Gotik Edebiyat (Bulut YAVUZ, Barışcan DEMİR, Merve TOKGÖZ, Deniz YAVUZ, Murat ÖZBEK)

Barbar, vandal, yabancı, çapulcu; sabitliği, mutlaklığı, iktidarı veya kanonu yerle bir etmeye girişen her çaba benzer adlarla anılır. Her zaman şeytanidir, her zaman tahrif eder ve her zaman bütün hesapların dışında belirir. Biz burada onun görünümlerinden birisini, gotiki ele alacağız.

Goth kelimesi aslında barbarlık ile eşdeğer bir kullanıma sahiptir; yerleşik olan Roma kültürünü gelip talan eden ve Roma’nın yıkımının başlangıcı olan kavmin adıdır. Roma’nın kendisini sonsuzluğa yerleştirdiği yerde, demonik bir şekilde gelip o sonsuzluğu paramparça etmiştir. Gothlar tarihin dekadan unsurudur.

Nietzsche’nin öğretisinde dekadan kavramı bir yandan olumsuzlanırken, bir yandan da yeninin ortaya çıkışı için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Apollon-Dionysos ilişkisinin sürekliliği, dekadanı bir zorunluluk olarak ortaya koyar. Gotik mimaride yaygın olan yüksek tavanlı kiliseler; içeride insanı sonsuzlukla ezerken, yapının dışının bitimlerinde yer alan sivri uçlar, içerideki sonsuzluk hissini yaratan o yüksek tavanların devamına tekabül eden bir yerdedir ve sanki o sonsuzluğu delip geçmeye çalışıyor gibidir.

Rönesans ile devreye giren yeni, Rönesans klasisizm ile sabitlenmeye ve Apolloncu bir parlatmaya maruz kalmıştır. Dolayısıyla ortaya çıkmış olan “yeni”, artık insana Apolloncu bir düşten başka bir şey sunmaz hale gelmiştir. Gotik edebiyat bu Apolloncu parlatmaya karşı olarak, Dionysosçu bir çığlığa başvurmuştur. Bu çığlık üç farklı görünüme sahiptir; demoniklik, sonsuzluk ve dekadanlık. Bu görünümler birbirlerine bulaşan cinstedir.

Demonik olanın en iyi açıklamalarından birini Kierkegaard’un düşüncelerinde buluruz. O, demonik olanı kapalılık ve anilik üzerinden tanımlar. Kapalılık bir dilsizlik hali olarak kendi içine kapanmadır. Bu kapanma sonucu iletişim ortadan kalkar.  İnsanı, iletişimin birleştirdiği o kollektif ağdan çıkartır. Bu durumdayken insan artık bir özgür-olmayandır (iletişimsizliğin Kierkegaard’daki karşılığı budur). Aniliği ise Faust’un balesindeki Mephistopheles örneği ile açıklar Kierkegaard. Mephistopheles bu balede pencereden sıçrayıp bir “sıçrama” olarak kalır diye aktarır bize düşünür. Aynı anda içe doğru çöken ve birden patlayan bir dehşettir demonik olan.

Sonsuzluk ve dekadanı bir arada ele alındığında bağlamını daha iyi verecektir. Burada sonsuzluk edebiyatta sabitleşmiş Apolloncu bir düşün yansımasıdır, dekadan ise; bu düşü tahrif eden ve sonsuzluğun kurduğu sabitin maya perdesini indirendir. Çünkü Gotikin sonsuzu, mekânın düzenlenmesi sonucunda ortaya çıkar. Grotesk bir figür olarak geçit – ki daha sonra Alice’in hikâyesi ile en güçlü örneğini vermiş olacaktır bu geçit olgusu -, dehlizler, labirentler, tepeden düşen şeyler, yapıları birbirine bağlayan tüneller; kısaca mekanları birbirine bağlayan bir sonsuzluktur kastımız.

Bizi Gotik edebiyat üzerine bir dosya hazırlamaya, yalnız edebiyatı değil, iktidarın sözde kusursuzluğunun ve sonsuzluğunun yayıldığı her alanı, tıpkı Goth’ların Roma’nın sözde yıkılmazlığına yaptıkları gibi, iktidarı yarıp atabilecek bir silaha duyduğumuz ihtiyaç itti. Biz, edebiyatın gizil doğasında bu ya da buna benzer silahları barındırdığına inanıyoruz. İster Kierkegaard’un demonik aniliğiyle, ister Nietzsche’nin Deccal anlatısının gösterdiği dekadanla ele alınmış olsun, gotik edebiyatın da, edebiyatın bu türden silahlarından biri olduğunu ortaya koymak istedik.


0 yorum:

Yorum Gönder