İngiliz mantıkçı ve düşünür Bertrand Russell’ı neredeyse tanımayan yoktur. Hemen hemen yüz yıl süren ömrü boyunca ucundan kıyısından bulaşmadığı bir alan kalmamıştır. Genelde matematiksel mantık alanındaki çalışmalarıyla bilinse de, iktisat, felsefe ve ahlak bilimiyle ilgilenmiş, yanı sıra toplumsal ve siyasal bir dizi kampanyaya öncülük etmiş, barış ve nükleer silahsızlanma konularındaki görüş ve çabalarıyla öncü bir filozof ve bilim insanı olarak kabul edilmiştir. Edebiyatçı olmamasına rağmen Nobel edebiyat ödülü alabilmiş tek kişidir.
Dünyanın dört bir köşesinde konferanslar vermiş olan Russell’ın etik ve siyasetle ilgili en kapsamlı eseri Etik, Toplum, Siyaset hem bu konulardaki görüşlerini hem de kendisini gereğinden fazla ussalcı, felsefi bakış açısında insani tutkulara hiç yer vermeyen biri olarak gören eleştirmenlere verdiği cevapları içerir.
Russell’a göre insan, bir memeli türü olarak tamamen biyolojik açıdan bakılarak değerlendirildiğinde çok büyük başarılara imza attığı görülecektir. İnsanoğlu tüm iklim koşullarında, dünyanın su olan herhangi bir yerinde yaşayabilir. Onu diğer hayvanlardan ayıran konuşma, ateş, tarım, yazı, aletler ve geniş kapsamlı işbirliği yeteneğine sahip olmasıdır. Ancak insan çoğu zaman kendisini diğer türlerle rekabet içinde görmemiş; daha çok diğer insanlarla ilgilenmiştir. Bunun sonucunda insanları kesin çizgilerle dostlar ve düşmanlar olarak ikiye ayırmıştır.
İnsanlar tutkulu, inatçı ve oldukça delidirler. Bu delilikleri sebebiyle hem kendilerinin hem de diğer insanların başlarına büyük belalar açabilirler. İçtepi ve kontrol gibi iki uç arasında insanın mutlu bir şekilde yaşayabileceği orta noktayı etik bulmalıdır. İşte etiğe olan ihtiyaç insanın içinde gizli kalmış ancak doğasında bulunan çatışmalardan doğar. İnsanlar içtepileri ve arzuları bakımından diğer tüm hayvanlardan karmaşıktır ve yaşadığı bütün güçlükler de bu karmaşadan kaynaklanır. Bazı içtepileri ve arzuları tıpkı hayvanlar gibi sürücülken, bazıları tamamen bireyseldir ve bunlar birbirleriyle çatışabilir.
Etik, diğer insanlara karşı görevlerimizi ele alırken her ne kadar birincil olarak birey üzerinde dursa da, sıra sosyal grupları ele almaya geldiğinde çok güç sorunlarla karşılaşır. Sosyal grupların eylemleri konusunda bir bilgi öne sürebilmek için toplum içinde insan doğası üzerine bilimsel bir çalışma yapılması gerekir. Bu durumda yapılacak ilk şey bireylerin ve grupların davranışlarını yönlendiren önemli dürtüleri netleştirmektir. Zorunlu olan yiyecek, barınma, giyinme ve üreme ile ilgili dürtüler güvence altında olduğunda diğer dürtülerin güç kazandığı görülecektir: açgözlülük, rekabet, kibir ve para hırsı. Grupların ve onların siyasi eylemlerinin çoğu hayatta kalmak için gerekli olanların yanı sıra bu dört dürtüye dayanır.
Yine Russell’a göre her insan iki faktörün ürünüdür; doğuştan getirdiği beceriler ve eğitim de dahil olmak üzere çevre faktörü. Bu iki faktörün birbirlerine göre önemi konusunda yapılan sonsuz tartışmalar ne olursa olsun, her ikisinin de kendine has bir rol oynadığını kabul etmek gerekir. Bir yetişkinin davranışlarını belirleyen içtepilerin ve arzuların çok büyük oranda aldığı eğitime ve sahip olduğu fırsatlara bağlı olduğunu söyleyebiliriz. İki farklı insanda farklı içtepilerin ve arzuların olması, bir tarafın doyumunun diğer tarafın doyumuyla çelişmesi kaçınılmazdır. Bazı durumlarda birbirleriyle uyum içinde de olabilirler. Aynı şey sosyal gruplar için de geçerlidir. Buradan hareketle farklı birey ve grupların amaçlarının uyumlu olduğu bir dünyanın bu amaçların çeliştiği bir dünyadan daha mutlu bir dünya olması olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Öyleyse akıllıca tasarlanmış bir sosyal sistem, bir yönüyle uyumlu amaçları teşvik etmeli, çelişenleri önlemeye çalışmalı ve bunu da eğitim ve bu amaca yönelik sistemlerle sağlamalıdır.
Bir siyasi teorinin dikkate alması gereken gerçeklerin ana öğesi sosyal grupların karakterleri ile ilgilidir. Gruplar pek çok yönden farklılıklar gösterebilirler. Bunların en önemlileri bütünleşme sebebi, erek, boyut, grubun birey üzerindeki kontrol gücü ve yönetim biçimidir. Bu da bizi gücün bir noktada toplanması ve yayılımı sorununa getirir ki, bu, bir sosyal teorideki en önemli sorundur. Gücün bir noktada toplanması kötüye kullanılması durumunu getirebileceğinden demokrasi bu sorunu çözmeye yönelik bir öneri olarak ortaya çıkar. Ancak ne yazık ki, demokrasiler de her zaman başarıya ulaşamazlar.
Bilimsel gelişmelerin getirdiği kötülüklerin başlamış olması demokrasiler açısından korkulacak bir gerçekliktir. Doğal kaynakların tüketilmesi, bireysel inisiyatiflerin hükümetlerce yok edilmesi, insan zihinlerinin merkezi eğitim programları ve propaganda yoluyla kontrol edilmesi esaslı kötülüklerden bazılarıdır. Kendimizi içinde bulduğumuz dünya büyük umutlarla birlikte dehşet verici korkuları birlikte barındırmaktadır.
Russell, dini inançlarımızın sorunlarımızın çözümünde işe yaramayacağını, çözümün ortak acılarımızda ve umutlarımızda yattığını söylüyor. Yeter ki, üzerinde uzlaştığımız etik kurallara uyalım.
ETİK, TOPLUM, SİYASET, Bertrand Russell, Çev: Funda Sezer, Say Yayınları
0 yorum:
Yorum Gönder