RyunosukeAktagava hayatının son onaltı yılında tüm eserlerini, son on yılında ise en önemli eserlerini kaleme almıştır. Eserlerinde ulus bilincinden ziyade sınıf bilincine yönelik temalar işleyen yazarın görüşlerini Şuiçi Kato Japon Edebiyatı Tarihi isimli kitabında şöyle bir alıntıyla örnekler: “İçinde bulunduğumuz çağın ötesine geçemeyiz, içinde bulunduğumuz sınıfında öyle.”
Adaletin Temsiliyeti Ve Olanaklılığı
Akutagawa’nın kendine dert edindiği konuların başında adaletin temsiliyeti ve olanaklılığı teması gelir. Bu konu birçok yönüyle yazarın öykülerinde ve Kappa isimli romanında yer bulmuştur. Örneğin, 1922 yılında yayımlanan Yabu No Naka(Çalılıklar Arasında) isimli öyküsünde ormanda öldürülen birinin cesedi bulunur. Cinayeti işlediği düşünülen kişi ve üç tanık hâkim karşısına çıkarılıp ifadeleri tek tek dinlenir. Bu esnada okuyucudoğrudan hâkimin konuşmasıyla ya da sorularıyla karşılaşmaz, sadece tanıkların ifadeleri hâkime cevap verir biçimde okuyucuya aktarılır. Öykünün bu bölümü tanıklar ile okuyucu arasında geçen bir sahne şeklinde kurgulanmıştır. Sahibi olmayan sorulara verilen cevaplar öykünün başından itibaren bir belirsizliğe kapı aralar. Öykünün hemen başlarında “Oduncunun Yargıca Verdiği İfadedir” bölümünde şöyle bir diyalog gelişir: “Hayır efendim, artık yarasından kan akmıyordu; kan pıhtılaşmıştı.” şeklinde sorusu olmayan bir cevapla karşılaşırız.(Kanın pıhtılaşması olaya dair bilginin olanaksızlığını çağrıştırır. Böylelikle okuyucu hâkim rolüyle özdeşleşmeden önce metin ona verili bir durum sunar. Geçmişte kalmış belirli bir zaman diliminde meydana gelen bir olaya dair bilgiyi şimdiye taşımanın olanaksızlığı,kanınakışkan halinin bozulması ve pıhtılaşması ile olanaklı hale gelir.)Bu cevap, herhangi bir sorunun altına yazılmış bir cümleden ziyade,okuyucuyu hâkim konumuna koymayı amaçlayan diyaloglar zincirinin ilk halkası olarakokuyucuyu cinayeti yargılamaya davet eder. Bu cevap aynı zamanda salt bu haliyle bir diyaloğu da temsil eder. Dolayısıyla doğrudan olmasa bile dolaylı olarak okuyucu ve hâkim arasında bir ilişki gelişir ve bu ilişki geliştikçe okuyucu hâkim ile özdeş bir konuma yerleşir.Sorusu olmayan bu cevaplar zincirinin amacı okuyucu ile cinayet arasındaki mesafeyi kapatmak değil, arada öyle bir mesafe yok zaten, sadece okuyucunun hikâye ilerledikçe sahiplendiği bu konumu meşrulaştırmayı amaçlar. Hal böyle oluncaöykünün işlediği konunun belirsizliği güçlenerek devam eden bir şekle bürünür. Ziraokuyucunun kim olduğuna yönelik bilgimiz olanaklı sınırlar dâhilinde değildir. (Japon yönetmen Akira Kurosawa, Yabu No Naka’yıRaşomon isimli öyküyle birleştirip sinemaya uyarlamıştı. Yönetmen, mahkeme sahnesinde öykünün söz konusu bölümünü hâkimi izleyiciye göstermeyerek kurgulamıştı. Ama bu sefer de kameranın bakış açısı izleyiciyi hâkim konumuna koyuyordu. Filmde işlenen sahnede hâkimin kameranın bakış açısına girmemesi adaletin temsiliyetinin belirsizliğine bir göndermedir; fakat aynı şekilde bu belirsizlik adaletin olanaksızlığını yansıtır. Adaletteki temsiliyet belirsizdir; çünkü öykünün okuyucu ile olan ilişkisi gibi kameranın izleyici ile olan ilişkisi devreye girer)
Öykünün sonlarına doğru toplamda dört ifade okuruz ama tüm ifadeler birbirinden farklıdır. Tüm ifadeler birbirinden farklı olunca hâkim bir medyum aracılığı ile öldürülen kişiyi de dinler. Bu ifade de diğerlerindenfarklıdır.Farklı kişilerin içgüdüleriyle hesaplaşması sonucunda ortaya çıkan bilgiler adaleti sağlamayı amaçlar. Peki, bu bilgiler neden farklıdır? Nietzsche’ye göre bilginin kökeni yoktur, o icat edilmiş olandır. İçgüdülerin çarpışıp uzlaşması sonucunda ortaya bilgi çıkar. Öyküdeki mahkeme bölümünde bilgiyi icat edenler ile bilgiye sahip olmak isteyen adaletin temsiliyeti ile karşılaşırız. Adalet orada yoktur çünkü bilinmesi arzu edilen şey ile bilgi arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Yine, öyküde geçen beş farklı ifade sonucunda bilginin bakış açısına göre ortaya çıkışı, onu taraflı ve dolaylı bir karaktere sokar. Tabii bu durum tanıkların doğasından değil, cinayete dair ifadelerin karakterinden kaynaklanmaktadır. Nietzsche, “bilginin genelleştirici ve tikel” olduğu fikrini öne sürer. Dolayısıyla bilgi, farklılıkları ortadan kaldırıp olayları belli durumlara göre ya da “bilen” öznenin içgüdülerine göre indirgemelere tabii tutup belli kalıplara sokar.
Grotesk Mekânda Adalet
Kappa’nın yazarın en önemli eserlerinin başında geldiğini söylemekte bir beis görmüyorum. Romanın başlarında kahramanın saatinin camına yansıyan görüntüyle romanın mekânı değişir. Zamanda yarık açan yazar, grotesk bir mekâna ihtiyaç duyar. Metafor olarak saat ve cam birbirinden ayrılır. Saatin camına yansıyan suret artık uzamın değiştiğinin habercisidir. Fakat camın şeffaflığı uzamı zamanın dışında tasarlamaya engeldir.
Kapp’da adalet temasının işlenişine gelirsek: Yazarın zamanda açtığı yarığın ardından Kappalarülkesine gelen kahramanın dolma kaleminin çalınmasının üzerinden bir süre geçtikten sonra kalemini çalan kappayı gören romanın kahramanı, yanından geçen polise kalemini çalan kappayı şikâyet eder. Polis kappayı çağırır ve kalemi çalıpçalmadığını sorar. Kappa, kalemi çaldığını itiraf ettikten sonra polis neden çaldığını sorar. Bunun üzerine kappa; çocuğuna hediye etmek için kalemi çaldığını belirtir. Polisin, çocuğunun nerede olduğunu sorması üzerine, kappa; çocuğunun öldüğünü aktarır. Ardından polis belgeleri ister, kappa belgeleri gösterir ve polis kappaya gidebileceğini söyler. Polisin bu tavrına sinirlenen romanın kahramanı, suçunu itiraf eden bir hırsızı neden serbest bıraktığını öfkeli bir şekilde sorar. Polis ise; “kappa kalemi çocuğuna hediye etmek için çaldı; fakat çocuk şimdi ölü” şeklinde karşılık verir ve “onu tutuklamam Kapa Ceza Yasasının 1285. maddesine aykırıdır” der. Romanda da geçtiği gibi kalemi çalan kişi kalemi çaldığında “baba”ydı ama artık ortada bir baba olmadığı için cezalandırılacak birisinin varlığından da söz etmek imkânsız bir hale dönüşür. Dolayısıyla suçu işleyen, suçu işlediğinde sahip olduğu kişiliğe/konuma sahip değildir artık-Yabu No Naka isimli öyküde olduğu gibi kanın akışkan hali bozulmuş ve kan pıhtılaşmıştır artık-.
Akutagawa birçok eserinde okuyucuyu kendisiyle hesaplaşmaya bırakır. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Yazarın ele aldığı her konu bireyin kendini değerden düşürmeye tabi tutarak kendiyle arasındaki mesafenin farkına varmasını sağlamayı amaçlıyor.Nietzsche’nin deyişiyle “kişi kendine en uzak olandır”.
RAŞŌMON VE DİĞER ÖYKÜLER, Ryunosuke Akutagava, Oğuz BAYKARA, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2013
KAPPA, Ryunosuke Aktagava, Oğuz BAYKARA, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2010.
0 yorum:
Yorum Gönder