Biz İki Kişiydik? (Önder ÖZDEN)

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik



Spinoza ve aşkı aynı satırlarda zikretmek, belki kaçınılmaz ama Cemal Süreya ile başlandıysa satırlara yazının zorunluluğu da, ilerde ileri sürüleceği gibi, karşılaşmaların filozuyla, karşılaşmaların en yoğununu zaten bir araya getirecekti. Çağının ruhuna – hem çağına hem de ruha anlamında -  “ihanet” eden bir filozun tensel olanla ruhani olan ayrımını ilga eden, bunların sınırlarını allak bullak hale getiren bir “olay”ın perspektifinden spekülatif bir denemenin konusu olması, kaçınılmazlığı biraz normalleştirebilir yine de.

Sonsuzlukta Bir Temas

Tözden sıfatlara oradan da tavırlara uzanan hat, duygu-duygulanış-fikir-fikrin fikriyle (Kavram) taçlanan çerçeve, Tanrı’nın modalitesi olan insanda ruhla-bedenin birliği ve ayrılmazlığı ile perçinlenir. Beden uzamın tavırlanışken, zihin düşünmenin modalitesidir. Birey sahip olduğu öz nedeniyle bireyin zihni fikirler tarafından oluşturulur. Zihin, kendisine karşılık gelen bedenin fikridir. “Her şey aynı anda beden ve zihin, şey ve fikirdir” (Deleuze, 2011:113). Bedenimizi, zihnimizi ve öteki insanları fikirler yoluyla, bedenimizin duygulanışlarının fikirleri aracılığıyla bilebiliriz. Bedenin duygulanışları ile zihnin fikirleri arasında denklik ilişkisi bulunmaktadır. Belirli duygulanışlar belirli fikirleri ancak bu nedenle temsil ederler. Denklik ilişkisinin arkasındaki neden tüm sıfatlara sahip olan tek bir tözün varlığıdır. “Tanrı, bir ve aynı düzene göre her sıfat içinde mütekabiliyet ilişkisi üretmeden hiçbir şey üretemez” (Deleuze, 2011:114). Bedende eylem olan her şey ruhta da eylemdir, ruhta tutku olan her şey bedende de tutkudur. “Bedenimizin eylemlerinin ve tutkularının düzeni, doğası gereği, zihnin eylemlerinin ve tutkularının düzeniyle atbaşı gider” (Etika, III, 2. Not).

Spinoza için bütün duygular üç temel duygudan neşet ederler, onların birleşmelerinden kaynaklanırlar; arzu (varolma ve eyleme gücü), sevinç (bu gücün artışı) ve keder (bu gücün azalışı). Spinoza böylesi bedensel bir durumu gözeterek duygulanışların hem bedeni hem de ruhu dile getirdiğine işaret eder. Ulus Baker’in yorumuyla dillendirilirse: “Ve bütün diğer duygular bu temel duygulardan türetilebilirler: böylece sevgi ‘dış bir nedenin fikri eşliğinde yaşanan sevinç’, nefret ise ‘dış bir nedenin fikri eşliğinde yaşanan keder’ oluyor”.

İkiye Bölünen


Spinoza’nın yukarda çizilen izleği, aşkın doğası göz önüne alındığında yerli yerine oturmaktadır. Alain Badiou’nun deyimiyle “Aşta, rastlantının saf tekilliğinden evrensel bir değer taşıyan bir öğeye geçme olasılığı var. Kendi başına ele alındığında yalnızca bir karşılaşmayla, neredeyse hiç önem taşımayan bir başlangıç noktasıyla, sadece benzerlikten değil, ayrıca farktan da hareketle, dünya deneyiminin yaşanabileceği öğrenilir” (2011:23). Aşk duyusunda söz konusu olan bir karşılaşmayla duygulanışın ve fikrin ve elbette kavramın birbiri içinde erimesidir. Karşılaşma dünyanın sonsuzluğuna doğru genişler ve açılır. Aşkta tensel olan ve ruhani olan ayrılmaz bir şekilde kaynaşarak, sonsuzluğa yönelir. Spinoza bedenlerin karşılaşmasının ve buna uygun olarak birleşmelerinin ve dağılmalarının felsefi temellerinin peşindedir, yeni bir etik kavrayışının temellerini atmaktadır ve aşk bu yeni etiğin merkezi unsurudur. Aşk bedenlerin birleşmesinin en yoğun halidir, tam da bu nedenle Spinoza ve aşk aynı satırlar içinde anılmak istendi.

Bir karşılaşma ve sonrasında duygunun kendisi yitse bile sonsuza açılan bir temas… Kim aşkını unutabilir ki yeni birine yeniden âşık olsa dahi? Aşk başlayıp bitmez, bir karşılaşmayla başlar ama ebediyete göz kırpar.

Her Temas İz Bırakır

Aşk’ın doğası ve Spinoza’nın perspektifi göz önüne alındığında ruh bedenden ayrılmaz, ruhun bedenden ayrı bir varoluşu yoktur. Beden temasların mekânıdır ve her temas sonsuzca var olur o nedenle beden ve ruh sonsuzdur. Spinoza’ya göre, varoluşun belirleyici özelliği, öz tarafından kuşatıldığı ölçüde, ebediyettir, ve özün ebedi oluşu gibi varoluş da ebedidir (Deleuze, 2011:63). Kip, töz sayesinde vardır fakat kipin kendine ait zorunlu bir varoluşu bulunmaktadır. Dolayısıyla kip ebedidir bunun yanında sınırsız olarak başka özlerle uyuşan veya dağılıp çözülen, her bir tekil öz de ebedidir (Deleuze,2011:63).



AŞKA ÖVGÜ, Alain Badiou, Çeviri: Orçun Türkay, Can Yayınları, 2011. 
SPİNOZA: PRATİK FELSEFE, Gilles Deleuze, Çeviri: Ulus Baker, Alber Nahum, Norgunk Yayınları, 2011.

0 yorum:

Yorum Gönder