ve yazarın kendisinin şiirlerinin geçtiği bir aşk romanı. Yani Günsel ile Kenan’ın hikâyesi. Vedat Türkali, bir yandan solun tarihini edebiyatın içinden aktarırken, bir yanda da aşk gibi çetrefilli bir tema üzerinden sol içi toplumsal cinsiyet eleştirisine girişiyor. Yazar, romanında, tek anlatıcı yerine iki anlatıcı seçmiş. Eş anlatıcılar, Günsel ve Kenan. Romanın başlangıcında Kenan’ın iç sesi anlatıcı konumundayken, ilerleyen sayfalarda Günsel’in sesi de anlatıcı olarak erkek karaktere katılıyor. Anlatıcıların iç seslerini, çelişkilerini besleyen yan karakterler olarak, Kenan açısından eşi Nermin ve arkadaşı Rasim, Günsel açısından da kısa bir süre sevgilisi olan Sermet ve arkadaşı Handan öne çıkıyor. Romanın, diğer yan karakterleri, Günsel’in abisi Hasan ve “Baba”.

Bir Savaş Olanı Olarak Erkek Cinselliği


“Bir Gün Tek Başına”, birbirini yaşatan iki kurumun, devletin ve ailenin, birlikte eleştirilmesi gerektiğinin ayırdına varmış bir öncü roman. Bu yüzden hem politik bir roman, hem de bireysel çelişkileri su yüzüne çıkaran bir aşk romanı. Kenan, romanda küçük burjuva aydınını temsil ederken, eşi Nermin devlet ve aileye, bir başka deyişle toplumun yerleşik değerlerine onu bağlayan, yaşamında yapmak istediği devrime engel olan yan karakter olarak sunuluyor. Sistemin adamı, belki devletin adamı Rasim ise, Kenan’ın hem arkadaşı, hem de hep olmaktan korktuğu kişi. Kenan’ın Rasim olmaya yaklaştığı anlar da, romanda aile ve devletin sembolü olarak karşımıza çıkan eş Nermin’e özellikle cinsellik bağlamında “yenildiği” bölümler. Romanda erkek bedeni ve cinselliği asıl savaş alanı olarak gösteriliyor. Beden ve cinsellik, politik mücadele alanının da bir simülasyonu. Günsel’le ilk yalnız kalışlarında yaşadıkları ön sevişme, ardından evine gidişi ve Nermin’le yaşadığı cinselliğin sonrasında duyulan iç sesi de bunun bir yansıması: “Birbirine tıpatıp benzeyen iki sevgilim var!.. Biri Vatan cephesine yazıldı, öteki yıkmaya çalışıyor…” Bu bağlamda erkek karakter, politik romanların pek çoğunda gördüğümüz gibi idealize edilmemiş, gerçek olmayan bir erkeklik inşasının içinde kurulmamış. Aksine ana kadın karakterle karşılaştırıldığında, zaaflarına, çelişkilerine daha yenik, daha zayıf bir karakter olarak kurulmuş Kenan. Belki yazarın bu seçiminden dolayı, “Bir Gün Tek Başına”yı okuyanlar Kenan’ı anlamaya çalışır, Günsel’e abayı yakar.

“İşin kötüsü, ben de istiyorum.”

Kenan geçimişinde kısa bir süre sol hareket içinde yer almış, devletten yediği bir iki tokatla ürkmüş, geri çekilmiş, evlenmiş ve konformist bir yaşam tercihinde bulunmuştur. Az sayıdaki çalışanıyla birlikte yürüttüğü kitapçısında da tipik bir küçük burjuva aydını profili çizmektedir. Ancak aklının bir köşesinde, hep yarım bıraktığı devrimcilik vardır. Günsel ise, Sivas’tan İstanbul’a göç etmiş, okuduğu üniversitedeki sol hareketin önde gelen öğrencilerinden biridir. Bir yanıyla toplumun yerleşik değerlerinin içinde büyümüştür, bir yanıyla da devrimci bir karaktere sahiptir. Kenan, Günsel’de yaşamında yarım kalan devrimciliği bütünleyebileceğini düşünmektedir ya da düşlemektedir. Ancak Günsel’in de çelişkileri vardır. Toplumu siyasi bağlamda dönüştürmeyi hayal ederken, özgürlük ve devrim için mücadele ederken, özel yaşamında toplumun yerleşik değerlerinin yarattığı girdaplarda boğulmaktadır. Evli, çocuklu bir erkekle ilişki yaşamak, Nermin’in varlığı, hatta evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmek Günsel için, kendisiyle mücadele ederek, yıkmaya çalıştığı tabularıdır. Bu bölümlerde Türkali’nin toplumun cinselliğe ilişkin çelişkilerini daha görünür kıldığını ve toplumsal cinsiyet eleştirisi yaptığını görüyoruz. Aslında, Günsel’in devrimci ruhunu boğan toplumun cinsellik tabuları, romanda Kenan’la ilk bedensel yakınlaşmalarında söylediği bir cümlede saklıdır: “İşin kötüsü, ben de istiyorum.” Günsel’in roman boyunca yaşadığı bir diğer çelişkisi de, küçük burjuva aydının temsili olan Kenan’la ilişkisi ve içinde bulunduğu devrimci mücadele arasındaki gelgitlerinden oluşuyor. Kenan’la buluştukları pahalı bir semtteki, Teşvikiye’deki küçük daireden çıkıp, politik bilinçlendirme için gittiği yoksul işçi evleri arasında hep çelişkiler yaşıyor ve durup, doğrularını arıyor. Bu sırada, Günsel’in çelişkilerini abartılı ve ironik bir biçimde su yüzüne çıkaran ve yüzleşmesini sağlayan, ama çelişkilerinde boğulmaması için de elinden tutan Handan, diğer yanda da Günsel’in ruhundaki gelgitleri derinleştiren eski sevgilisi Sermet de yan karakterler olarak öne çıkıyor.

Kenan, Günsel’le bütünlenmeye çalışırken, Günsel’le birlikte gençliğinde tanıdığı bir figür de tekrar karşısına çıkar: “Baba” Baba, yaşadıkları coğrafyada güngörmüş, siyasi görgüsü olan bilge bir karakter olarak kurulmuştur. Bir biçimiyle de Kenan, onunla ruhsal bir baba-oğul ilişkisine de girmektedir. Bu baba-oğul ilişkisi romanda derinlikli olarak kurulmuştur. Aynı zamanda,“Baba” görmüş, geçirmiş, yenik ama mağrur bir son dönem Osmanlı aydını temsiliyeti de taşımaktadır.

Günsel’le Kenan Meselesi

“Bir Gün Tek Başına”, 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden bir gün önce kapanan bir romandır. İhtilal öncesi toplumun değişik katmanlarına yayılmış bunalımı, Vedat Türkali, kurduğu birbirine benzemez karakterlerin dünyalarından aktarabilmiş, ölümsüz bir küçük burjuva aydını, yine ölümsüz bir devrimci kadın karakteri yaratmıştır: Kenan ile Günsel.

Belki bundan, “Bir Gün Tek Başına”, okur için biraz da onların hikâyesidir ve… “Kenan olmak da ayıp değil”dir. “Günsel olmak da”, “hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil”dir…

BİR GÜN TEK BAŞINA, Vedat Türkali, Ayrıntı Yayınları, 2015.

0 yorum:

Yorum Gönder