Gülen ve Ağlayandan Öteye Geçer “Maske” (Fatma ONAT)

İndirildiği vakit koca bir hakikati ortaya çıkaracak kadar güçlü bir örtü olarak da vardır maske. Gerçeğe hükmetmenin sembolüdür bir yanıyla. Gündelik takınılanla sahne üzerinde kullanılanın niyetleri ayrışsa da, vardıkları, hakikati gölgelemekle, gizlemekle ilişkili bir yerdir çoğu zaman. İktidarını sonsuz kılmak isteyen bu sembol, tiyatroda farklı türlü bir temsiliyete dönüşür. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü tarafından 2013 yılında gerçekleşen “Uluslararası Disiplinlerarası Tiyatro Buluşması: ‘Maske’ Sempozyumu” kavramın anlamını büyüten önemli bir akademik etkinlik olarak geçti kayıtlara. Birçok akademisyenin farklı başlıklarla katkı sağladığı etkinliğin ana konuşmacısı Heiner Goebbels’di. O sempozyumdaki bildirilerden oluşan içeriğe sahip bir kitap çıktı geçtiğimiz aylarda: “Maske Kitabı”

Beş bölümden oluşuyor kitap. Sunuşun ardından “Maskenin Etimolojisi” ile açılıyor. Oğuz Arıcı, bir varolma temsiliyeti olarak ele alıyor maskeyi. Batı düşünce geleneğinin bu sembolü “hakikati gizleyen bir metafor” olarak değerlendirmesinden, Platon’dan bu yana sanatın bilgiyle olan tartışmasına uzanıyor. “Oyuncunun sahneye çıkma eyleminin ya da genel anlamıyla maske takmasının hakikatle ilgisi nedir?” makalenin önemli sorusu. Beliz Güçbilmez ve Bedia Demiriş’in dahil olduğu bu ilk bölüm, sözcüğün günümüze dek geçirdiği süreçleri sözcüğü odağa alarak sorunsallaştırıyor.

Kitabın “Oyuncu ve Maske” başlığı taşıyan ikinci bölümü biraz daha türsel ve performansa dayalı bir yerden ele alıyor kavramı. Antik Yunan Tiyatrosu ve Commedia dell’Arte’de oyuncunun maske ile kurduğu ilişki üzerinde duruluyor. Duygu Çelik, Çin Pekin Operası’nda maskenin işlevini anlatıyor. Kerem Karaboğa, modern oyunculuk yöntemlerinde maskenin yeniden keşfi üzerinde duruyor. Bu keşfin, oyuncunun yaratıcılığına yapacağı katkıları da ele alarak bir değerlendirme yapıyor.
“Edebiyat ve Maske” adlı üçüncü başlıkta Samuel Beckett, Nikos Kazancakis, Necip Fazıl Kısakürek ve Ahmet Muhip Dıranas’ın eserlerinde maskenin işlenişine dair sunumlar var. Bu bölümün dikkat çeken bir makalesi de Yavuz Pekman’ın Osmanlı’dan günümüze tiyatro edebiyatındaki kimlik sorununu maske üzerinden değerlendirmesi.

Dördüncü bölüm küresel sorunlarla ilişkili bir yerden kurulmuş bir başlık. “Kültürel Kimlik ve Maske”, göç olgusunun, mülteci sorunlarının, küreselleşme karşıtı protestoların da dahil edildiği, çoğu zaman zorunlu bir kimlik inşasının hangi “gerçek”i ya da “sahte”yi görünür kıldığına dair bir değerlendirme. Öyle ki, bir protesto eyleminde kullanılan maskenin hükmetmeye çalışana karşı bir “direniş”e, direnişi baltalamaya çalışana karşı bazen bir kalkana dönüşmesi de söz konusu. Bu bölümde Hasibe Kalkan Kocabay ve Erol İpekli “göç” teması olan oyunlardan hareketle “benliği gizleyen maskeler”e dair de bir değerlendirmeye giriyorlar.

Gündeliğin neredeyse hakikate dönüştürdüğü, ataerkil söylemin güçlendirdiği maskeleri indirmenin vaktinin geldiğini hatırlatan makaleler var son bölümde. “Toplumsal Cinsiyet ve Maske”, erkek egemen söylemin ürettiği cinsiyetçi önyargıları feminist kuramın gücüyle açığa çıkarıyor. Kadın ve erkeklerin cinselliklerini maskeler ardında saklamaları bu bölümün sorunsalı. Fakiye Özsoysal bu sonunsalı, İstanbul’da yerleşik feminist tiyatroların üretimleri üzerinden ele alıyor. Feminist bir bakış oluşturmaya çalışan bu toplulukların deneyimlerine eleştirel bir bakış atıyor. Çağımızın önemli tiyatro insanlarından biri olan, sempozyumun ana konuşmacısı Goebbels’in makalesi de çeviri metinlerden biri olarak kitabın son bölümünde okunmak için bekliyor.

Makaleler okundukça tiyatronun en önemli araçlarından birinin sanat içindeki anlamı kadar, sanat dışına taşan anlamının da çerçevesinin genişliğine ve yoğunluğuna hayret etmek mümkün. Sahne üzerinde özellikle gülen ve ağlayan ikizleriyle sembolize edilen maskenin, oyuncu bedenindeki ve toplumsalın içindeki kudretini görmek birbiriyle çatışan yorumlara götürüyor insanı. Bu kudret kimileyin gerçeği örten aldatıcı bir iktidara, bazı bazı da hakikati açığa çıkaran bir sembole dönüşüyor. Kullanıcısı, taktığı maskenin kılığına benliğini de bürüyebiliyor bazen. Marifet, hakikatle aldatma arasında sıkışırken yeni bir varoluş sergileyerek maskenin iki karşıt anlam arasına sıkıştırılmayacak güçte olduğunu gösterebilmekte. Sahnede de, hayatın içinde de.

MASKE KİTABI, Kerem Karaboğa, Oğuz Arıcı, Habitus Kitap, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder