“Bir kişiyi elinde fotoğraf makinasıyla(veya fotoğraf makinasını işleten’i ile)gördüğümüzde, bir tür avlanma davranışına tanık oluruz. Bunlar paleolitik çağda tundrada avlanan bir kimsenin hareketleridir. Fark ise fotoğrafçının oyununu çalılıklar yerine; yoğun bir kültürel nesneler ormanında sürdürmesidir.” Vilem Flusser’in fotoğraf felsefesine dair sarf ettiği bu veciz cümleleri tartışmak, bu cümleleri açımlamak kuşkusuz ki bu yazının sınırlarını aşmakta. Meramım da zaten bu değil. Bu cümleleri Nezih Tavlaş tarafından kaleme alınan, Ara Güler’in hayat hikâyesini anlatan “Foto Muhabiri” üst başlıklı, Ara Güler’in Hayat Hikâyesi alt başlıklı kitap münasebetiyle alıntılamaktayım.
Yeni baskısı Yapı Kredi Yayınları tarafından gerçekleştirilen bu kitapta Ara Güler’e dair anlatılanlar ile Vilem Flusser’in fotoğrafçının davranışına ilişkin yaptığı tespitler neredeyse birebir örtüşmekte. Ara Güler’in hayat hikâyesini okuduğunuzda Güler’in tıpkı avcı atalarımız gibi davrandığını göreceksiniz: Güler an’ı fotoğraflarken usta bir avcının reflekslerini göstermekte.
Usta bir avcı avın kokusunu iyi alır, avın izini iyi sürer, avcılık kabiliyeti yanında tecrübeyle de donanmıştır. Sabırlıdır usta bir avcı, beklemekten yüksünmez ve daima uygun an’ı kollar. Güler’in de tıpkı usta bir avcı gibi iyi bir fotoğrafın izini nasıl sürdüğüne, bir fotoğraf çekmek için nasıl yoğun bir emek sarf ettiğine, sabır gösterdiğine, nasıl bir “fotografik tecrübeyle” donandığına bu kitabın satırlarında tanıklık etmek mümkün. Uzatmayayım, Güler’in hayat hikâyesi ve esasında fotoğraflarının hikâyesi usta bir fotoğrafçının tıpkı usta bir avcı gibi ne türden vasıflarla mücehhez olması gerektiğini anlatmakta. Güler yukarıda zikredilen bu vasıfları haiz olmasaydı belki Ağrı Dağı’ndaki Nuh’un Gemisi, belki Afrodisias kenti asla gün yüzüne çıkmayacaktı. Kim bilir…
An’ın Peşinde Bir Mesih
“20.yüzyılın tarihçileri foto muhabirleridir.”
Bazin mealen fotoğrafın insanın ölümsüzlük arayışına bir yanıt olarak doğduğunu ifade eder. Heidegger’in “ölüme doğru varlık” olarak betimlediği Dasein’ın (amiyane olarak insani varoluş) kaygılı ruh halini Bazin’in deyimiyle an’ı mumyalayan fotoğraf belki bir ölçüde telafi etmektedir. Fotoğraf an’ı mumyalamak suretiyle Baudelaire’in cümleleriyle hayatı yiyip bitiren zamana karşı, her nefsin elbet bir gün tadacağı ölüme karşı yani insanın trajik kaderine karşı esastan bir itirazdır.
İstisnailiklerin, tekilliklerin ve ritüel anların hız’a, telaşa kurban edildiği post modern alemde fotoğraf (her ne kadar tanıklık vasfı dijital bir çağda zayıflasa da) hayatımızdaki istisnaları, tekillikleri ve ritüel anları zamanın, ölümün ve hızın karşısına tıpkı şeytani bir ayet gibi dikmektedir. Fotoğraf ölüme, ölüm fügüne gösterilen tevekkül ve rızayı hayatın karnavalesk tınılarında, hayatın an’larında, yaşamın enerjisinde imha etmektedir. Yani bir an’ımızı gösteren, çerçeveleyen fotoğraf Tanrılara, geleceğe kurban edilen hayatlarımızdaki istisnailikleri ayıklayan onları genelliklere kurban etmekten kurtaran bir tür Mesih gibidir.
