Bir Psikiyatrist İle Konuştum (Celal Odağ ile Söyleşi: Feride Cihan GÖKTAN)

Celal  Odağ ismini psikoloji ve psikiyatri çevrelerinden bilmeyen yoktur diye düşünüyorum  karşımdaki  yaşını başını almış bütün olgunluğu ve bilgeliği ile oturan beyefendiyle konuşurken. Celal Bey bir ruh arkeoloğu. Yıllar boyunca ruhların karanlık ve ulaşılamaz derinliklerinde kazılar yapmış ve birçok şeyi açığa çıkarıp tartışmaya açmış ve halen ekibi ile birlikte çalışmalarına,  kazılarına devam ediyor. Ruhsal gelişim ve kişilik üzerine kitapları, seminerleri ve makaleleri var. En büyük eseri de yeni psikoterapistler yetiştirmek amacıyla 1994 yılında İzmir /Buca’da kurduğu Odağ Psikanaliz Psikoterapi Eğitim Derneği.
   
Celal Bey ile "Sanat ve Analiz" isimli kitabı üzerine konuştuk. İnsan ruhunun gizlerini konuşmak haliyle çok heyecanlı bir konu. Bu heyecanlı konuya Celal Hoca'nın insan sevgisi ile dolu kocaman yüreğinin atışları da karışınca, bu konuştuklarımızı yazmadan olmaz dedi  içimdeki ses. İşte bu nedenle oturdum ve yazdım konuştuklarımızı.
   
Bir psikiyatrist ile konuşmaya nerden başlamalı diye düşünürken en iyi başlangıç noktasının bilinçdışı kavramı olduğunu hatırladım. Bilinçdışı... Hepimizin tüm yaşamını etkileyen ama farkına varmadığımız benliğimizin o en derinlerindeki gizemli dünyamız. Freud tarafından bilinçdışı kavramının ortaya atılması ile başlamış ruhsal ve düşünsel çözümlemeler. Psikiyatristler bizim farkında olmadığımız ama aslında bizi biz yapan bilinç dışımızı gözetliyorlar, bozuk ve hasta olan parçalarını tedavi ediyorlar veya değiştirmeye çalışıyorlar. Onlar bilinçdışı uzmanları bir anlamda…
   
Feride Cihan Göktan:  Sayın Hocam, kitabınızda sanatın bilinçdışının bir ürünü olduğunu yazmışsınız. Size göre insanoğlu  sanatı bilinç dışı sayesinde üretiyor. Hepimizin bir bilinç dışı olduğuna göre neden herkes sanatçı olamıyor?
   
Celal Odağ: Evet, herkesin kendine göre kendiyle birlikte var olan bir bilinçdışı var tabii ki… Bu sayede hepimizin kendine uygun birbirinden farklı bir dünya algısı var diyebilirim. Uykularımızda, hayallerimizde ve çoğu kere gerçek dünya ile ilişkimizde bu bilinçdışı alanımız derinliklerden yüzeye doğru çıkıyor. Hepimiz bilinçdışının şekillendirdiği eylemlerle gerçek dünya ile bağlantı kuruyoruz.  Ancak sanatı üreten kişi,  bilinçdışı tasarımları ve içinde yarattığı semboller aracılığı ile çevreyle  bağlantı kurarak kendine uyacak şekilde şekillendirir. Sanatçı bilinçdışının derinliklerinden çıkardıklarını estetize ederek gerçek hayatın içine yerleştirir.
   
Yaratıcılık  ve  Yaratı nedir ? Yaratıcılığı arttırmak için ne yapmalı?
   
Bu özel bir dürtüdür. Herkeste olmaz. bazılarında az olabilir bazılarında çok. Bir konuyu düşünürken aklınıza gelenden özgün bir şey ortaya çıkarmaktır. En ilginç olan şudur ki, genelde insan ruhu incindiğinde veya yaralandığında bunun tedavi evresidir yaratı. Yaratı ile iyileşir insan.
           
Yaratıcılığı artırmak için  ruhu beslemeli, çeşitli  hayatları deneyimlemeli ve  tabii ki çok  okumalı .

   
Sizler yani psikiyatristler  bir insanın bilinçdışını nasıl anlarsınız peki?
   
Serbest çağrışım yoluyla. Aklınızdan ne geçiyorsa anlatın deriz kişiye. Bu iç dünyanın dile gelmesidir. İşte terapistin görevi bu kişinin en içeriden gelen rasgele sözcüklerden bir anlam üretmesidir. Biraz önce bahsettiğimiz sanatkârda aynı şeyi yapıyor. Bilinçdışından aldıklarını bütünleştiriyorlar.Sanatkâr bunu pek farkına varmadan yapıyor ama analist psikiyatr çok uzun eğitimlerden geçerek ve buna sanatçı yeteneğini de katarak yapıyor.  Psikiyatr  ile sanatçı birbirine benzer aslında.

Türkiye’de ruhsal hastalıkların tedavilerini nasıl buluyorsunuz? Başarılı denebilir mi?
   
Türkiye’de ruhsal hastalıkları anlama konusunda korkunç bir merak var. Bu konuda yaygın bir eğitim var. Ancak hakkıyla ve gerçek bir eğitim veren yer çok az. Üstelik son yıllarda iki üç psikoloji kitabı okuyan eğitimsiz ve deneyimsiz insanlar  eğitim koçu , NLP uzmanı gibi isimlerle özellikle gençlere güya ruhsal danışmanlık yapıyorlar. Bu çok tehlikeli haliyle… Ergenlik dönemi denen içinde coşkuyu, yaratıyı, isyankârlığı, çatışmaları barındıran o muamma dönemi eğitimsiz veya az eğitimli bir insan nasıl bilecek? Bir takım şablonlarla  bu dipsiz bucaksız konular çözülebilir mi? Türkiye’de bu işler çok denetimsiz yani…

Sizin ana konularınızdan biri de estetik.Sizce estetik nedir?

Estetik güzelliğin ötesinde bir ahenktir. Bu ahenkte zarafetin, yaratıcılığın ve sevginin toplamı mevcuttur. Kısaca fiziksel güzelliğe sevgi ile derinlik katılması gerekir. Ancak bugüne kadar estetik kavramında sevgi hiç yer almadı. Oysa sevginin katılmadığı estetik ve güzellik  çok yüzeyel  bir kavramdır bana göre.Sonuçta güzellik ve estetik bir ölçüdür. Bu ölçüye derinlik kazandıran şey sevgidir.

Dünyada sevgi kayboldukça estetik ve güzellikte kaybolacak  bu söylediğinize göre.
O kadar pesimist olmak istemiyorum ama bu dediğiniz teorik  olarak doğru...

Sizin  narsizm tanımlamanız nedir? Sen kimsin diye başlayan  konuşmalara tanık oluyoruz. Nedir bunun altında yatan nedenler ? 

İnsanın kendini beğenmesi , değerli bulması makul ölçülerde bir gereksinimdir. Ancak bu kişi kendisinden başkalarını çok aşağılık ve değersiz  görüyorsa ve sürekli başkaları ile ilişkisinde sen kimsin, sen kendini ne sanıyorsun cümleleri ile konuşuyorsa  burada patolojik bir kendini beğenmişlik vardır ve  hasta bir ruhun ifadesidir. 
   
Sohbetimizin sonuna doğru  geliyorduk. Bu kadar keyifli bir sohbet her türlü zamanı  çabucacık tüketir gibime geliyor. Celal Hoca'nın etkilendiği yazarlardan birinin  Yaşar Kemal  olduğunu  bildiğimden  büyük yazardan konuşarak  bitirelim istedim. Ben Yaşar Kemal der demez keyifli  sohbetimize kocaman bir ateş düşmüştü sanki. Odadaki bütün eşyalar, masa bile heyecanlanmış gibi geldi bana. Celal Hoca, Yaşar Kemal'le nasıl tanıştığını anlatırken  yıllar öncesine gitmiş ve o anı, onunla tanıştığı anı bulup getirmişti sanki. Biliyor musun dedi, o kocaman heybetli ve muhteşem adamdan korktum ben. Oysa bütün mütevazılığı ve samimiyetiyle düzenlediğim her kongreye seve seve  geleceğini söylemişti. Ama ben çok korkmuştum ondan. Hiç bir toplantıya çağıramadım bu nedenle, dedi. Ben ısrarla neden korktuğunu sordum. Cevap duyabileceğim en ilginç cevaplardan biriydi:  "İç dünyamın içini gördü gibi hissettim. O büyük yazarlarda olan en derine nüfuz etme hali...  Anadolu'yu, Çukurova'yı  en incelikli, en detaylarıyla  anlatan bu derinlerde  gezen adamın benim de bilinçaltımı ele geçirdiğini hissettim karşılaştığımızda. Korkumun sebebi bu olabilir."

 "Sanat ve Analiz" kitabınızda ayrıca Sait Faik, Yunus Emre, Nazım Hikmet, Kafka gibi büyük yazarları ve eserlerini psikolojik ve psikopatolojik açıdan değerlendiriyorsunuz. Mesela Ressam Eduard Mucch'un "Çığlık" isimli tablosu örselenmenin resmidir diye bir başlık var kitapta. Okunacak öğrenecek ne kadar çok şey var.

Sohbet için teşekkürler                                                                                                                                   
                                                                        
SANAT VE ANALİZ, Doç. Dr. CelalOdağ, Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetleri
Org. Ltd.Şti.Yayınlar, 2013.

http://izmirodag.com/

0 yorum:

Yorum Gönder