İç karartıcı şeyler yaşanıyor. Tecavüz, cinayet, hırsızlık, haksızlık... var etme, var olanı büyütme, güzelleştirme, yarına ulaştırma yerine yakıp, yıkma yok etme... Yaşananlar karşısında bir tarafta öfke, diğer tarafta korkunun damarları kabarıyor. Akıl tutulmasına yol açıyor. Oysa bize yaşanabilir dünyanın perdesini yine ancak akıl sunabilir. Akıldışı duygu, durum, düşünceler bilinç duvarına çarpıp durabilir, durdurulabilir.
Dünyada giyim, kuşam, yiyecek, içecek için yapılan harcama ve yatırımın yanında akıl için ayrılan pay kırıntı bile değil. Aklı büyütmenin, egemen kılmanın yolu özgür yaratıcı eğitimden, öğretimden, okumadan, okutmaktan, (kitaptan değil) kitaplardan geçiyor.
Tüm olumsuzluklara rağmen dünyada barış, huzur, sağlık ve esenlik yolunda ilerleyiş sürüyor. Bu ilerleyişte kilometre taşlarından biri Platon’dur.
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz değerli felsefeci Ahmet Cevizci, Furkan Akderin’in çevirdiği Platon’un Bütün Yapıtları’na yazdığı sunuda bize Platon’u şöyle anlatıyor: Platon düşünce tarihinin çok okunan, üzerinde çok sayıda araştırmanın yapılmış olduğu, etkili ve önemli düşünürlerinin hiç kuşku yok ki en başında gelir. Bunun en önemli nedeni Platon’un hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte, etkisini modern zamanlara kadar devam ettirecek olan temel düşünce geleneği olarak Sokratik geleneğin veya teolojik dünya görüşünün kurucu düşünürü olmasıdır. Platon, bunun dışında düşünce tarihinde adı pek çok “ilk”le birleşen, yani pek çok şeyi ilk kez gerçekleştirmiş bir filozoftur. Bu “ilk”lerden biri, onun felsefede yazılı geleneği başlatmış olmasından ya da daha doğrusu tüm eserleri günümüze ulaşmış ilk filozof olmasından meydana gelir... Platon’un adıyla birleşen bir diğer “ilk” ise, bu kez onun felsefeyi ve felsefi araştırmayla felsefe eğitimini kurumsallaştıran ilk düşünür olması(...) satın aldığı bir bahçenin etrafını çitlerle kapatıp üzerine derslikler inşa ettirmiş ve böylelikle tarihin tanıdığı ilk yüksek öğretim araştırma kurumu olarak Akademia’yı vücuda getirmişti(...) felsefe tarihinin tanıdığı ilk büyük sistemin kurucusu olmuş olması...” Tarih nasıl Sümerlerle başlıyorsa, felsefe de Platon ile başlıyor.
Platon, Protagoras adlı diyaloğunda Sokrates ile Protagoras’ı karşılıklı konuşturarak erdemin ne olduğu ve öğretilebilir olup olmadığını tartışıyor. Protagoras insanın kökeni uzun uzun anlatırken, erdemin hem devlet hem de tek tek kişilerce öğretilebileceğini savunuyor.
Sokrates soruyor, sorguluyor. İnsanların hekimlik, heykeltıraşlık, şairlik, ressamlık için ustalarına para ödediklerine işaret eden Sokrates sofistlik için Protagoras’a para verilmesini tartışıyor. Meslek sahibi olmakla özgür bir insana yakışır şekilde bilgisini artırmak arasındaki ince keskin hattın sınırlarını çiziyor.
Birbiri ardınca düşüncelerini de sıralıyor Sokrates, Protagoras’tan ders almak isteyen gençlere: “Bilgelik karşılığında para vermeyi düşünüyorsun. Peki, onun kim olduğu hakkında bir düşüncen var mı?” “Ruhunla bir sofist ilgilenecek ve bu sofistin kim olduğunu biliyorsan tamam fakat bilmiyorsan yani ruhunu kime teslim ettiğinin farkında değilsen bu insanın sana iyilik mi, kötülük mü yapacağını bilmiyorsundur.” “Sofistler ruhun beslenmesi için gereken ürünleri satan tüccarlar değil mi?” “Sofistin de malını satarken beden için gerekli malların satışını yapanlar gibi bizi kandırmasından korkmalıyız. Tüccarlar sattıkları şeylerin bedenimize yararlı mı yoksa zararlı olduğuna bakmazlar. Fakat yine de ellerindeki malları övüp dururlar.” “Şehirlerde bilgilerini satmak için dolaşanların da bunlardan pek farkları yoktur.” “Bilgi satın almak beden için bir şey satın almaktan daha tehlikelidir. Eğer birinden yiyecek bir şey satın alırsan , o aldığın şey bir kaba konur. Evde hemen yenmeyip, bunun ne zaman ve ne miktarda yeneceğini bundan anlayan birine sorabilirsin. Bu nedenle de satın aldığın anda büyük bir tehlike olmaz. Ancak bilimleri kaba koymazsın. Eğer parasını ödeyip o bilimi satın aldıysan artık ruhun daha güçlüdür ya da güçsüzüdür.”
"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez" diyen Sokrates ile "İnsan her şeyin, var olan şeylerin var olduklarının ve var olmayan şeylerin var olmadıklarının, ölçüsüdür” diyen Protagoras karşılıklı konuşurken Apollon Tapınağı’nın önünde Delphoi’de toplanan bilgelerin dillendirdikleri “Kendini bil, ölçüsüzlükten uzak dur” sözü ışık oluyor.
Erdem ile başlayan tartışma, cesaret, doğruluk, dindarlık ve bilgelik konularına yayılırken okur da kendine düşen payı alıyor. İki bilgenin insanca tartışması, karşılıklı sevgi ve saygının zarafeti iletişim devrimlerinin doruğundaki insanların acımasız, yok edici ve kıyıcı yaklaşımları, davranışları ile kıyaslandığında insan ister istemez soruyor: Kim daha erdemli? Kim daha uygar?
PROTAGORAS, Platon, Çev: Furkan Akderin, Say Yayınları.
0 yorum:
Yorum Gönder