Ara Güler’in hayat hikâyesini okuduğunuzda bu bir nevi mesiyanik tavra ziyadesiyle tanıklık edeceksiniz. Ara Güler’in bireysel hayat hikâyesi istisnailiklerin dökümünü çıkaran bir tür harita gibidir. Fotoğraftan yola çıkmak suretiyle son an’da kurtarılan istisnailikleri, ritüel anları öyküleyen bu hayat hikayesinde bir tür geçit gibi onlarca bireysel figür, hayat hikayesi mevcut. Kitap sizi bu geçitle buluşmaya davet etmekte.
Törensel Bir Hayat
Kimler yok ki bu geçitte? Afrika yerlilerinden, meşhur oyun yazarı Tennessee Williams’a, Charlie Chaplin’den, Picasso’ya, Salvador Dali’ye, Bitlisli Ermeni yazar William Saroyan’dan, ilk kadın milletvekili Tezer Taşkıran’a kadar pek çok isme ait çizgileri, öyküleri Ara Güler’in dökümünü yaptığı bu haritada bulmak mümkün. Güler’in bireysel hayat hikâyesini okumak sizlere bu isimlerle karşılaşmak, onlara temas etmek imkânı vaat ediyor. Kanaatimce, zaten anı, söyleşi kitaplarının en mühim katkısı bu tür karşılaşmalara imkân tanımasıdır. Zira aşkın Tanrısal bir gözle yazılan, gündelik hayattaki bireysellikleri, istisnailikleri tecrit eden “makro tarih anlatılarının”(buna sanat tarihi de dâhil) üzerini örttüğü, birçok istisnailik, tekillik bu türden anı-söyleşi kitapları vesilesiyle gün yüzüne çıkmakta, bu türden kitaplar hamaset ve kahramanlık retoriğine kurban edilen an’ların, öykülerin arkeolojik kazısını yapmaktadır.
Güler’i anlatan bu kitapta da bu tür an’lar, öyküler bolca mevcut. Babıali’nin dehlizlerinde geçen öyküleri, Papa’nın Katolik ve Ortodoks Kiliseleri arasındaki kadim husumete (malum bu kiliseler Kutsal Ruh’un kaynağı ile alakalı bir tartışmadan ötürü birbirlerini karşılıklı olarak Hristiyanlıktan aforoz ettiler) son vermek için 1967 senesinde İstanbul’a yaptığı ziyareti, sansürlenen Yavuz Belgeseli’ni, Anadolu kökenli yönetmen Elia Kazan’ın İstanbul’da film çekme teşebbüsüsün hangi sudan gerekçelerle hüsrana uğradığını ve daha birçok hikâyeyi Ara Güler’in bireysel tecrübeleri ve fotoğrafları eşliğinde bu kitabın satırları arasında okumak mümkün.
Son Söz Yerine
Ara Güler ayrıca kitapta iyi bir fotoğrafçı olmanın sırlarına dair de mühim ipuçları vermekte. Günümüzde fotoğrafa ilgi yoğunlaşmakta, fotoğraf mahdut bir zümreye ait bir imtiyaz olmaktan çıkarak kitleselleşmektedir. Fotoğrafın bu kitleselleşmesi “en iyi fotoğraf en pahalı makineyle çekilendir” söylemi eşliğinde kapitalizm tarafından istismar edilmektedir. İnsanlar en pahalı fotoğraf makinesiyle en iyi fotoğrafları çekebilecekleri zehabına kapılmaktalar. Bu kapitalist mit’e karşı Ara Güler şöyle diyor: “önemli olan makine değil, arkasındaki adamdır. İyi fotoğrafçı dikiş makinesiyle de resim çeker. İyi bir makineyle iyi bir fotoğrafçı olunmuyor, yani en iyi daktiloyu aldın diye büyük bir yazar olamazsın.”
Son olarak, Ara Güler’in Ermeni kimliğinden ziyade fotoğrafçılık niteliğini ön plana çıkaran kitabın oldukça akıcı bir üsluba sahip olduğunu ifade edeyim. Kanaatimce, kitabın bu akıcılığını (bir söyleşi tekniği olarak doğrudan soru-cevap kullanmak yerine) Nezih Tavlaş’ın anlatımını Ara Güler’den cümlelerle, anekdotlarla birleştirmek tercihine borçluyuz.
FOTO MUHABİRİ-ARA GÜLER’İN HAYAT HİKÂYESİ, Nezih Tavlaş, YKY, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder