Umudu öldürüyorlar yavrum
baharda kuşları
balaban düşleri öldürüyorlar
yalansız gülüşleri
balözü öpüşleri öldürüyorlar.
En güzel şeyleri öldürüyorlar yavrum
kitapları ve çocukları öldürüyorlar
bal veren arıları
hamarat karıncaları öldürüyorlar
ışıyan şafağı
gülen düşünceyi
anaç türküleri öldürüyorlar.
Attila Aşut’un Giderayak adlı şiiriyle özetlediği üzere, dünden bugüne anamalcı, yayılmacı sistem iktidarlarının en iyi becerdikleri iş bu; öldürmek..
Aşut’un1996-1998 tarihleri arasında Siyah Beyaz Gazetesi’ndeki yazılarını topladığı “Siyah Beyaz Yazılar” kitabını okurken görüyoruz ki ezilenlerin tarihinde dünden bugüne değişen pek bir şey yok. Örneğin bu gün AKP iktidarı çocuklarımızı bir bir öldürürken çoğunlukla, Aşut’un 20 Mart 1998 tarihli yazısını bitirdiği cümleyi kullanıyoruz; “ Çekin ellerinizi çocuklarımızın üzerinden.”
Attila Aşut’da; “ Dünden bugüne bakmanın, insanı müthiş zenginleştiren bir yanı var. Kitaba aldığım yazıları yeniden okurken, sanki bugün yazılmışlar duygusuna kapıldım! Hepsi çok taze ve güncel. Demek ki yirmi yılda fazla bir şey değişmemiş ülkede. Yaşananlar ve yaşatılanlar birbirinin tekrarı gibi...Özgürlük, eşitlik, demokrasi ve laiklik tartışmaları; iktidar-muhalefet kavgaları… Demirel’ler, Erbakan’lar, Tansu Çiller’ler gitmiş; Özal’lar, Erdoğan’lar gelmiş! Yalnızca oyuncular, aktörler değişmiş..” diyerek bunu açıkça belirtiyor zaten.
Öğrenme edimi ile kazanılanı muhafaza etmek başlı başına ayrı bir iştir. Unutmak ve unutkanlık yalnızca bir yaşlılık hali değildir. Çok çok genç yaşlarda dahi kendini gösterebilmektedir. Unutma kişinin, bilinç düzeyi ve dünya görüşü ile doğrudan alakalıdır.
Yıllar önce bir bilim teknik dergisinde okuduğum yazıda hep aklımdadır. Yazı da Okyanusta yaşayan, on-on beş santim boyunda, boru biçiminde, üst ve alt ağızlarında tüycükler olan, oldukça basit bir canlı üzerinde yapılan bir deney söz konusu idi. Bu basit canlının üst tüycüklerine bıraktıkları bir teksir kağıdı parçasını hemen içine çektiğini, bir süre sonra sindirilemez olduğunu görünce kağıdı attığına tanık oluyorlar. Deneyi birkaç kez tekrarladıklarında hayvan bir süre sonra bunun sindirilemez bir nesne olduğunu öğreniyor ve bir daha içine çekmiyor. Bu deney sürdürülüyor ve görülüyor ki bu basit canlı bir haftalık bir süre sonra tekrar kağıdı içine çekiyor. Sonuç; bu basit canlının öğrenme yetisinin olduğu ve en az bir haftalıkta hafıza kaydetme becerisine sahip olduğu şeklinde kayıtlara geçiyor. Bunca basit bir canlının bile en az bir haftalık bir hafızaya sahip olduğu dünyamızda son derece gelişmiş bir beyin yapısına sahip insanların zaman zaman günlük hafızaya sahip olduğunu görmek şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de aynı zamanda. Kapitalizm ve emperyalizm her daim dünya halklarına reva gördüğü zulmün tarihin karanlığında kalması ve unutulması için sürekli bir çaba içerisindedir. Zalimlerin bu çabasını boşa çıkaran bu kitabın işte bu nedenle ayrı bir önemi bulunmaktadır.
Attila Aşut’un yayınlanmasındaki amacını, “Çabuk unutuyoruz Bu yüzden tarih bilincimiz oluşmuyor..Yıllar içinde akıp giden günlerin izdüşümü olan bu yazılar, aynı zamanda okura bellek tazeleme olanağı sağlıyor. Oyuncular sergilensin, bir döneme damgasını vuran iyiler ve kötüler unutulmasın istedim.” sözleriyle ifade ettiği bu kitap ve bu yazılar bir yandan bizim kuşağa bir bellek tazeleme olanağı verirken diğer yandan da genç kuşağa -kendisinin de dediği gibi- dönemin bir belgeselini okuma olanağı tanıyacak.
SİYAH BEYAZ YAZILAR, Atilla Aşut, Kıyı Dergisi Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder