Ernest Hemingway: “Hiç Büyümeyen Çocuk” (Esra ERTAN)

“Onun kurgusu yaşamın hakikatidir…”
  
Sevdiğimiz ve duyumsadığımız dünyayı, okurunun tanıklığıyla tercüme eden yazarları hangi hayatların, hangi koşulların, hangi insanların eğip büktüğünü, dönüştürdüğünü öğrenmek heyecan verici bir deneyim. Bir biyografi yazınını ya da otobiyografi çalışmasını okumanın, sevdiğimiz yazarların, şairlerin, müzisyenlerin kısa bir süreliğine de olsa yaşamlarının bir parçasıymışız, sırlarının, sevinç ve kederlerinin ortağıymışız duygusuna kapılmamızı ve bir dönem fotoğrafının içinde poz verenler arasındaymışız hissini yaşattığını söylemek mümkün…
   
Eğer bu yazar Ernest Hemingway gibi hayatı, kendi ritmi dışında en güzel, en coşkulu duygularıyla kutsayan, yücelten bir üslupla anlatabilmeyi ülkü edinen bir kalemse, onun sesini bizim için başka bakış açıları yaratacak, iç görümüzü güçlendirip zenginleştirecek bir metinde duymak hiç kuşkusuz değerli bir okuma pratiği.

“Hemingway’i ilk kez okumak sağlık sorunlarına yol açabilir…”

Clancy Sigal’ın kaleme aldığı Hemingway metni, bir Zeitroman havası taşıyor. Sigal, Hemingway’in çocukluğunu, içinde yetiştiği ve şekillendiği kültürün, Amerikan’ın yirminci yüzyıl başındaki ruhunun bütün ayrıntılarını metne hâkim kılıyor. Bu anlamda bir batı kültürü okuması yapmak kısmen mümkün oluyor yazarın yaşam öyküsünde.  Ernest Hemingway, dünya yazınına kazandırdığı unutulmaz metinleriyle birlikte sıra dışı yaşam öyküsüyle de dikkatleri çekiyor.  Kendini tanıma/anlama fırsatı bulduğu sayısız serüveniyle hem yazınsal anlamda hem de kimliğini inşa etme sürecinde türlü imtihan süreçleri yaşıyor Hemingway. Sigal, bu şöhretli yazarın edebi dünyasını biçimlendiren koşulları anlatırken onu adeta bir roman kahramanı olarak tasarlıyor. Bunu yaparken okura hitap etmeyi, onunla ufak dedikodular yapmayı ihmal etmiyor. Ancak bunu yaparken inandırıcılığını yitirmiyor Sigal. Hemingway’ın dünyasına ve onun sarsıcı serüvenlerinin oluştuğu zamanın değişkenlerine, yirmili yılların atmosferine egemen olan önemli olayların dinamiklerine hâkim. Yazarın değişimini, fikirlerini biçimlendiren toplumsal olayların tezahürünü, dini ve ailevi itikatların ondaki “erkeklik” meselesini ne şekilde etkilediğini, metinlerini okumaya açarak, yazınsal arayışlarını pusula edinerek gerçekleştiriyor. Bununla birlikte Sigal, Hemingway’in herkesçe bilinen ve onu “maço” olarak etiketleyen erkeklik inşasını da temellendiren avcılık, boksörlük, futbol, safari gibi tehlikeli meraklarını okumaya açıyor. Viktoryen bir terbiye ve dini eğitimden geçen yazarın ağır spor egzersizlerini, İsa’nın kutsal acılarını içselleştirme ve tekrarlama ile birlikte değerlendirirken, pek çok yönden benzediği depresif babasının erkekleşme yolunda küçük Ernest’ın mimarlığını da yaptığını tespit ediyor.  Öte yandan bütün hayatı boyunca edebi üslubunun ve kimliğinin, kadınlarla olan ilişkilerinin,  oğullarına sunduğu babalık tarifinin harcını oluşturacak olan cinsel kimlik arayışı da Sigal’ın, yazarın metinleri üzerinde okumaya açtığı önemli bir husus.  Zira yazınında büyük ölçüde sorunsallaşan cinsellik, sembolik bir anlatımın yerine geçtiği gibi, toplumsal rolleri konturlayan performatif bir edim olarak da Hemingway’i meşgul ediyor. Sigal bu metinlerden örnekler vererek okura zihinsel bir egzersiz yapma olanağı sunuyor. Bunu yaparken oldukça keyifli/muzip bir dil kullanıyor. Hemingway’in yaşamını çiğ bir magazinsellik tuzağına düşmeden, yaptığı her seçiminin sebeplerini ve bu sebeplerin dönüştürdüğü tecrübeleri gözler önüne seriyor. Bu da bir yazarı, onun için kullanılagelen klişeleşmiş “maço”, “şovenist”, “saldırgan” , “alkolizm” gibi etiketlerin “anti-kahraman”laştıran gölgesinden çekip kurtarıyor, Sigal’in yaptığı işin doğruluğunu, tarafsızlığını gösteriyor bir yerde.

“Bir yazarın film endüstrisiyle yapacağı en iyi anlaşma California otobanında buluşmaktır. Siz onlara kitabı, onlar da size parayı fırlatsın. Sonra arabanıza atlayıp geldiğiniz yere son sürat dönün…”

Kitapta Ernest Hemingway’in Hollywood ile kurduğu ilişki de önemli yer tutuyor. Sigal, filme çekilen romanlarının sinema değeri üzerine de bakış açıları geliştirerek, okura Hemingway “filmografisi” ile ilgili önermeler yapıyor. Diğer yandan Hollywood’un yazarın şöhreti ile kurduğu ilişkinin bir noktada yıkıcı etkileri olduğundan da bahsediyor ve çoğunlukla da Hemingway’in yıkımı fark etmesine rağmen buna göz yumduğunu da dile getiriyor.

Sinemanın şöhretiyle birlikte tesirinde kaldığı metinleri ve diğer öyküleri hiç kuşku yok ki Hemingway’in hayat tecrübelerinin bir izdüşümü. Yarattığı karakterler onun içine düştüğü çelişkileri sırtlanıyor ve bu çelişkilerin fırsat verdiği dönüşümleri okurun tanıklığına sunuyor. Clancy Sigal, bu kitap ile yazarın hayatından, metinlerinden ve fikirlerinden kesitler sunarken, 1920’li yılların ve büyük buhran döneminin atmosferini onun yaşamı ile bütünleştiriyor. Ancak belki de kitabın en mühim odak noktalarından biri,  Ernest Hemingway’in kadınlarla ve aşkla kurduğu o derin,  tutkulu bağ.  Sigal,“kariyerini bir erkek uğruna feda eden kadınlara karşı dikkatli olmak gerekir.”  tespitiyle aslında yazarın kadınlarla eşit bir ilişki kuramayışının sebebini, baskın erkeklik seremonilerinin kendine odaklı enerjisini, romantik ancak sömürgeci sevme biçimiyle birbirine bağlıyor. Metinlerdeki kahramanların erotik enerjisini de yine kadınlık ve erkeklik performanslarını sorunsallaştıran bir okumanın tezahürü olarak görüyor Sigal. Denizle, kılıçbalıklarıyla, boğalarla, silahla ve savaşla kutsanan bir cinsellik/erotizm coşkusu…

Yirmi iki bölümden oluşan  Ölümsüz Hemingway & Günümüzde Ernest Hemingway’i Okumanın Önemi, ek bölümündeki kronoloji ve teşekkür ile sona eriyor. İthaki Yayınlarından çıkan kitap, Murat Karlıdağ çevirisiyle raflarda yerini almış bulunuyor. Clancy Sigal, yazarın o eşsiz metinlerinden bazılarını bu çalışma sayesinde yeniden dolaşıma sokarak okuru “yaşamını sanata dönüştüren” bir dehanın maceralarına davet ediyor.
ÖLÜMSÜZ HEMİNGWAY, Clancy Sigal, (çev.) Murat Karlıdağ, İthaki Yayınları, 2015.








 







0 yorum:

Yorum Gönder