Kendimize küçük alanlar yaratıp özgürlük tohumları ekme eylemi uzun zaman öncesine dayanıyor. Dünya tarihi böyle örneklerle dolu. Büyük bedeller, savunmalar, direnişler ve hatta kayıpların öyküsü de o tarihe dâhil.
İşin garip tarafı böylesi dirençler, özgürlüğü yitirmeye ramak kala patlıyor. Distopya ütopyaya, oradan da gerçeğe dönüşüyor. Mahmut Eşitmez, ilk romanı Liberhell'le buna benzer bir direnişi, mücadeleyi, ödenen bedelleri ve kazanılan özgürlüğü anlatıyor.
Şehir İçinde Şehir
Eşitmez'in anlattıklarını anlamamız için uzağa gitmemize gerek yok çünkü Liberhell, cehennemden özgürlüğe kaçışı resmediyor. Zaferin fotoğrafına bakıp keyiflenenlerin değil, karede yer alanların romanı bu.
Eşitmez'in kurguladığı dönem, hemen her şeyin yasaklandığı, hayatın zindana döndüğü bir zaman dilimine denk geliyor. Birbirini muhbir sanan, daha da kötüsü hemen herkesin birbirini takibe aldığı bir dönemden bahsediyoruz.
Yasaklar ve korkular diz boyu. İşte böylesine bir cehennemi, özgürlük alanına çevirebilmek için cesaret; suya sabuna dokunmayanlardan çok her şeyi göze alabilecek insanlar gerekli. Eşitmez'in romanında her iki gruptan da insan yer alıyor. “Liberhell” denen yer, ikinci gruptakiler tarafından kurtarılmış bir bölge. Ancak gözünüzde hemen toz pembe bir tablo canlanmasın çünkü sınırları kesin olarak çizilmeyen bir alanı, cennet şeklinde değerlendirenler de var karanlık bir arazi diye niteleyenler de.
Eşitmez, bir gelecek kurguluyor ki Liberhell bölgesi de bunun tam merkezinde. Eski bir cezaevi üstünde yükselen bu yer, vakti zamanında göçmenlerin konuşlandığı bir alanken sonradan o insanlar, buradan bir daha kıpırdamayınca olanlar olmuş ve Liberhell de bir şehre dönüşmüş. Adeta şehir içinde şehir kimliği kazanıyor. Fakat aynı zamanda bir hapishane halini de almış. Her şeyini kendi üreten, bir tür yalıtılmışlıkla tanımlanan ve ana şehirden, özgür bir bölgeye evrilmiş. Buranın dışındaki kent, iktidarın öfkesini insanların üstüne boşalttığı, baskının ve her an kapıyı çalabilecek tutsak etme eyleminin kol gezdiği bir yere dönüşmüş durumda. Eşitmez'in başkahramanı, yazılımcı Turgut da bu gerilimi hissedenlerden. Çünkü arbedede kaybolan annesine ulaşmaya çabalıyor ve çaldığı her kapı onu Liberhell'e bir adım daha yaklaştırıyor. Ama tüm aşamalar, önüne yeni korkuları; tuhaf, anlamsız ve akla hayale gelmeyecek sıkıntıları seriyor. “Kontrollü şiddetin” hüküm sürdüğü kent, Turgut gibi pek çok kişiyi de tedirgin ediyor.
İktidar vurgusu, polisin insanlara uyguladığı orantısız ama “kontrollü” diye yansıtılan şiddet, arayış ve gerilimden her an doğabilecek direnişi gündeme getiriyor. Bu da yakın geçmişteki Gezi deneyimini hatırlatıyor.
İsyan ve Umut
Geçmiş-şimdi-gelecek çizgisinde köprüler kuran Eşitmez, bunların yanına yöresine (manzarayı tamamlasın diye değil) hiçbir şeye bulaşmayan, bulaşmak istemeyen ve tükettiğiyle mutlu mesut yaşayan gerçeğe çok yakın portreler de yerleştiriyor. Nefes alıp veren adaletsizliğin, artarak süren şiddetin ve yabancılaşmanın kaynağı da büyük oranda bu tür insanlar. Eşitmez biraz bu kenarda duran ya da kalmayı tercih eden kişilerle hesaplaşıyor kitabında. Şiddeti, baskıyı yasakları ve keyfiyeti normalleştiren iktidar olgusunu da gündeme getiren bir roman Liberhell.
Peki, olumsuz bunca şeye rağmen kitapta umuda dair satırlar var mı? Elbette. O da Liberhell denen bölgenin ta kendisi.
Aslına bakılırsa Eşitmez, olumsuzluklardan bir ışık türetmeye çabalıyor roman boyunca. Bazen örtük bezen de açık biçimde vurgulanan suskunluğun yok ediciliğini başını kaldırıp tersine çevirenler sayesinde bir isyana ve oradan da umuda dönüşüyor.
Yeryüzü cehenneminden kurtulmanın tek yolu, ona hiçbir şekilde boyun eğmemekten geçiyor. Bedeli ne olursa olsun, denenmesi gereken şey bu. Eşitmez, Liberhell'le bize tam da onu hatırlatıyor.
LİBERHELL, Mahmut Eşitmez, Ayrıntı Yayınları, 2015.
0 yorum:
Yorum Gönder