Aforizma yazmak büyük mesele...
Cesaret ister; öyle her babayiğidin harcı değildir. Sosyal medyada 140 karaktere sığdırılan süslü laflara benzemez. Aforizma yazacak kişinin çoğa karşın azın gücüne inanması, fevkalade bir gözlemci olması ve genel geçer kaidelere dokunmadan haklılığını koruması gerekir.
Örneğin James Joyce bunu başarabilecek bir yazardı: Azın kıymetini biliyor, okuyucuya gözlemlerinden ve yazdığı gerçekliklerden şüphe ettirmiyordu. Ama aforizma yazmadı. İstemedi – ya da başarabileceğinin farkında değildi, bu yüzden cesaret etmedi.
Ölümünden yıllar sonra Türkiye’de, birileri James Joyce’un aforizmalarını bastı – olmayan aforizmalarını. Yoktan aforizma yaratmanın aforizma yazmaktan daha büyük bir mesele olduğunu düşünmemiş olacaklar ki, böyle bir şeye kalkışabildiler. İşbu yazı o kalkışmaya eleştirel bir bakış olarak okunabilir.
Hayal edin, siz bir yayıncısınız, basacak kitap arıyorsunuz ve birden aklınıza dahiyane bir fikir geliyor: Rüştünü ispatlamış bir yazarın külliyatından, ilgi çekici bölümleri cımbızlayıp aynı baskının içine yerleştirelim, altbaşlığa da “aforizmalar” diye yazalım... Çeviri iyi olsun, düzeltiler o kadar da mühim değil.
Henüz çiçeği burnunda bir yayınevi Zeplin. James Joyce’un sözümona aforizma kitabı, Gözünü Kapat ve Gör ise onuncu yayınları. Sözümona diyorum, çünkü bahsettiğim kitabın hazırlanışındaki toplama – bir araya getirme niteliğinin “aforizma” kelimesine yakışmadığı kanısındayım.
Tanıtım yazısında, “James Joyce’un Finnegans Wake de dahil tüm eserlerinden özenle derlenmiş olan Gözünü Kapat ve Gör; sizleri bambaşka bir James Joyce ile tanıştırırken, büyük yazarın daha iyi anlaşılmasında da önemli bir kılavuz olacaktır,” deniyor. Bu uzun cümlenin başından sonuna muhalifim.
Aslında ilkin, kitabı elime alıp incelemeye başladığımda onunla anlaşamayacağımı anlamıştım.
Çünkü... hiç de “özenle derlenmiş” gibi görünmüyordu.
Çünkü... bu kitabı Joyce hazırlamadı, öyleyse beni “bambaşka bir Joyce” ile tanıştıramazdı.
Çünkü... bu bir “kılavuz” değildi.
Yine de aldım ve okudum. Elbette, üzerine tartışmanın bile anlamsız olduğunu düşündüğüm Joyce’un büyük yazarlığını gördüm cümlelerde, lakin ben onları zaten duymuştum. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde kulağıma çalınmıştı birçoğu. Fakat şimdi, böyle bir araya geldiklerinde pek de bir anlam ifade etmiyorlardı sanki.
İşitmediklerimden biri şöyle diyordu: “Çoktan göçmüş birisinin yazdığı bu tuhaf satırları okudukça insan kendini bir zamanlar var olmuş o biriyle bir olmuş gibi hissediyor.” Çarpıldım!
Fakat ardından alakasız başka bir şey geldi ve ben de kendime geldim. Bari, dedim kendi kendime sonra, hani o kadar “özenle hazırlanmış” diye yazıyorlar ya, bari bunun bir nizamı olsaydı... Hayattan aşka, edebiyattan ölüme atlayan ve birbiri ardına tıpkı birer tren vagonu gibi pürtelaş ilerleyen cümleler, keşke beni bu kadar yormasaydı!
Birer antitez olarak Franz Kafka’nın aforizmalarını ele alacak olursak, yazarın bizzat oturup aforizmalar üzerine çalıştığını görürüz. Kafka aforizmalarını, “Günah, ıstırap, umut ve doğru yol üzerine aforizmalar” ve “O: 1920 günlüğünden aforizmalar” başlıklarından oluşan iki bölüm halinde yazmış, yazık ki çalışmasını tamamlayamadan ölmüştür.
Bu bağlamda, Gözünü Kapat ve Gör, “Joyce’un en esaslı sözleri” gibi bir altbaşlıkla basılsa belki bunların hiçbirini düşünmezdim. Çünkü ortada “aforizma” diye bir iddia olmazdı. Kaldı ki, kitabın halihazır içeriği, hakikaten de, bu altbaşlıkla birebir örtüşüyor.
Keşke Zeplin, Joyce’u böyle bir eleştiri metnine malzeme etmeme fırsat vermeseydi. Keşke biz okurlar, aşağıdaki alıntıyı Ölüler kitabından okumayı sürdürebilseydik. Belki o zaman söyleyecek fazla bir şey kalmazdı ve biz yine suskunluğa sığınabilirdik.
“Neden kelimeler sıkıcı ve soğuk geliyor? Senin adın olacak kadar şefkatli bir kelime olmadığı için mi?”
GÖZÜNÜ KAPAT VE GÖR, James Joyce, Çeviri: Fuat Sevimay-Nil Sakman, Zeplin Kitap, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder