Kafası Karışık Bir Ütopya (Doğuş SARPKAYA)

Tom Robbins’in “gençlik” dönemi eserlerinden, ikinci romanı Kovboy Kızlar da Hüzünlenir nihayet Türkçede. 1993’te Gus Van Sant tarafından filmi de çekilen (açık konuşmak gerekirse berbat bir uyarlama), Tom Robbins’in en ‘politik’ kitaplarından olan romanın bugüne kadar çevrilmemesi ilginçti. Oysa, roman, hem içerdiği tartışmalar, hem oyuncul yapısı, hem de kendine özgü şiirselliğiyle oldukça ilgi çekici.

Tom Robbins, yine marjinal, yersiz yurtsuz kahramanları aracılığıyla bir düş evreni kurmuş. Başparmağı anormal derecede büyük olan ve yaşamının amacını otostop yapmakta bulan Sissy Hankshaw, 2. Dünya Savaşı esnasında ABD’de, Pearl Harbor sonrasında Japonların tutulduğu toplama kampından kaçıp önce saat insanlarıyla yaşamış, ardından kendine çölde yeni bir yaşam kurmuş Chink ve çocukluğundan beri kovboy olmayı kafasına koymuş Bonanza Jellybean’in etrafında oluşturduğu evrende insanı, doğayı, tutsaklığı, özgürlüğü tartışmaya çalışmış.

Flanörlük, Anormallik ve Kovboy Kızlar

1968 hareketlerinin etkisiyle oluşan tartışma ortamı ve 1968 sonrası yenilginin kafa karışıklıkları kitabın felsefesini belirlemede etkili olmuş. 1968’de ABD'deki isyan hareketi Vietnam'daki savaşa, ırksal ayrımcılığa, cinsler arasındaki eşitsizliğe ve geleneksel Amerikan değerlerine karşı bir protesto hareketi olarak yükselmişti. Hareket polis baskılarıyla radikalleşmiş ve 70’lerin başından itibaren ivme kaybetmeye başlamıştı. 70’lerin ortalarında, pek çok ülkede gerçekleşen şey ABD’de de gerçekleşmiş ve yenilgi edebiyatı adını verebileceğimiz bir tür ortaya çıkmıştı. Robbins, romanını böyle bir dönemde –Kovboy Kızlar ilk basımını 1976’da yaptı- kaleme almış. Sadık Erol Er’in “Baudelaire’den Benjamin’e uzanan (Bohem/Flanör) pek çok düşünür, modern söylemin epistemolojik gövdesini aşındırırken, eserlerinde yalnızlık, bireyselleşme, gezginlik ve ev özlemi vb temalardan beslenen “endişeli bireyler”in belirsizlik ve parçalanmışlığına dikkat çekerler” cümleleri Tom Robbins için de geçerli. Robbins, romanda ateşli bir ütopya ile modern toplumun parçaladığı bireylerin kinik çözümlerini bir araya getiriyor. Bu anlamda Kovboy Kızlar da Hüzünlenir’in kafası karışık bir ütopya olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ana karakterin kadın olmasından, kovboy kızların bir arada paylaşımcı, ortak bir yaşam kurmasına kadar, tüm hikaye bir kadın ütopyasıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Mesela Sissy Hankshaw’un yersiz yurtsuzluğu, Keraouc ile olan ilişkisi, 1960’ların otostop efsanesi haline gelişi, flanör düşünce tartışmalarına göz kırpıyor. Sissy’nin flanözlüğü, pek çok kadın yazarın atladığı bir cesaretle ele alınmış. Flanör, çoğu modernizm teorisyenince, beyaz, orta sınıf ve belirli bir entellektüel seviyedeki erkek olarak resmedilir. Çünkü kamusal alan erkek bir alandır ve bu alanda özgürce dolanabilen özne erkektir. Kadının konumu ise daha çok gözlenen, gözetlenen bir nesne ile özdeştir. Tom Robbins, Sissy ile bu bakış açısını tümden reddederek, kahramanını, 1950’lerin flanörleri, Beat Kuşağı temsilcilerinin yanına taşıyor. Sissy, erkek benzerlerinden farklı olarak, yaşamının amacı olarak yersiz yurtsuzluğu seçmiş; flanörlüğü düşüncelerin oluşmasının, yeşermesinin ya da olgunlaşmasının bir aracı olarak görmüyor. Robbins hem gezginliğe hem de ‘anormalliğe’ bakışıyla da Sissy’yi ayrı bir yerde konumlandırıyor. Robbins’e göre “medeniyetin büyük nevrozu normallik.” Sissy, normalleşmeye çalıştıkça, çelişkilerin, ev özleminin ve beklentilerin arasına sıkışıyor. Oysa kendi olduğu zamanlarda tam bir bütünlüğe kavuşmasa da benliğiyle barışma şansını yakalıyor.

Bonanza Jellybean’in öncülüğündeki Kovboy Kızlar ise onurlu bir mücadelenin peşine takılıyorlar kitapta. Çocukluğundan beri kovboy olmak isteyen Jellybean, büyümeye başladıkça çevresi tarafından engelleniyor. Erkek bir meslek olan kovboyluğun seçimi, eril iktidarın tekerine çomak sokulması anlamını taşıyor. Bonanza Jellybean’in derdi, kadınlara hayal kurmayı unutturup, toplumsal rollerini yerine getirmeyi vaaz eden hegemonik erkek söylemiyle: “Ev hanımlığı, masa başı işi ya da annelikten daha heyecanlı hayaller kurmakta ısrar eden bir kız varsa, onu hemen bir çocuk psikoloğuna götürmek, gerçekle yüzleşmesini sağlamak gerekir. Gerçek şu ki, Eskimoların vejetaryen olma şansı ne kadarsa, bizim büyüyüp kovboy kız olma şansımız da o kadar. İşte böyle.” Kovboy Kızlar, kitap boyunca, bu durum tespitinden yola çıkıp, kendilerine dayatılan her türlü cehennemi parçalamaya girişiyor ve kendi umutlarının peşinden koşuyorlar. Bonanza Jellybean’in sözleriyle özetlersek: “Cennet umutlarımızda yaşıyor. Cehennem korkularımızda”.

Akil Adam Chink’in Kinizmi

Kovboy Kızlar da Hüzünlenir, ironiyi aktif olarak kullanan bir roman. Ama bu ironi, yenilgi sonrası kinikliğin izlerini taşıyor. Sissy ile Chink’in konuşmalarına tümüyle sızan bir kiniklikten bahsediyorum. Chink, zararsız deliliği, bilinçli kaçkınlığı, uzakdoğu mistisizminden, pagan dinlerinden ve kinizmden beslenen felsefesiyle kitabın akil adam rolünü üstleniyor. Aslında Chink’in beslendiği tüm düşünsel kaynaklar ile yazarımızın kaynakları aynı. Dolayısıyla yazarın sesinin Chink’te yankılandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Chink’e göre her türlü örgütlü mücadelenin en sonunda varacağı yer otoriterlik ve yenilgi; insan kurtuluşunun tek yolu ise bireysel özgürleşme. Her türlü kurumsal yapılaşmanın insan özgürlüğüne saldırı olduğunu düşünen Chink, Kovboy Kızlar’ı saygı ve ilgi ile izliyor: “Ama bu hanımlar bir kez daha onurlu bir girişimde bulunuyorlar, kendi hayatlarına yön vermeyi bir kez daha deniyorlar. Jellybean... ha ha, ho ho ve hi hi... Evet, bizim emsalsiz Bonanza Jellybean bir hayali alıp gerçeğe dönüştürdü. Çoktan unutulmuş bir çocukluk düşüne şekil verdi. Onları besleyen de bu, benim onları bu kadar ilgiyle izlememin sebebi de. Bunun onları nereye götüreceğini, orada özgür ve mutlu olup olmayacaklarını görmek istiyorum çünkü.” Ama düşüncesinin derinlerinde yenilgiye uğrayacaklarını, çünkü özgürleşmenin bireysel bir atılım olduğunu düşündüğünü sezinliyoruz. Zaten kitabın sonu, yazarı ve Chink’i ‘haklı çıkarıyor’. Sistem karşıtı örgütlü bir mücadelenin hem kendi çıkmazlarına hem de otoritenin baskılarına karşı çıkamayacağına inanmamızı bekliyor Robbins.

Özetlersek; Kovboy Kızlar da Hüzünlenir, kadın özgürleşmesi söz konusu olduğunda devrimci, örgütlü mücadele söz konusu olduğunda ise kinik bir roman. Ama her ne olursa olsun Tom Robbins’i böyle bir kafa karışıklığından, böyle güzel bir roman çıkardığı için kutlamak gerekir.

Kovboy Kızlar da Hüzünlenir, Tom ROBBİNS, Ayrıntı Yayınları, 2012

0 yorum:

Yorum Gönder