Behruz Kia: Lalelere Requem (Onur AKYIL)

Behruz Kia ile şiir okuru 93 yılında Telos Yayıncılık sayesinde tanışmıştı. Tahran’da, 37’de doğan ozanın zaman içinde Türkiye’de ses getiren üretimleri / etkinlikleri yalnızca şiirle sınırlı kalmadı; sergiler, konferanslar, tiyatro metinleri… Disiplinler arası bağlar, dünya vatandaşlığı ve her şeye karşın insan olmanın olumlu olumsuz tüm hallerini sözcüklerin tecrübesine teslim etmesi Kia’yı yalnızca bir ozan olarak değerlendirmeyi, yazdıklarını böyle okumayı elbette imkansız kılıyor; şeylerin kağıt üzerinde değiştirdiği yerleri yakalamak açıkçası emektar bir şiir okuru olmayı gerektiriyor; her ne kadar Kia bu gerçeklikten uzak bir dille kuruyor olsa da şiirlerini. Bu arada şunu da söylemek lazım; Kia’nın şiir dışındaki ilgi / üretim alanlarını burada uzun uzun aktarmak istemiyorum size; zira yerimiz böylesine uzun bir hayat hikayesi için biraz dar…

Ben Kia’yı sizle paylaşırken, şairin Lalelerle Requiem kitabından yola çıkacağım. Kitap Şiirden Yayınları’ndan Ekim 2012’de çıktı. Ozanın 2008-2009 yılları arasında penceresinden gördüğü, içinde yaşadığı, bazen kaçıp saklandığı dünyanın şiirleri ve elbette doğunun büyülü, esrik havasından derin izler taşımakta. Bu sanki yalnızca Kia’ya ait bir özellik / yazınsal bir tercih gibi görünmese de, Kia kendine ait vurgularla bu büyülü, esrik havayı yeniden biçimliyor. Kitabı dilimizde yazansa Müesser Yeniay; kendisi de bir şair olan Yeniay’ın Kia’yı çevirmesi yerinde olmuş; herhangi bir çevirmenin yakalamayacağı ayrıntılar Müesser’in incelikli çevirisi ve şair sezgisiyle, bir de sanki iki şair arasındaki şiire dair duyumsal yakınlıkla son derece başarılı bir işin ortaya çıkmasının doğal nedenlerinden biri olarak görülebilir.

Lalelere Requiem, gerçekten de adı gibi bir yas müziğiyle başlıyor. On Şarkı şiirleriyle açılan kitabın, okuyucuya hissettirdiği / aktardığı / sunduğu ilk puslu yaşam gerçeği On Şarkı’nın ilk şiirinde karşımıza çıkıyor: ‘ Sen yarınki havanın / İyi olacağı haberini getiriyorsun / Ama gök / ufkun önünde kırmızıya dönüyor.’. Eskiden ‘bir şiir dizesi, bir roman yazdırabilmeli’ diyenler vardı; Kia’nın bu dizeleri sanırım bu söyleme en uygun düşen dizeler. Aslında kitabın bütünde de bu dizelerin ağrılığını sırtlanmış şiirler var; her şiir Kia’nın kendisi olarak hayat içre başkalaşmasının altını bu ‘ben ve sen ikimiz de başkasıyız’ yoğunluğuyla işlemesi üzerinden kurulmuş.

Hal böyle olunca ozanın kendi hayatının okunmasına da izin verdiğini anlamak zor değil; kırgınlıklar öylesine birikmiş ve değişimin öznesi olmaya ozanın hayatında öylesine alışmışlar ki, bir yerden sonra sanki yazılan bir şiir değil, olup bitenin şzaten şiirden başka bir şey olmadığı gibi bir hava kaplıyor okuyucunun zihnini: ‘Yarın bütün kuşlar gittiğinde / Sadece rüyası kalır / Bir bulutla uçmanın / Sen sessizliktesin / Göçten önce / Bir kuş gibi.’.

Ancak yine de Kia’nın merkez ben anlayışında ilginç bir nokta var. Ozan şiirlerinde her ne kadar özne olarak kendini görüyor gibi dursa da, öznenin eylemek hadisesi karşısındaki çaresizliğini, öznenin yıkılışı olarak da algılamıyor değil. Böyle olunca da ister istemez, tek bir duygu durumun kontrolünden çıkan, kodların zihninde giderek çoğaldığı bir hayal özneye doğru yol alıyor; e bu da anlayacağınız üzere bir varoluş silsilesi üzerinden şeylerin ve anlamların en azından ozan açısından derinleştiği, dibi görünmeyen bir kuyuya dönüşüyor. Kia bu durumun öylesine farkında ki ‘ Benden sonra dünyanın / Olmaya devam edeceğini düşünmek / Büyük bir sevinç / Ve ne kadar sonsuz bir hüzün /// Bir an parıldarız / bir damla gibi’ dizelerinin yer aldığı şiirin adı Birkaç Düşünce. Bu dizelerde de görüldüğü üzere Kia, savımızı desteklercesine dünyada olmanın ya da olmamanın acısını kendi üzerinden duyarken, dünya durdukça var olacak doğanın parçaları üzerinden anlık bir ışımaya:yaşama aslında bir son biçmeden, yalnızca anlam üreterek değer veriyor / katıyor. Daha açık bir ifadeyle; olmanın bir süreklilik arz edebilmesi için algılananla olduğu kadar algılanamayan ama varlığı kestirilen bir değerler dizgesinin kodlarıyla oluştuğunun altını çiziyor.

Benzer bir söylemin kitabın ilginç şiirlerinden Küçük Beyaz Çiçeğe Veda’da ortaya çıktığını gözlemlemek olası. Kia bu şiirde de şeylerle hem aynı anda, hem de onlara uğramayacak olan sonsuzluk içinde birlikte var olmanın gerçekten sorgulanmaya değer hüznüyle buluşuyor: ‘Rüya beni yol revan ediyor / Uzun ve zamansız bahçede / O beni her sabah selamlayan / Küçük beyaz çiçek / Ona iyi günler dememi bekliyor / Amam bu kez / Belki sadece bir rüya / Ama elveda küçük beyaz çiçek / Söz veriyorum / Gelecek rüyada / Birlikte yolculuk edeceğiz.’.

Tüm bunlarla birlikte, belki de kitapta yer alan Yasak Rüya şiiri, ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ın evrenselleşmiş, başka biçimde, başka bir duyarlılıkla söylenmiş genel / evrensel çözümlemesiyle de Kia’nın artık yaşamı nasıl algıladığı konusunda daha kesin ipuçlarını barındıran bir şiir olarak okunabilir: ‘İki rüya arasında / Yıldızlar kaymaya başladı / Ve iki siyah çizgi / Rüyaların kavşağında buluştu.’ Ozanın başka bir ozana değmesi, mesafelerin / olayların aslında insan olmanın tek ve değişmez duyarlığında, her ozan ne denli farklı yöntemlere başvursa da aynı olduğunun anlaşılması açısından da önemli bu şiir. Kia’nın dünyayı biriktirdiğini söylerken anlatmak istediğim aslında tam da bu.

Sonuç olarak Kia’nın Lalelere Requiem’i, kitabın ardında da yazdığı gibi doğunun doyumsuzluğuyla insan olarak biriktirmenin uyumsuzluğunu harmanlayan; her şeyden önce öznenin şeylerle yer değiştirmesi nihayetinde yolun sonunda insanı bulan / ona varan önemli şiirlerin bir arada olduğu ve okunması gereken bir kitap. İnsan olmak açısından önemli, şiirle içli dışlı olmak açısından önemli ve çoğu zaman söyleyemediğimiz biçimiyle dünyayı söyleyebilmek açısından önemli.

Kia’nın işaret ettiği bir şeyle sonlandıralım; bir durumun sahneye, tuvale hatta perdeye yansıyan şiirini; ancak yalnızca kaleme ihtiyaç duyulmayan bir yazma biçimi bu ve elbette ustalık gerektiriyor. Kia ile birlikte şunu iyice anlamış bulunuyorum usta bir şiir okurunu ancak usta bir şair yaratır. ‘Ay / Gelmeyi unutmuş / Ve biz yalnız kalmıştık / Yıldızların hepsiyle / Pencereyi vuran bir şarkı var / Lütfen bana yaz / dolunaya ne dediğini’.

LALELERE REQUEM, Behruz KİA, Şiirden Yayınları, 2012

0 yorum:

Yorum Gönder