Birbiri ardına basılan öykü kitapları, yayınevlerinin değişen yayın anlayışı, tartışmalara neden olan öykü seçkileri. Tüm bunlar “öykünün” altın çağını yaşadığımızın işareti gibi. Hakkı İnanç, ilk kitabı “Bozuk” ile 2013 yılında Selçuk Baran Öykü Ödülünü almış ve birçok okurun dikkatini çekmeği başarmıştı. “Mübadele Öyküleri”, “Karla Karışık Kış Öyküleri” ve Murathan Mungan’ın hazırladığı “Merhaba Asker ve Kadınlar Arasında” seçkilerinde yer alan Yazar, öykü serüvenine hız katarak devam ediyor.
Bozukta okuduğumuz iç içe geçmiş öyküler bu kez birbirinden bağımsız ve farklı biçimlerle karşımıza çıkıyor. Hakkı İnanç öykülerinde nesnelerin önemli bir yeri var. Sehpa, kanca, demir bilyeler, motosiklet... Karakterlerin ve olayların nesnelerle bağlantısı metinleri daha da güçlendirmiş. Kasaba hikayelerini, aile yaralarını, çocuk gizlerini, hayal kırıklıklarını anlatan öyküler, ilerledikçe, okundukça renk değiştiriyor, okurun kendi cümleleriyle yeniden şekilleniyor.
Şirinler’i Gören Çocuk, bir çocukluk hikayesi. Kaybedenlerin dünyasındaki üç arkadaşın yaşamını ve büyüme sancılarını anlatan öykü, okuru yüksek tepelerden alaşağı ediyor.
Yoksul semtler, içlerinde debelenenler bir kez olsun dünyaya yüksekten bakabilsinler diye mi tepelere kurulur?
Kanca, emekli Mahmut Bey ve Sultan Hanım’ın evliliklerindeki çıkmazın cinnet halini anlatır. Mahmut Beyin takıntılı ruh hali evin duvarındaki kancayı fark etmesiyle başka boyutlara ulaşır. Başı ve sonu itibariyle ülkemizdeki birçok kadının yaşamını hatırlatan öykü, kadına dokunan sonuyla daha da hüzünlü.
Pinokyo, düşle gerçeğin arasında gidip gelen ve yazarın diğer öykülerinde de hissedilen üslupla şekillenmiş. Öyküyü diğerlerinden ayıran en önemli yan dilindeki şiirsellik. Kitaba adını veren “Ateş Etme Silahsızım” Pinokyo öyküsünün bir notası.
Yaşamak da takla atmaya benziyor biraz. Ben ikisini de beceremediğimden öyle sanıyorum ya da. Sık sık ölümü düşünüyorum bu ara. Polisiye filmler seyrediyorum. Yok yere üzülüp yastıkları dişliyorum, bazen de yumruk gibi sevinip sonra yine kederleniyorum. Ne saçma ömür öyle ya da ne böyle tükeniyor. Ne “Eller havaya; bu bir soygundur!” ne de “Ateş etme; silahsızım!” diyebiliyorum zamana.
Halının Altı, okura çok yönlü bakış açısı sunan gerilimi yüksek bir öykü. Kadın olma, herşeyi olağan sayma güdülerine, temizlik takıntısı eşlik eden anne, diğer taraftaysa annesinin yalnızlığını ve ele güne karşı yaşama, dik durma uğraşını kanıksamış bir çocuğun gözünden kurgulanan gerçeküstü bir öykü.
Ne Kadar Uzaksın Yakından, aşkı mektup yoluyla aktaran bir öykü. Yazarın bu yöntemle riskli bir yol seçtiği söylenebilir. Çünkü mektup öykülerinin diyalog barındırmamaları ve tekdüzeliğe yatkın oluşları zorlayıcı olabilirken, yazarın öyküye kattığı felsefik anlam keyifli bir okuma sağlıyor.
Puhuda, hayatındaki tek dostu Muhittin ve yalnızlığına tutunarak varolan İsmet’in, evinden çalınan tablo sonrasında yaşadıkları anlatılır. Çünkü ismet için çalınan sadece bir tablo değil içinde varolduğunu düşündüğü kuşun da kaybıdır. Kuşun sesini duymadığı için uyuyamaz ve paronayalarla baş başa kalır.
Şingilaylo, aile kavramının sorgulandığı ve eril dilden uzak söylemiyle de takdir edilesi bir öykü. Zorunlulukların sınırlarını, mutsuz bir kadın ve kendi içine dönen çocuğun gözünden aktarıyor okura.
Son Söz, insanların suskun bir yaşama mahkum olduğu, iç seslerle donatılmış bir öykü. Sıradan bir günde başlayan ölümler, konuşmayı yasaklamış ve söylenen her söz ölümü getirmiştir. Sessizliğin sesini ise sevmediği halde Ahraz Zehra ile evlenen anlatıcıdan duyuyoruz. Esasen özgün bir konusu olan Son Söz, gerçeküstü anlatımını okura geçiremiyor ve uzun cümleler nedeniyle öyküden kopuşa neden oluyor. Okur, öykü bitiminde geriye dönüp tekrar okuma-anlama gereği hissederken öykü bütünlüğünden ayrı bir yere düşebilir. “Son Söz”ün kitabın ilk öyküsü olarak seçilmesi editorün mü yoksa Yazarın seçimi mi? bilinmez ama ileriki baskılarda bu durumun değişeceğini umuyorum.
ATEŞ ETME SİLAHSIZIM, Hakkı İnanç, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder