"Savaş Yolu anlamını ölümle kazanır. Ölüm kalım durumunda, çabucak seçilecek olan ölümdür. Tereddüte yer yoktur. Kararlılıkla ölüme ilerlemek gerekir"; Yamamoto'nun bu sözleri Yukio Mişima'yı anlamak için elzemdir. Mişima bütün yaşamını ve yaşamı boyunca ürettiklerini bu anlamı yakalamaya doğru yazmıştır. Kalbi artık saflaştığında (hiçleştiğinde) seppuku yapması da bunu doğrular niteliktedir. Hagakure Nyūmon adıyla Yamamoto'nun Hagakure'sinin modern versiyonunu yazan birisinin, savaşçının yolunda geçen, düşünce ve eylemi aynı andalığına bağlayabilmesinin tek yolu da bu tarz bir ölümdür. Yamamoto nasıl Edo Dönemi'nin fiziki dağılmasında yazdıysa, Mişima da Meiji ile başlayan ve sonucu İkinci Dünya Savaşı'ndaki yıkım olan kültürel dağılmada yazmıştır.
Asıl adı Hiraoka Kimitake olan Mişima'nın kendisine seçtiği isim de anlam olarak seçtiği yola uygundur, hatta bize bir sansui sanatının metafizik büyüsünü verir. Yourcenar'ın Mişima ya da Boşluk Algısı isimli kitabında Mişima'nın Fuji Dağı eteklerinde küçük bir şehir ve Yukio'nun da kar sözcüğünün tınısını verdiğini iletmesidir beni bu sonuca götüren. Japonya'nın en büyük dağının eteklerindeki küçük bir şehirdeki bir kar tanesi, sansui sanatının metafizik aşkınlığa işaret etmek için kullandığı dağ figürünün içinde önemsenmeyecek, ancak kar tanesi olmanın biricikliğini de taşıyacak bir isim.
Türkçe'de Mişima
Mişima'nın Türkçe'deki yolculuğu 1966 yılında Bir Maskenin İtirafları ile başlar. Günümüzde Mişima'nın önemli eserlerinin çoğunun Türkçe çevirileri mevcuttur, işin kötü yanı ise, 2014'te Dalgaların Sesi'nin Japonca aslından karşılaştırılmış basımını saymazsak, Yaz Ortasında Ölüm başlığıyla basılan öykü derlemesi dışında Japonca'dan çevrilen bir metninin olmamasıdır. Yaz Ortasında Ölüm'ün Japonca aslından çevrilmesinden önce (2011 yılı) İngilizce'den yapılmış bir çevirisinin olduğunu da hatırlatmak gerek. Kısaca Türkçe'de Mişima'ya ait pek çok eser olmasına karşın, kendi zengin toprağının bağrından çevrilen yalnızca bir tane eser mevcut, bu da burada ele alınacak olan kitabın seçiminin nedeni olmakta.
Yaz Ortasında Ölüm
Yaz Ortasında Ölüm 1963'e kadar yazılmış olan öyküler arasından derlenmiş bir öykü kitabıdır. Mişima'nın en ünlü öykülerinden olan (Mişima'nın yönetmenliğinde kısa film olarak da çekilen) Yukoku (Vatanseverlik) isimli öykünün konmamış olmasının hayal kırıklığı ise inkâr edilemez.
Karşılaşma Fikri
Mişima'nın öykülerinde karşılaşma fikri belirleyicidir. Buradaki karşılaşma düşüncesi, klasik anlamda bir rast gelme ya da karşısına çıkma durumu değildir; yaşamsal bir sapmaya işaret eden bir şey olarak karşılaşma fikridir kastedilen. Ayrıca yaşamsal olan ölümü de çağırmaktadır hep. Yaşamsal olanın biricik oluşu da öykülerin uzamını toplumun dışında kurdurur Mişima'ya. Genelde ilişkiler etrafında örülür bu nedenle öyküler; çoğu zaman da bir arzunun ya da ölümün saptırıcılığına dairdirler. Bu fikri Sigara (Tabako)'nun alegorik bir eşcinsel arzu anlatımı içinde, Haruko'nun içinde ensest yasağının işleyişinde; Asilzade'de oluş, sabitleme ve ölüm etrafında işlenişinde de rahatlıkla bulabiliriz; Sirk ve Üzümlü Ekmek öyküleri dışında zayıf kalan bir öykü bulunmamakta zaten kitapta, ancak bu konunun en iyi işlenişini ele almak ve diğer öyküleri etrafına yerleştirmek Mişima'nın öykücülüğüne açıklık kazandırma konusunda daha başarılı olacaktır. Öncelikle Yaz Ortasında Ölüm öyküsünü bu kadar ünlü yapan şeyi; fikrin biricikliğe dayalı uzamını, en temel kurumsal yapı olan aile kurumunun içinde bir dışarı oluşturarak başarmış olmasını dillendirmek gerek.
Söz konusu aile; bir baba, üç çocuk, çocuklara bakma konusunda anneye yardım eden görümce ve anneden oluşmaktadır. İyi bir iş sahibi olan baba Tokyo'da çalışmaya devam ederken, ailenin geri kalanı tatil yapmaktadır. Öykü tatil yerinin (A. sahili) tasviri ile başlar ve annenin otel odasında öğlen uykusunu tasviri ile devam eder. Daha sonra ise, öyküye adını veren sahne ile karşılaşırız; görümce çocuklar ile beraber sahildedir. İki çocuk ve görümce denizde boğularak can verirler. Baba kendisine ulaşan haber sonucu A. sahiline gelir Tokyo'dan ve ailenin dramı anlatılarak devam eder öykü. Bizim aradığımız Aile kurumunun içinde bir dışarı yaratma, uzamı kurumsal bağlardan kopartma işini anne ağzından öğreneceğizdir - bu arada belirtmek gerekir ki, Mişima'da kadın figürü güçlü oluşu temsil etmektedir. Alışılanın aksine, yaşamla bağ kuramayan ve aciz olan ya da aciz bırakılan figürler genelde erkek figüründe temsil edilir. Anne yaşamsal olanın açığa çıkışını, onunla biricikliğini farkederek karşılaşmanın olanağını bize ölen sayısının üç oluşunun aşırılığına dair düşüncesiyle verir. "Bir çocuk suda boğulabilirdi ve elbette bu gerçeksiliği herkes kabul ederdi. Ancak, üç kişinin birden boğulması yalnızca gülünçtü. On bin kişi ölürse durum yine farklılaşır. Aşırılıklar her zaman gülünç olur. Fakat doğal afetler ya da savaşlar komik değildir"(s.159); işte tam da bu düşünce ritüellerin aldatıcı rahatlamasının önüne geçişin, yaşamla doğrudan ilişki kurabilmenin olanağını açandır. Aile içinde dışarıyı oluşturan ve uzamı kurumsallığından kopartan da bu gülünçtür. Baba figürü toplumsalın ritüelleri içerisinde toplumun drama olan açlığını giderir gibi aile dramını yaşarken, anne figürü bu farkında oluşu dolayısıyla denediği hiçbir ritüel girişiminde başarılı olamaz. Anne figürü bu durumu ile içerideki dışarıyı temsil etmektedir. Yaşayan tek çocuk ise, onun dışarılığını tekrar içeriye taşıyan bir salınım başlatır. Burası yaşam ile karşılaşma faslıdır, Mişima'nın öyküsü başlangıcı ve sonu dışında sadece burayı anlatır bize. Yaşamı başlatmak için kurban verilen üç kişiyle, sonlandırmak için ise bir doğumla karşılaşırız öyküde. Doğum yaşamı kurban eder burada. İki benzemezden bir üçüncü benzemezin çıkışı, ölümün çürüme ile olan bağını ortadan kaldırarak, yaşam ile oluşun ürküntüsüne de son verir. Mişima'nın öykücülüğünün gücü de sapmaları ve geri dönüşleri bu şekilde örgütleyebilmesinden ileri gelir.
YAZ ORTASINDA ÖLÜM, Yukio Mişima, Hüseyin Can Erkin, Can Yayınları, 2012.
0 yorum:
Yorum Gönder