Berdjouhi [Bercuhi], 1889-1940 yılları arasında yaşamış, literatürde çok rastlanmayan 1915 İstanbul’una dair tanıklığını kaleme almış bir Ermeni yazardır. Kitap 1930’lu yıllarda yazılmış, Boston ve Paris’de iki ayrı Ermenice edisyondan sonra Fransızca tercümesi yazarın oğlu Armen Barseghian yapılmış ve Jours de cendres à Istanbul adı altında yayınlanmıştır.
Vartkes Hovannes Serengülyan (1871-1915), Osmanlı parlamentosunda Erzurum mebusudur, 1915 Haziran’ında tehcire tabi tutuldu. Agop Babikyan ise Edirne mebusudur. Krikor Zohrab (1861-1915), yazar ve politikacı; Osmanlı parlamentosunda İstanbul mebusudur; dostu Vartkes ile birlikte tehcir yolunda öldürülmüştür.
Aşağıdaki bölümü seçmemizin nedeni, 1915’in araçsallaştırılarak bir “savaş günleri” konjonktürü argümanı haline getirilmesine karşılık, Ermeni halkına yönelik şiddetin, yabancılaştırmanın ve katliamın aslında çok erken tarihlerde planlandığını göstermek istememizdir.
***
Ona, Vartkes’e gitmeyi teklif ettim. O bize herkesten daha fazla yardım edebilirdi. Vartkes, Osmanlı parlamentosu üyesi ve Ara’nın eski bir yoldaşıydı. Bu büyük yurtsever, kızıl Sultan’ın saltanatı boyunca uzun yıllarını, Van zindanlarında geçirmiş, sağlığı bozulmuştu. O zamandan beri topallardı. Jön Türklerin iktidara gelmesiyle birlikte özgür kalmıştı.
Ermeni halkının daha sonra yaşayacağı dram, hükümetin tüm bu dostane tavırlarının, politik toplulukların güveninin kazanmak, gizli amaçlarını öğrenmek, liderlerini tanımak ve nihayetinde uygun zaman geldiğinde ölümcül darbeyi indirmek için bir yem olduğunu düşünenleri haklı çıkaracaktı.
Aynı gece tutuklanan kocalarının ardından Vartkes’e gelen birçok kadın vardı. Üç yüz kadar tutuklama olduğunu öğrendik, tamamı aydınlardı: avukatlar, bilimadamları, yazarlar, gazeteciler, öğretmenler... Vartkes’e kalırsa, bir yanlış anlaşılma söz konusuydu; endişelenmemiz yersizdi, çok yakında serbest bırakılırlardı. Soğukkanlılığımızı korumalı, ayrıca şüphe uyandırmamak için birbirimize ziyarete gitmeyi de kesmeliydik.
Heyhat, bunları söylerken gözlerimden nasıl bir ıstırap vardı!
[...]
Birkaç gün sonra Osmanlı mebusu olmasına, yani dokunulmazlığına rağmen Vartkes tutuklandı. Ara gibi Vartkes de Türk hükümetinin tutumu konusunda yanılmıştı. Ermenilerin olduğu kadar Türklerin gözünde de İstanbul en büyük yayıncısı ve avukatı olan Krikor Zohrab’ı da tutukladılar. Zohrab da bir parlamento üyesiydi ve esasen tutuklanamazdı.
Bu olaylar bizlere birkaç yıl evvel Ermenilere karşı işlenen cinayetleri hatırlattı. Ermeni ve Türk liderlerin duygu dolu kucaklaşmalarıyla, Ermeni-Türk ittifakı parlak söylemlerle kutlanıyorken, Adana’da katliamlar olmuştu. Halen kardeşlik ve dostluk gösterilerinin etkisinde olan Ermeniler, olayların yeni hükümetle ilgisi olmadığına ve münferit vakalar olduğuna inanma saflığına düşmüşlerdi. Jön Türk hükümetinin olayları durdurmak ve suçluları cezalandırmak amacıyla, Adana’da parlamento üyelerinden oluşan bir komisyon kurmasıyla, bu kanı daha fazla kabul görür oldu. Komisyonda, parlamentoda mebus olan bir Ermeni de vardı. Ermenilerin problemleri ve özgürlük istemleri onu hiç ilgilendirmediğinden son derece tarafsızdı. Aslında Türklere, Ermenilere olduğundan daha yakındı. Ermeni temsilci olarak komisyona bu yüzden mi seçilmişti?
Bu dürüst ve vicdanlı kişi Agop Babikyan’dı. Dönüşünde, Türk meslektaşlarının tuttuğu tutanağın aksine, tarafsız ve doğru bir rapor hazırladı. Raporunda, Ermenilerin herhangi bir provakasyon veya haklılık bulunmadan belirli bir plan doğrultusunda katledildikleri konusunda kesin bir kanıya vardığını belirtmişti. Zavallı Babikyan, Türkler için bu denli rahatsız edici bir gerçeği, hükümet değiştiği için cezalandırılmadan ifşa edebileceğini mi düşünmüştü yoksa tehlikeye rağmen bu namuslu adam gerçeği gizleyememiş miydi?
Raporunu kibarca, hatta minnettarlıkla kabul ettiler. Dikkatle inceleyeceklerine ve gerekli önlemleri alacaklarına söz verdiler. Ama birkaç gün sonra, Babikyan, bir Türk’ün evindeki yemekten döndükten sonra ansızın öldü. Bakımını üstlenen yabancı ve Ermeni doktorlar, ölümünün ardındaki sırrın, yemekten sonra içtiği kahvede olduğu kanaatine vardılar. “Ermeni-Türk dostluğu”nu sıkıntıya sokmamak için Ermeni gazeteleri, politik partiler ve hekimlerin bizzat kendileri, gerçeği söylemekten kaçındılar. Doğal bir ölümle hayata gözlerinin yumduğuna herkesi inandırdılar ve bu görev adamının trajik ölümü neredeyse fark edilmedi.
Tüm bu titizlik boşunaydı. Ermeni meselesi kökten çözmek amacıyla, olaysız ve kolayca halkı yok etmek için liderlerle başlayan amansız ve kesin bir plan söz konusuydu: Ermenistan mı? Ermenilerin özerkliği mi? İyi de ülkede hiç Ermeni yok ki!
JOURS DE CENDRES A ISTANBUL,Berdjouhi, Editions Paranthèses, Marseille, 2004, s. 29-30-31.
* yerazdergarabedyan@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder