Türkiye’nin son on yıllık siyasi tarihi bir tür kompakt dosya gibi diyebiliriz. AKP döneminde ekonomi alanından ideoloji alanına çok sayıda değişiklik gerçekleşti ve bunların bazıları bir dönem popüler olan bir şiar gibi “ezber bozan” türdendi. Milli Görüş geçmişini, neoliberal ve muhafazakâr bir günce ile buluşturan AKP’nin alâmetifarikası, “değişim” olarak telaffuz ettiği süreci kendi özelinde işletmesinden ziyade Türkiye’nin kodlarını değiştirirken kullanmasıydı. Tamamlanmamış bu süreçte, rejimin bakiyesi tükenmeye başladı; ekonomide küresel çaptaki 2008 krizi ile yalpalamaya başlayan AKP, siyasette Gezi ve Aralık operasyonlarıyla temsil krizine, ideolojide ise temsil ettiği dünya görüşünün toplumsal karşılığının yitimiyle baş başa kaldı. Hegemonik ölçeği daralan pek çok siyasi iktidar gibi AKP de özgürlükleri cendereye alarak, kazanılmış demokratik hakları rejimin zaruretlerine göre yeniden kurgulayarak gücünü pekiştirmeye çalıştı. Bu dönemi “karşı-devrim” olarak değerlendiren Taner Timur, “AKP’nin Önlenebilir Karşı-Devrimi” eserinde okuyucuya tarihsel ve teorik birikimi eşliğinde titiz bir analiz sunuyor.
Kültürel Karşı Devrim
Taner Timur’un eseri üç bölümden oluşuyor. Giriş bölümünde bir şecere çıkaran Timur, Milli Görüş’ten itibaren belirginleşen parti karakteristiğini, din, demokrasi ve sınıf kavramları ile inceliyor. Bu bölümde toplumun büyük kesiminde kaygı uyandıran siyasaların yoğunlaştığı kültürel alana dikkat çeken Timur, bunun iktisadi temellerden bağımsız olmadığını vurguluyor. AKP’nin kültür alanındaki -siyasal olanı da dolayımladığı- kavgası, din ve laiklik temaları bağlamında yoğunlaşıyor. Bunun siyaset sistemimizi etkilediğini söyleyen Timur, bu nedenle kültürel alandaki sorunların rejim boyutuna sirayet ettiğini söylüyor. Dikkat çeken tespitlerden birisi, AKP’nin kitlesel desteğini nasıl yaygınlaştırdığı hususu: “Vesayet”, “elitizm”, “Kemalizm” ile hesaplaşmayı 2010 Referandumu ile hızlandıran AKP, bunlara ilaveten “yürüttüğü iktisat politikasının sağladığı hızlı büyüme ve şehirleşme ile Şeriatçı bir yaşam tarzının temellerini kaldırıyordu. Kısaca dindar olmayanların da AKP’yi desteklemeleri, vesayet rejimine karşı çıkmaları … anlamına geliyordu.”
Büyük Doğu Ütopyası
Eserin ikinci bölümünde analiz ölçeğini 2008 krizine kadar genişleten Timur, yayımlanmış çeşitli söyleşileri ve makaleleri üzerinden AKP dönemi Türkiye’sini sadece şimdiki zamanla sınırlandırmayarak, AKP’nin hem teorik hem de pratik öncüllerini tespit etmeye çalışıyor. “Büyük Doğu” dergisi ve Necip Fazıl Kısakürek’i inceleyen Timur, Kısakürek’in “İdeolocya Örgüsü”nde belirginleşen ideolojik yeniden üretim konusunun altını çiziyor. Timur’a göre Kısakürek’in 1973’te yazdığı sunuştaki şu cümleler öneme sahip: “Demek kırk yıldır inşası yolunda kan terlediğimiz yeni gençlikten, ilahi lütufla, bir yankı teşekkül etmiş ve eski sıpaların yerini yeni cins küheylan yavruları almaya başlamıştı.” Bu pasajın bir projeksiyon olarak iki önemi var: İlki, Taner Timur’un belirttiği gibi “Bugünkü AKP yöneticileri, daha o tarihlerde, şairin ‘küheylanları’ arasına girebilmişler miydi?”. İkincisi, bu tip bir siyasal mantık kuşak içinde egemenliğini koruyarak bugün 4+4+4 ile somutlaşan, dindar nesle biçilen anlam ile ilgilidir. Taner Timur, düşünsel konumlanışın arka planında “Büyük Doğu ütopyası bağlılık, bu siyasi kadro için bir çocukluk hastalığı haline” gelip gelmediğini sorguluyor.
