Selcan KARABULUT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selcan KARABULUT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Vücudumuzdaki Evren (Selcan KARABULUT)

Uzayın bir bölgesi ile diğer bölgesi aynı miktarda yıldız ve gökadası barındırıyor. Bu durumu açıklamak için uzmanlar Büyük Patlama modelini ileri sürüyor. Büyük Patlama modeline göre evren ilk önce bir noktada birikmiş aşırı yoğun ve sıcak bir enerji topu idi. Aniden ve kısa zamanda genişleyerek önce elektronları, protonları sonra atomları ve en nihayetinde gökcisimlerini oluşturdu.

Dünyanın öyküsü, Büyük Patlama ile 13,7 milyar yıl önce başladı. Daha sonra insanoğlu dünyanın küçük bir köşesinde şekillenen kendi tarihini inceleyerek güneş sisteminin, Ay’ın ve Dünya’nın oluşumunun her birimizin içindeki organları, hücreleri ve genleri nasıl etkilediğini öğrenmeye çalıştı. Evrendeki küçük yerimizin nasıl oluştuğunu ancak büyük fikirler ortaya attıktan ve büyük bilimsel keşifler yaptıktan sonra anlayabildi.

Neil Shubin, İçimizdeki Evren ile vücudumuzda sakladığımız evrenin tarihini astronomik, jeolojik, paleontolojik ve genetik bulgulara dayanarak fakat bir öykü tadında aktarıyor.

Amerikalı evrimbilimci, paleontolog ve popüler bilim yazarı Neil Shubin, çalışması sırasında solucanların, balıkların ve suyosunlarının yaşamın ve dünyanın oluşumundan milyarlarca yıl öncesine dayanan köklü bağlantılar içerdiğine dair bulgulara rastladı. Doğanın keşfedilme çağında insanların taşları ve fosilleri incelerken Dünya hakkında yeni fikirler edindiği bilgisine ulaştı. İçimizde yıldızların doğuşu, gökyüzünde dolanan cisimlerin hareketleri, hatta günlerin oluşumuyla ilgili bilgilerin bulunduğu sonucuna vardı.

Kitapta güneş sistemi, evrenin hareketleri, insanın oluşumu, kayaların yapıları ile ilgili tüm ayrıntılar sistematik bir düzen içinde açıklanıyor. Daha sonra tüm bunların birbirleri ile olan bağlantıları ve birbirlerine olan etkileri ortaya konuluyor. Günümüz Dünya’sının kaya, hava, su ve yaşamdaki değişikliklere bağlı olarak oluştuğu sonucuna varılıyor. Ayrıca yazar, kitapta basit fakat çok önemli bir uygulamaya da değiniyor: haritalar. Dünya’nın geçmişi, gezegen ile üzerindeki yaratıkların birbiriyle bağlantılı değişimlerinin ürünüdür. Bu bağlantıların altında yatanı ve tüm zamanların en büyük bilimsel devrimlerini kavramak haritalar sayesinde oldu. Haritalar bize nerede olduğumuzu Dünya’nın neye benzediğini, okyanuslar, dağlar ve insan vücudunun içindeki organlar arasında var olan bağlantıları göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Yazar kitapta tüm açıklamış olduğu bu bulgular ve ortaya atılmış olan tezlerden, bilimsel buluşlardan sonra aslında bir bakıma tüm çalışmasını açıklayacak nitelikte bir benzetme yapıyor. Daha doğrusu insan vücudu ile evren arasındaki bağlantıyı ifade etmeye çalışıyor. Shubin, insan yaratıcılığı ve biyolojisini bir orkestradaki çeşitli enstrümanlara benzetiyor: Ayrı ayrı çalınmalarına rağmen tek bir besteyi oluştururlar. Ve hemen bu benzetmesini açıklayacak nitelikteki şu cümlelere yer veriyor ve kültürel bağlamda genlerin etkisine değiniyor:

Yemek pişirme işlemi sezgilerimizde ve onları oluşturan genlerde mevcuttur. Tarımla uğraşmak DNA yapımızda vardır. Teknolojik ve kültürel buluşlarımız biyolojik kişiliğimizi etkiler. Öte yandan bu buluşlara olanak veren –düşünen bir kafa, becerikli eller ve konuşma organları ile tanımlanan– biyolojimizdir. Biyoloji ve kültür gezegenimizdeki insan deneyiminin yin ve yang’ıdır.

Platon’un Diyalogları (Selcan KARABULUT)

Doğal felsefe, bilim ve batı felsefesinin temellerini atan, matematikçi ve felsefi diyalog yazarı Platon düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biridir kuşkusuz. Felsefede yazılı geleneği başlatmış olması, eserleri günümüze kadar ulaşan ilk filozof olma özelliğini taşımasına olanak sağlamıştır. Kendi görüşlerinin yanı sıra hocası Sokrates’in düşüncelerini de yazıya aktararak hem entelektüel hem sanatsal açıdan büyük bir katkı sağlamıştır. Ayrıca, kaleme aldığı eşsiz diyaloglarla yüzyıllardır edebiyat dünyasında da etkisini sürdürmektedir.

Platon diyalogları gençlik, geçiş, olgunluk ve yaşlılık dönemleri olmak üzere dört ana bölümde incelenmektedir.

Yunan edebiyatının en seçkin eserlerinden biri olan Phaidon düşünürün geçiş döneminde kaleme aldığı oldukça önemli bir diyalogdur. Hem doğada hem de sosyal hayatta mutlak ve değişmez olanı irdelemiş olan Platon, geçiş dönemi çalışmalarında ahlakçı ve toplumsal incelemeleri için sofist öğretiyi temel almıştır genel olarak. Onların hazza dayanan hayat görüşlerinin karşına da hocası Sokrates’in “iyi” kavramı ile çıkmıştır.

Ruhun ölümsüzlüğü üzerine yazılmış olan Phaidon, ruhun duyuüstü olma özelliği ve ebediliği üzerine söyleşiler içerir. Eserde iletilmek istenen asıl düşünce elde edilen bilgilerin bir anımsama olduğudur. Ayrıca Platon’un idealar öğretisini geliştirdiği diyalog olma özelliğini de taşımaktadır. Diyalog bir tiyatro sahnesinin sergilenmesi gibi şekillenir. Ölmek üzere olan Sokrates ruhun ölümsüzlüğüne gerçekten inandığı için mutlu bir insan portresi çizer. Bedensel özellikler yok olup gitse de ruh asla yok olmaz. Bu nedenle insan, ruhunu ölümsüz şeylerle doldurmalıdır. Ruhu ölümsüzlükle doldurmanın tek yolu ise iyi bir insan olmaktan geçer. Bedensel hazlardan uzak durup ruhsal hazlara yönelen kişiler iyi olarak nitelendirilmişlerdir ve dolayısıyla onların ölümden korkmalarına gerek yoktur.

Yeri oldukça tartışmalı olan diğer önemli bir diyalog da “Şölen”dir. Çoğu yorumcuya göre bir geçiş eseri, bir grup yorumcuya göre ise olgunluk dönemine ait bir eser olarak nitelenen Şölen’in konusu aşktır. Aşka övgü dolu söyleşiler içeren bu eser, düşünürün en verimli çağında kaleme aldığı, felsefe ile edebiyatı bir araya getirdiği bir başyapıt niteliğindedir adeta. Eros’un dolayısıyla aşkın doğuşu, amacı ve doğası ele alınmaktadır. Bu aşk dört büyük aşk teorisinden biri olan Sokratik/ Platonik aşktır. Birebir çevrildiğinde “birlikte içme” anlamına gelen Symposion, fikir tartışmalarının yapıldığı, ilahi ve şiirlerin okunduğu manevi bir şölendir. Ayrıca Eski Yunan kültürüne ait kavramları içermesi açısından da oldukça önemlidir bu diyalog.

Philebos’da ise Platon’un hayatı boyunca üzerinde önemle durduğu bir konu olan “iyi hayat nedir?” düşüncesi son kez ve oldukça ayrıntılı bir şekilde irdelenmiştir. Bu eser düşünürün doğa meselelerini de ele alarak yeni bir dünya görüşüne ulaşmaya çalıştığı ve daha gerçekçi görüşlere sahip olduğu yaşlılık dönemine aittir. Bu diyalogda Protagoras, Gorgias ve Phadion’da ele almış olduğu hazcılık konusunu da tekrar tartışmaktadır. Daha doğrusu hazzın iyi yaşamdaki yerini belirleme çabasındadır. Ona göre haz, sadece fiziksel eksikliklerin giderilmesi değildir aynı zamanda ruhu zenginleştiren ve entelektüel açıdan yetkinlik sağlayan manevi bir olgudur.

Hocası Sokrates’in fikirlerine olan bağlılığını eserlerinde hissettirmiş olan Platon, felsefesini sürekli geliştirmiş ve olgunlaştırmış bir filozoftur. Phaidon, Philebos ve Şölen de onun Sokratesçi dönemini yansıtan en temel metinlerindendir. Bu üç eser eski Yunanca aslından,“Classical Loeb Library” edisyonları baz alınarak, Furkan Akder’in çevirisiyle okuyucusuyla yeniden buluşuyor. Phaidon, Philebos ve Şölen’in yanı sıra Platon Bütün Yapıtları dizisinde düşünürün diğer diyalogları; Mektuplar, Kriton, Ion, Alkibiades I-II, Euthyphron, Küçük Hippias, Meneksenos, Gorgias, Sokrates’in Savunması, Devlet Adamı, Menon, Sofist ve Lakhes de bulunuyor. Prof. Dr. Ahmet Cevizci tarafından yayıma hazırlanan bu eserler günümüz insanının fikirlerine ışık tutmaya devam ediyor.

Phaidon, Philebos, Şölen/ Platon/ Çev: Furkan Akderin/ Say Yayınları

Depresyondayım... (Selcan KARABULUT)

Çağımızın hastalığı depresyon…

Hem vücudu hem duygu ve düşünceleri önemli ölçüde etkileyen ciddi bir hastalıktır depresyon. Depresif bozukluklar kişinin uyku düzenini, yemek yeme alışkanlıklarını, fiziksel gücünü, sağlıklı düşünme kabiliyetini kısacası tüm hayatını etkiler. Hastalığın ilk belirtileri olarak nitelenen derin üzüntü hali, durgunluk, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık, konuşma ve hareketlerde yavaşlama tedaviye başlanılmadığı takdirde yerini daha ileri boyutlu hatta önüne geçilemeyecek sorunlara bırakabilir, farklı semptomlar görülebilir.

Her ne kadar çağımızın hastalığı olarak düşünsek de aslında her daim insan yaşamında yer etmiş bir rahatsızlıktır. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve çalışmalar sayesinde farkındalık arttığı için bu hastalığa karşı insanlar daha bilinçli olmaya başlamışlardır. Her dört kişiden birinin bu hastalığa yakalandığı düşünülürse kendimiz maruz kalmasak bile çevremizde herhangi birinin depresyona girme olasılığı oldukça yüksektir.

Ustasından Depresyon Tahlilleri çağın hastalığını her yönüyle gözden geçirme olanağı sağlamak için hayatının büyük bir kısmını depresyonun ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını anlamaya adamış bir kişinin anlattıklarına göre şekillendirilmiş bir çalışma.

Yazarın Pala Salto takma ismini verdiği kişi dünyanın en büyük üniversitelerinden birinde eğitim ve birçok hastanede görev almış. Depresyon üzerine araştırmalar yapmış ve kesin sonuçlara ulaşmaya çalışmış. Doğru tespitler yapabilmek için bu hastalığı yaşamış olan kişilerin geçirdiği süreçleri ele almış ve onların verdiği reaksiyonları incelemiş. Aynı zamanda kendisi de bu hastalığa maruz kalmış fakat çalışmalarına ara vermemiş, olaya içten bakabilme fırsatı yakalamış. Farklı ilaçlar kullanmış ve beş farklı terapistten yardım almış çeşitli tedavi yöntemlerini gözlemleyebilmek için.

