“Sanatçının Görevi Egemen Olan Güce Yanlışlarını Göstermektir” (Kaan Murat Yanık ile Söyleşi: Merve AÇIKGÖZ)

Kaan Murat Yanık son kitabı Butimar ile raflarda yerini alırken, biz de yazarını ve bu sıra dışı romanı daha yakından tanıyabilmek için bir röportaj yaptık…

Sizinle ilk kez karşılaşacak okurlar için bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1988 yılında doğdum. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okudum. Bu süre içinde çeşitli edebiyat dergilerine yazılarımı yolladım, ilk yazılarım o zamanlarda yayınlandı. Okulu bitirdikten sonra birkaç yayınevinde editörlük yaptım. Sonra da Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'nde Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı'nda yüksek lisans. Edebiyatla, organik bir bağ kurmam üniversite yıllarıma tekabül ediyor.

Okuyanlar elbette öğrenmiştir ama yeni tanışacaklar için sormak istiyorum, nedir Butimar?
 

Butimar, Pers mitolojisindeki bir kuşun ismi. Bu kuş denize aşıkmış, denizin kıyısına çöker ve denizi izlermiş. Denizden bir damla dahi su içmezmiş, denizin kuruyup tükeneceğinden korktuğu için. Bir de bu kuşlar aşık olduğu zaman uçamazlarmış. Bunun epistemolojik, felsefik bir sürü şekilde okuması yapılırsa tasavvuf ve doğu edebiyatındaki aşkın kanatlandırdığı meselelerinin tam tersine çıkıyor. Kanatsızlaştırıyor.

Butimar'ın konusu oldukça ilginç. Birinci bölümde günümüz Nişantaşı'nda bir psikiyatrın günlük hayatını ve acayip kişiliğini tanımaya çalışan okur, ikinci bölümde kendini yirminci yüzyılda Erivan'da buluyor. Zorunlu göçler, farklı dinler, aşklar ve simya. Sizi bu dünyayı anlatmaya iten ne oldu?

Ben Uçurtma Mevsimi'ni yayınladıktan sonra edebiyat eleştirmenleri hep olumlu görüşler bildirmişlerdi ama görüşlerin yanında şunu da bana söylediler, ''Dışarıya oryantalist gözle bakıyorsun.'' Yani bana ''Neden Çin'i anlatıyorsun, neden Sırbistan'ı anlatıyorsun bu bize biraz suni geldi kendi köklerini anlat.'' diyen değer verdiğim edebiyat eleştirmenleri, kendi köklerimi anlatmayı düşündürdü.

Romanda anlatılan psikiyatr kent içinde çarşafla geziyor diye, siz de çarşaf giyinmiş, Bebek, Etiler sokaklarında gözlem yapmışsınız. Peki bir müptezeli, bir LGBT bireyini, inşaat işçisini yahut kör bir dilenciyi anlatmak için benzer bir yakınlık kurmayı dener miydiniz?

Elimden geldiği kadar sanatın sınırları dahilinde ne gerekiyorsa yaparım. Burada A, B diye ayrım yapmak yerine hepsini baştan kabul edip her kılığa bürünmek zorundaysam eğer bunu yaparım ama bir de şöyle bir sorun ortaya çıkıyor, bir katili anlatırken cinayet mi işleyim? (gülüyor) Ama dediğim gibi, bir psikolojik problemim varsa onu da kabul ediyorum, başkalarının yerine  yaşama isteği her zaman diri bende. Birilerinin yerine yaşamak hoşuma gidiyor, bunu yazmasam bile bir süreliğine kendimi onun yerine koymak. Aslında bu çok fazla roman okuyan insanlarda karşılaşılan bir durumdur.

Yakın zamanda sosyal medyada ''Bizim şarkıcılar gibi bilboardlara çıkma şansımız yok, kitaplarımızı ancak bu şekilde duyurabiliyoruz.'' Şeklinde bir açıklama yapmışsınız.

Twitter’da  bu açıklamayı yaptım, çünkü okurlarımın attığı tweetleri retweet yapıyor, yorumlarını yayınlıyorum. Edebiyat dünyası şu an çok vahim bir halde. Tabii ki bu nitelikli edebiyat için geçerli değil ama biz edebiyata zincir kitapçılardan ulaşabiliyoruz, internetten sipariş vererek ulaşabiliyoruz. Mecburen o tür kitapçılarda benim kitabımın daha fazla yer alması için benim insanlara bu kitabı daha fazla okutmam gerekiyor. Şunu en baştan söylüyorum, insan yaptığı iyiliği söyler mi söylemez mi, ahlak sorunu başka bir şey ama ben zaten kitabın telifinin yarısını köy okullarına kütüphane kurulması için bağışlıyorum. Uçurtma Mevsimi'nde de öyle yaptık, Uşak'ta üç tane kitaplık oluşturuldu, birkaç şehirde daha var. Bunu keşke televizyona da çıkıp söylesem ama bizde televizyona çıkıp açıklama yapan yazarlar yalnızca linç girişiminde bulunulacaksa  konuşuluyor.
Kaan Murat Yanık, neler okuyor, modern roman hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben Türk edebiyatında  belli başlı durakları takip ettim. Ahmet Hamdi Tanpınar'la başlayan, doğu-batı arasındaki arafta kalma durumunu geçerek Yusuf Atılgan, Oğuz Atay'a ulaşan.  Ben Yaşar Kemal ile Orhan Pamuk arasındaki çizgide kaldım. Türk Edebiyatında Orhan Pamuk'u çok beğeniyorum mesela. Günümüz yazarlarından da, Murat Menteş'i seviyorum, Alper Canıgüz, Hakan Bıçakcı, Barış Bıçakçı, Latife Tekin… Şu anda dünya edebiyatındaysa en beğendiklerimden biri Alejandro Zambra - Eve Dönmenin Yolları.

Günümüz Türkiye'sinde genç bir romancıyı yaşadığı siyasi ortam, toplumsal meseleler ne denli etkiliyor? Son zamanlarda yaşadığımız olaylardan, ''Bir gün mutlaka anlatacağım,'' dediğiniz, anlatmak zorunda hissettiğiniz bir şey var mı?

Günümüz Türkiye'sinde bence toplumsal meselelere kayıtsız kalan yazar, eğer bunu kitaplarında anlatmıyorsa dahi herhangi bir demecine sokmayan yazar alçaktır. Çünkü çok kötü şeyler oluyor, insanlar  ölüyor. İnsanlar sırf siyasi görüşlerinden dolayı örseleniyor, aşağılanıyor, hedef haline getiriliyor. Bunlar beni bir insan olarak çok üzüyor. Bununla beraber isterseniz mütefekkir deyin isterseniz aydın, eğer o kişi tepedeki siyasi erke, buna hükümet de diyebilirsiniz, egemen güç de diyebilirsiniz, ona muhalefet etmiyorsa, bir yanda o siyasi erki cilalama işini harfiyen yerine getiriyorsa bence o da alçaktır. Çünkü sanatçının görevi egemen olan güce yanlışlarını göstermektir. Kimse siyasi güce hakaret etsin demiyorum, bu başka bir şey ama muhalefet yaptığını dillendirmek zorundasın.

Ben Butimar romanında televizyonda asgari ücretle geçinen insanlara kanaat edin diyen din hocalarının trilyonlar kazandığını belirtmiştim. Ben bu adamlardan tiksiniyorum.  Butimar'ın 14. sayfasında bunu yazdığım için çok ağır eleştiriler aldım, ismini vermek istemediğim  bir televizyon programında hakarete uğradım. Yani günümüzü anlatırken ben bir şeylere gözümü kapatarak anlatamam, neyse onu anlatmak zorundayım.

Son zamanlarda raflarda çok fazla edebiyat dergisi var, içlerinden birinde yer alıyor musunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz bu dergileri?

Ben edebiyatla ilgili yürüdüğüm yolda hiçbir zaman, hiçbir gruba dahil olmadım. Şu dergici o tayfadan, bu dergici bu tayfadan, hiçbir zaman öyle bir şeyin içine girmedim.  Bu sebeple uzun zamandır hiçbir dergide yazmıyorum. Çünkü benim yazdığım dergide bir yazar Işid propagandası yapıyorsa ben o dergide yazamam. Benim yazdığım dergide birilerine sırf inançları yüzünden küfrediliyorsa, ben o dergide de yazamam. Ama artık öyle bir hâle geldik ki, edebiyat dergileri şucu bucu demek için çıkarılıyor. Severek takip ettiğin bir tane edebiyat dergisi söyle dersen, Notos derim.

BUTİMAR, Kaan Murat Yanık, Kapı, 2015.

0 yorum:

Yorum Gönder