Cemaat –AKP Çatışması
Gezi direnişine ve Cemaat ile AKP arasındaki kavgaya dair yazılarının bulunduğu ikinci bölümde Taner Timur, güncel siyasete dair görüşlerini dile getiriyor. Hizmet Hareketinin AKP’nin dış siyasetteki ve diplomasideki tutumundan ve “Arap açılımı”ndan Mavi Marmara olayı ile kaygı duymaya başladığını söyleyen Timur, bunun “başlangıç” olduğunu, ideolojik aidiyetlerin zamanla uyuşmamasından kaynaklı ayrılığın derinleştiğini not düşüyor: “Milliyetçi damarı” olan, İslamla beraber Türk dilini ve kültürünü öğreten Gülen Cemaati, “Kürt açılımı”ndan duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getirdi. Başka bir kritik nokta Timur’a göre, “AKP iktidarında burjuvazinin ve liberal aydınların üst katmanları ile kurduğu elitist bağlar, Cemaat’i AKP’nin yerel politikacılarından farklılaştırmıştı.” Bu ve benzeri doku uyuşmazlıkların artışı ve siyasi çıkarlardaki önceliklerin değişmesi AKP-Cemaat kavgasını hızlandıran başka faktörler.
Laiklik Kavgası
Ortadoğu, Rojava Devrimi ve Kobani kuşatması üzerine yazılardan oluşan kitabın üçüncü ve son bölümünde Timur, yaşanan sıcak gelişmelerin geçmişini irdeleyerek başlıyor. Irak İşgali’ne odaklanan Timur, IŞİD’in kökenlerini ve kronolojisini çıkarıyor; ABD işgaline karşı oluşturulan direnişin motiflerini besleyen İslam’ın zaman içinde farklı örgütlerin oluşumunu hızlandırdığını ve bugün IŞİD olarak bildiğimiz yapını, cihadistlerin sertleşmesiyle birlikte, El Kaide’den “saf İslam” adına koptuğunu yazıyor. Timur’a göre burada örgütün coğrafya üzerindeki hâkimiyetini arttırmak için Kobani’yi stratejik ve taktik zorunluluktan kuşatması söz konusu: “Rakka’yı Halep’e tam güvenlik içinde bağlama”nın dışında Türkiye’ye sınır komşusu olan örgütün Türkiye’deki “Sünni topluluğu etkileme imkânı yakalaması” ihtimaller dahilinde.
Taner Timur’un “AKP’nin Önlenebilir Karşı-Devrimi” eserindeki yazıları ve söyleşileri yukarıda özetlediğimizden daha fazlasını içeriyor. Timur’un pratiğe ilişkin somut kaygılarını da içeren eser -şayet bir “reçete” diye adlandırabilirsek- şunu amaçlıyor: “…her gün biraz daha güçlenen ‘karşı-devrim’ süreci içinde, bu kavganın laiklik kavgasından bağımsız yürütülemeyeceği inancındayım. Bu kitapta yer alan tüm yazılarıma kılavuz olan ilke de bu oldu.”
AKP’NİN ÖNLENEBİLİR KARŞI-DEVRİMİ, Taner Timur, Yordam Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder