Fransız yazar Andre Maurois’in İklimler romanı, ilk Türkçe baskısını, 1967’de, o kör zamanlarda Tahsin Yücel çevirisiyle yapmış. Bu tarih, yalnızca ansiklopedik bir bilgi değil; geçen onlarca yıla rağmen aynı çeviriyi kullanan Helikopter Yayınları, romanı yeniden yayımladı.
Okuyucular Andre Maurois’i “Emile Herzog” müstaear ismiyle de tanıyor. İklimler yayınlandığında Maurois henüz 33 yaşındaydı. Ne ki, kendisi uzun süre daha yaşayacak, onlarca kitap yazacaktı.
Roman, temel olarak ana karakter Philippe ve âşık olup evlendiği iki kadın üzerine kurulu – Odile ve Isabelle. Âşık olduğu iki kadının isimleri, romanın bölümlerine verilmek üzere roman iki ayrı başlıkta toplanmış. Burada detaylandırılması gereken bir noktayı hemen anlatmak gerekli: İlk bölüm, yani Odile, kahramanımız Philippe’in anlatıcı olarak kurgulandığı –ki kendisi Tanrı anlatıcı rolündedir– bir anlatımla şekilleniyor. Başdöndürücü güzellikte bir kadındır Odile ve Philippe ona, ancak Tanrısal bir tapınma olarak görülebilecek bir bağlılıkla âşık oluyor. İkinci bölüm ise, savaş sonrası hastanelerde sağlık memuru olarak çalışan Isabelle tarafından okuyucuya anlatılıyor.
Yeni Bir Hayat
Babasının kağıt fabrikasını yöneten ve sık sık Paris’e gelip giden, daha sonra da yayıncılarla ilişkileri daha sıkı tutmak için oraya yerleşen Philippe, hayattan tat almayı seven, nispeten entelektüel, zevk sahibi, bir o kadar da flört seven bir karakter. Odile ise, bu özellikleri aynen barındırsa da Philippe’e kıyasla daha “alt seviye” bir rolde – güzelliği tüm bunları örten bir “kusurdur” oysa. Philippe’in dinlenmek ve kendini toparlamak için çıktığı Floransa tatilinde tanıdığı bu kadın, o tatil günlerinin ana öznesi oluyor ve onlar için artık yeni bir serüven, yeni bir hayat başlıyor; hemen evleniyorlar.
Paris’e döndükten sonra ise fırtınalı günler, Odile’in erkeklerle sık kurduğu flört denilebilecek ilişkiler Philippe’i bir şüpheciye, hatta benzetme yerindeyse bir “ilişki sapığı”na çeviriyor. Karısının her anını gözetlemek ve yönetmek isteyen bu adam, bir süre sonra karısına rağmen karısını mutlu etmeye çalışıyor. Peki, nedir bu, ne demektir? Odile, Paris’in şaşaalı, yüksek tavanlı, hoş salonlarında endamını gösterdikçe erkeklerin saldırgan ilgilerine mazhar oluyor. Burada Odile’in, Philippe’in ona bağlanmasında büyük etkisi bulunan güzelliğine övgücü olmak gerekmez sanıyorum.
Birkaç ayda bu mutlu tablo dağılıyor ve Odile, gerçekten o erkeklerin çekimine, Philippe’in de dikizine giriyor. Sonra, bir denizciye takılıp kalıyor ve onunla yaşamak için kaçıyor. Kurgu bu; yani bize görünen üst anlatı. Ben burada, yukarıda yazdığım birkaç cümlelik özetin derinini görme/anlatma yanlısıyım. Philippe, aslında karısını kaybetmemek için çaba sarf etse de bir şeyi atlıyor – onu bunaltmak ve hatta neredeyse kendisinden uzaklaştırmaktan başka bir şey getirmiyor kuşkuculuğu kendisine. Kıskançlık ile şüphe, iyi anlaşamayan üvey kardeşler gibidirler sanıyorum; birbirlerine karşı aidiyetleri yoktur ama istemedikleri bir aile bağı da çoktan ilan edilmiştir. Philippe’in ruhu, bu üvey kardeşlerin dizginlenemez kavgalarıyla doludur. Yine “bu kavgalardan” birinde, Odile’in Philippe’e cevapları şöyle olur:
“ ‘Nelere çalışıyor aklınız!’ dedi acıyarak... ‘Ne sanıyorsunuz?’ Neden korkuyorsunuz?.. Bir adamla olmamdan mı? Adamı ne yapayım istiyorsunuz... Yalnız olmak için yalnız olmak istememi anlamıyorsunuz siz. Hatta tümüyle içten olmamı isterseniz, en çok istediğim şey sizi birkaç gün görmemek. Korkularınızla, kuşkularınızla beni öylesine yoruyorsunuz ki, sorgu yargıcı karşısında bir sanık gibiyim, sözlerime dikkat etmek, çelişkiye düşmemek zorundayım...”
Bu konuşmanın üzerinden geçecek birkaç ayda Odile, evliliğini ve Paris’teki evini terk edecek, başka bir adama koşacaktır. Sonrası, malum, tahmin edebilirsiniz...
Karışık, Oysa Çok Basit
İkinci bölümü anlatmadan önce romana olan mesafemi yitirerek söylemek isterim. İklimler’i kendi kişisel “büyük roman” listeme almamı sağlayan esas nedenim, ikinci bölümdür. İlk bölümdeki anlatıcı Philippe, artık Odile’i kaybettikten sonra tanışıp âşık olduğu ve sonra evlendiği Isabelle tarafından anlatılıyor, yani Tanrı anlatıcı erkekten kadına geçiyor. Bir erkeğin âşık olduğu kadını anlattığı satırlardan sonra, o kadına âşık olmuş adamı anlatan başka bir kadın, Isabelle, âşık olduğu adamı anlatıyor. Burası biraz karışık görünebilir – oysa çok basit. Bundan sonra Philippe’in içdünyasını ve çatışmalarını, bir kadının gözlemiyle, hem de Philippe, Odile’i nasıl sevdiyse, onu öyle seven bir kadının sözleriyle anlatılıyor. Isabelle ise Odile’e kıyasla daha kuşatıcı, daha sakin birisi. Onda, Odile’in hırçınlığı ve fevriliği, kendini bir tür kabullenmeye ve anlam verme çabasına bırakmıştır. Evliliğine karşı yaklaşımlar, ilk bölümde okurun gördüğü/okuduğuna paralellikler gösterse de artık karşımızda başka bir kadın var.
Maurois’in hakkını teslim etmek gerekli. Kadın-erkek ve kadın-kadın ilişkilerinin bu karmaşık ve yer yer tuhaf dünyasını anlatmak, çok büyük bir iş – bir o kadar da zor. İklimler bir roman olarak aşk, bağlılık, aidiyet, evlilik ve bağıl/ilişkili başka meselelerin bir erkek ve iki kadın üzerinden anlatıldığı devasa bir roman. Yazıyı, ikinci bölümden, Isabelle’in Philippe’in ona âşık olduğunu anladığı pasajla bitirelim:
“Benliğime, bir giysinin bir askıya asıldığı gibi, benimkinden daha güzel, daha zengin bir ruh asılıyormuş gibi hem hoş, hem kaygı verici bir duygu vardı içimde.”
İKLİMLER, Andre Maurois, Çev. Tahsin Yücel, Helikopter Yayınları, 2008.
0 yorum:
Yorum Gönder