Levent Mete bu çalışmasını Pala Salto ile yaptığı görüşmelerden yola çıkarak hazırlamış. Kitabın genelinde yazarın okuyucu ile kahramanı baş başa bıraktığı, müdahale ve yorumlardan kaçındığı görülüyor. Aslında bu kitap bir vaka analizidir. Dolayısıyla sadece depresyonun tanımı, nasıl ortaya çıktığı, belirtilerinin neler olduğu, çeşitleri gibi bilgileri vermekle kalmıyor. Adım adım bu hastalığı yaşamış ve bu konu üzerine önemli çalışmalar yapmış bir kişinin deneyimleri ile akıllarda merak uyandıran soruların yanıtlarını bulmamızı kolaylaştırıyor.

Depresyon nedir? Depresyon türleri nelerdir? Belirtiler nelerdir? Tedavi yöntemleri nelerdir? Hastalar hangi aşamalardan geçer? Depresyonla ilgili önemli bazı kavramlar nelerdir? Toplumsal açıdan depresyon ve bireysel açıdan depresyon nasıl algılanır? Gibi sorulara yanıtlar arayarak bu hastalık hakkında bilgi vermeye çalışıyor yazar. Fakat bunu klasik yöntemlerle, bire bir tanım yaparak değil belirli olaylar üzerinden giderek yapıyor. Daha doğrusu Pala Salto kendi tecrübelerini anlatıyor. Yazar ona hiç müdahale etmiyor sadece onun hareketleri hakkında bilgi veriyor. Anlatılan olaylar sayesinde okuyucu hastalığı yaşayan ve araştıran bir kişinin anlatışından yola çıkarak bilgi sahibi oluyor. Pala Salto adlı kişinin gerçek yaşam öyküsüne şahit olduktan sonra bu kişinin gerçekte kim olduğu ise akıllarda soru işareti uyandırıyor…

Ustasından Depresyon Tahlilleri/ Levent Mete/ Say Yayınları

Ötekinin Sesini Duymak (Selcan KARABULUT)


Kültürler arası iletişimi sağlamada en etkili yollardan birisi çeviri etkinliğidir kuşkusuz. Dolayısıyla çevirmene büyük görev düşüyor. Çünkü çevirmenin görevi eserleri sadece çevirmek değil aynı zamanda yazarın eserde vermeye çalıştığı ruhu okuyucuya hissettirmek. Yani aktarma yeteneğinin yanı sıra bir de yaratıcılığının açığa çıkması gerekiyor.

Çeviri yapabilmek için gerekli olan tek şey o dili iyi bilmek değil aynı zamanda konuya hâkim olmak ve o ülkenin kültürü hakkında da bilgi sahibi olmaktır. Ancak böyle bir yaklaşımla hem yapısal hem de kültürel sorunlarla başa çıkılabilir. Eğer kültürel değerler benzeşiyorsa bu durumda yapısal sorunları gidermek daha kolaydır.

Öteki Dilde Var Olmak’ta Arapça-Türkçe çeviri sorunlarını ve sürecini yönlendiren stratejiler betimleniyor. Bu bağlamda kuramsal çeviri yaklaşımları, Arapça-Türkçe çeviride sözcük ve kalıplaşmış ifadeler düzeyinde çeviri sorunlarının nedenleri ele alınıyor.  

Arapçada çeviri tarihi Luther’in Kutsal Kitap çevirisi, Abbasiler döneminde Yunancadan Arapçaya çevrilen metinler ile dönüm noktasını yaşamıştır. Fakat çeviri etkinliğinin bilimsel bir disiplin olarak incelenmesi ne yazık ki ancak 1950’li yıllarda başlamıştır. Bu süreçten sonra kavramları şekillenen dilbilim, göstergebilim ve metindilbilim çeviribilimin oluşmasının zeminini hazırlamıştır.

Çeviri araştırmaları yapan yazarlar ilgi alanlarına göre çevirinin süreçlerine, çeviri ürününe, çeviri metnine ya da çevirinin amacına odaklanmışlardır ve buna göre kuramlar oluşturmuşlardır. Fakat bu araştırmacıların yaptıkları çalışmalarda genel olarak Avrupa dillerinden örnekler bulunuyor. Arapça örnekler az sayıda bulunuyor, Türkçe örnekler ise yok denecek kadar azdır.

Son yıllarda bu alanda yapılan çalışmaların artış göstermesiyle birlikte çeviri ile ilgili eserler Türkçeye kazandırılmaya başlanmıştır. Aynı şekilde Arapça-Türkçe çeviri alanında da Ferit Aydın’ın Tercüme Sanatının Gerçekleri dışında başka kaynak bulunmuyor. Yazar, kitabında hem çeviri tarihini ele alıyor, çeviribilim sorunlarına değiniyor hem de Türkiye’de Arapça öğretimini eleştiriyor.  Fakat bu çalışma yazarın kendi deneyimlerinden yola çıkarak oluşturduğu bir eser olduğu için akademik değer taşımıyor. Arapça-Türkçe çeviri alanında yapılan diğer bir çalışma ise Mesut Yazıcı’nın Türkçede Necip Mahfuz adlı yüksek lisans tezidir. Yazar, çalışmasında Necip Mahfuz’un Türkçeye çevrilen üç romanını çeviri açısından eleştirmiştir. Çeviride ortaya çıkan sorunları; çevirmenin ideolojik tutumu, Arap kültürü ve edebiyatı hakkındaki bilgi eksiklikleri, Türk dilinin kullanımında ortaya çıkan hatalar ve çeviri yanlışlıkları olarak dört grupta incelemiştir.

Mehmet Hakkı Suçin’in Arapça-Türkçe çeviri alanında hissedilen bu büyük eksikliği biraz olsun gidermek için kaleme aldığı Öteki Dilde Var Olmak beş bölümden oluşuyor. İlk bölümde çeviribilim hakkında genel bilgiler verilip dil, işlev, söylem odaklı yaklaşımlar ve çoğuldizge kuramlar anlatıldıktan sonra Arap geleneğinde çeviri yaklaşımları ele alınıyor.

İkinci bölümde sözcük düzeyinde eşdeğerlik sorunları ele alınıyor ve sorun yaratabilecek anlam kargaşalarına değiniliyor.

Yazar, üçüncü bölümde kalıplaşmış ifadelerden dolayı ortaya çıkabilecek çeviri sorunlarını ele alıyor. Bu bağlamda atasözleri, deyimler ve eşdizimler çerçevesinde karşılaşılabilecek sorunlara değiniyor.
Dördüncü bölümde genel çeviri stratejilerinden bahsediyor. Bu işlemler doğru çeviri yapmak için gerekli olan kültürel ikame, telafi, özelleştirme ve genelleştirme, açımlama, ekleme ve çıkarma gibi uygulamalardır.
Bu eser genellikle çeviribilim, anlambilim ve dilbilim alanında çalışmalar yapan kişiler için uygun bir kaynak olarak düşünülüyor.

ÖTEKİ DİLDE VAR OLMAK, Mehmet Hakkı Suçin, Say Yayınları, 2013. 

Roma Tarihine Bir Bakış (Selcan KARABULUT)

İkiz kardeşler Romulus ve Remus’un m.ö 753’de kurduğu daha sonra cinayetle son bulan imparatorluğun başkenti olan şehrin adıdır Roma.

İktidar savaşı, Romulus’un Remus’u öldürmesiyle sonlanmış ve bir kent kurulmuş. Yeni kurulan bu kentin vatandaşları Romulus’un kucak açtığı sığınmacılar tarafından oluşmuştur. Ancak çoğalmak için kadınlara ihtiyaç olduğunu düşünen Romulus yine haince bir plan yaparak bu işi çözeceğini düşünür. Komşu köy sakinlerinin kadınlarını kaçırtarak zamanının en acımasız siyasi entrikasını gerçekleştirir.

Roma kentinin kuruluş öyküsü belki de Roma tarihinde yaşanacak siyasi çekişmelerinin, kanlı hesaplaşmaların, demokrasi ve vatandaşlık haklarının, politik şahsiyetlerin suikasta uğramalarının ayak sesleri olacaktı.

Eski Yunan ve Roma Dili ve Edebiyatı alanında eğitim gören ve Eski Yunan ve Roma dünyası ile ilgili çeşitli yapımlara imza atan Simon Baker, “Eski Roma- Bir İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü” adlı bu çalışmasında altı önemli dönem üzerinde durur. Cumhuriyetten despot imparatorluğa, putperest bir toplumdan kilise inşa eden bir lidere, zengin- fakir arasındaki uçurumu yıkmaya çalışan Gracchus’dan kentini yakan Neron’a bütün önemli gelişmeleri ele alır ve çeşitli siyasi çelişkileri aktarır. Bütün bunlar Roma’yı Roma yapanların ve Roma tarihinin ileri gelenlerinin öyküsüdür. Eser, yazarın Roma tarihine kısa bir giriş yapmış olduğu önsözden sonra Romanın Yedi Tepesi, Devrim, Sezar, Augustus, Neron, Ayaklanma, Hadrian, Konstantin ve Çöküş adlı sekiz ana bölümden oluşur. Bu bölümlerin her biri Roma’nın ayrı bir dönemine ışık tutmakta ve Roma tarihinde oldukça önemli olan savaşları, isyanları, devrimleri, önemli lider ve askerleri, önemli şehirleri olay akışına göre düzenli bir biçimde aktarmaktadır. Ardından fotoğraflar kısmı yer alır. Burada yazar; çeşitli dönemlere ait kalıntıların, liderlerin ve aristokratların yani genellikle seçkin zümreye ait şahsiyetlerin büstleri ve heykellerinin, çeşitli tabloların fotoğraflarına yer vermiştir. Bu sayede okurlar, yazılanları zihinde daha kolay canlandırma olanağı elde etmiş olur.

Her ne kadar çağdaş tarihçiler Roma üzerine bilinenlerin çok az olduğunu ifade etseler de, milattan önce yaşamış olan Romalılar hakkındaki bilgiler milattan sonra kurulmuş bir toplum hakkında bilinenlerden daha fazladır. savaşlar tarihin bilinen en etkili hatiplerinden Marcus Tullius Cicero’nun kaleme aldığı mektuplar ve kendisinin kusursuz olduğunu ifade ettiği savunmadır. Sezar öldürüldükten sonra onun “sadık dostu” Marcus Antonius’un Romalılara yaptığı “Sezar’ı ortadan kaldırın” konuşması bize Roma’da yaşanmış siyasi çekişmeleri gösteren kanıtlardandır.

Eski Roma tarihi edebiyat, resim, opera, film gibi birçok yapıtla tekrar canlandırılıyor. Karşımıza çıkan en ünlü figürlerden biri Jül Sezar’dır. Bazen suçsuz bir lider olur bazen ölümü çoktan hak etmiş bir despot. Tıpkı Roma’yı yakarken keyif çatan ya da şarkı söyleyen aşağılık bir tip olarak popüler kültürde sıkça ele alınan imparator Neron gibi. Çağdaş sanattaki bu tür betimlemeler, yorumlar ya da kurgular Roma tarihi hakkındaki görüşlerimize farklılık katsa da yegane gerçeğin iyi ya da kötü Roma’nın zengin bir kültüre sahip olduğudur.

ESKİ ROMA: BİR İMPARATORLUĞUN YÜKSELİŞİ VE ÇÖKÜŞÜ, Simon Baker, Çev: Ekin Duru, Say Yayınları, 2012.