“İlham Verici” Olmaktan Fazlası (Sevinç TOSUN)

Sosyoloji öğrencileri, disiplinin kurucu “babaları”nı öğrenirlerken bir ara kulaklarına onun adı da çalınır, sonra pek üstünde durulmaz, sınavlarda sorulmaz, geçer gider. Jane Addams.

Bir kadın, üstelik üniversiteyle ilişkisi gayet mesafeli. Türkçe basımdaki Yayıncının Sunuşu’nda Chicago Okulunun ilham kaynaklarından biri olduğu belirtilmiş; ne kadar tehlikeli bir tarif! Bir kadından “ilham kaynağı” diye bahsediliyorsa, anlarız ki esas işi yapan adam ona aşıkmış ve bu aşkın verdiği güçle yoluna devam etmiş. Olsa olsa arada kafasındaki fikirleri onunla konuşmuştur. Ya da, “ona konuşmuştur” desek daha doğru. Bir tür ayna gibi.

Jane Addams bundan çok daha fazlasıydı. Sadece onlara değil, kendisinden sonra gelen kadın kuşaklarına da ilham verdi. Yaptıklarıyla, düşündükleriyle, mücadelesiyle, dünyaya katılma biçimiyle. Dünyaya katılmanın ancak eylem yoluyla olabileceğini gösterdi. Düşünce ile eylemin durmadan birbirini sınayan, birbirini besleyen, birbirini güçlendiren şeyler olduğunu. Praksisi.

Biyografi okumanın en güzel yanı muhtemelen budur: Kahramanın nasıl bir dünyaya, hangi araçlarla ve heveslerle katıldığını anlamamızı sağlar. Böylece biz, dünyayı onun gözüyle görürüz, bakışımız derinleşir, ufkumuz genişler. Addams’ın öğretmeni Caroline Potter’ın “Eğer bir kadın öğrendiklerini yalnızca biriktiriyorsa, hayati gücünü yitiriyor demektir” sözünün anlamını Addams’ın yaşamıyla kavrarız mesela. Henüz yirmi yaşındayken, mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada Truva rahibelerinden Cassandra’nın hikayesini anlatmasını, kadın sözünün değersizleştirilmesini vurgulamasını içimiz titreyerek okuruz. Bu konuşma, hayatının geri kalanında vereceği mücadelenin habercisi gibidir.

Addams’ın eylemciliği üç temel alanda ortaya çıkar: sosyal reform, kadın hakları ve barış hareketi. Bu üçünü birbirinden ayırmaz, hayatının farklı dönemlerinde biri öne çıksa da, biri olmadan diğerlerinin başarılamayacağının farkındadır.

Sosyal reform mücadelesi, onun Hristiyanlığı kavrayışıyla bağlantılıdır. “Yoksullarla birarada yaşamanın onları iyileştirmekten başka, sahici nedenleri olduğunu keşfetmek”ten söz eder örneğin. İlk Hristiyanların sınıfsal farklılıkları aşan bir topluluk kurma idealinden derinden etkilenir, Tolstoy ve İtalyan devrimci Mazzini’de bu arayışın izlerini bulur. Onun için sosyal reform, yasal ve ekonomik düzenlemelerin ötesinde, ahlaki bir idealdir. Çünkü yoksulluk, insanların “ruhlarını sakatlar”. Chicago’nun en yoksul ve göçmenlerle dolu mahallesinde kurduğu Hull House, dünyadaki ilk toplum merkezlerinden biridir ve Addams hayatının büyük bölümünü burada geçirir. Yoksullar için ücretsiz sağlık hizmetleri, kadınlar ve çocuklar için barınak, yetişkin ve çocuklar için kültürel çalışmalar sunan bu merkez, sosyal çalışma alanının ortaya çıkışının habercilerinden biridir. 1893 yılında patlayan Pullman Grevini bütün gücüyle destekler. Grevin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, sosyal reformlar için çalışmaya devam eder. Chicago’lu orta sınıftan kadınlara yaptığı konuşmada, “İnsanların vicdanının uyanması, işçi sınıfının insanlığın manevi, entelektüel ve maddi mirasına tam katılımının sağlanmasını gerektirir” der. Louise W. Knight, Addams’ın bu grev ve sonrasındaki tutumunu, “Aslında bu konuda Jane Addams’ın kavrayışı, Marx’ın öngördüğü gibi, kendi sınırlı yaşam deneyimleriyle biçimlenen perspektifiyle sınırlıydı. Bolluk içinde bir hayatta, beyaz bir kadın olarak yetişmişti, hiçbir zaman bir fabrikada çalışmamıştı ve ekonomik iktidarın gücüne kördü; ayırt edebildiği tek çatışma, kişisel olandı” diye değerlendirir. Ama haksızlık etmeyelim, Addams deneyimlerinden öğrenen biridir. Pullman Grevinden sonra babasının hayırseverlik etiğini terk ederek politik perspektifini genişletir. “Çağın tutkusu” der, “çalışanları özgürleştirmektir”. Bundan sonraki çalışmalarında hep kamusal gücün yeniden dağılımı hedefini görürüz.

Addams’ın cinsiyet bilinci, sınıf bilincinden çok daha erken uyanmıştır. Henüz çok genç bir öğrenciyken. Yıllar sonra, mezun olduğu Rockford Koleji diploma töreninde yaptığı konuşmada, kadınların saf doğasına ilişkin yaygın inancı sorgular: “Belki de kadınların siyaseten yozlaşmamış olmalarının, yasama organlarını yozlaştırmamış olmalarının ve zarara yol açmamalarının nedeni, bunu yapmak için daha önce hiçbir fırsata sahip olmamalarıdır; adeta cezası savaş suçundan bin beter olan bir askeri yasayla zincire bağlanmışlar gibi.” Bu konuşma, bize kadınlara yönelik ayrımcılığın sistematikliğini kavradığını gösterir. Tuhaf biçimde, Pullman Grevinden sonra geliştirdiği içgörü ve babasının hayırseverlik etiğini terk etmesi, onun cinsiyet eşitsizliğini kavrayışında da derinleşmeye yol açar ve işveren George Pullman’ı Kral Lear’a benzetir: Babanın yasası, sadece kız evlatları değil bütün ezilen ve sömürülenleri itaate zorlamaktadır.

Addams’ın ırkçılığa ve göçmen karşıtlığına yönelik mücadelesi, Amerika Birleşik Devletlerinin Birinci Dünya Savaşına girmesiyle, büyük bir barış mücadelesine dönüşür. Amerika Birleşik Devletlerinin ilk ulusal kadın barış örgütü olacak Kadınların Barış Partisi’nin ilk başkanı seçilir ve yıllarca uğraşmak zorunda kalacağı vatana ihanet suçlamalarını göğüsler. “Jane Addams gülünç, boş kafalı, küstah, evde kalmış yaşlı bir kadın olarak şimdi de çapını aşan konulara burnunu sokuyor”dur. Bugünleri sonradan şöyle hatırlar: “Bu toplumsal aşağılama ve bütün ülkeye yayılmış yanlış anlama, beni kendine acımanın çok yakınına getirdi. (…) Ne tuhaf ki, barış yanlısı kişi savaş zamanında kendine acıma batağından doğruca kendini haklı görmenin çorak tepelerine çıkabiliyor ve her iki yerde de kendisinden aynı şekilde nefret edebiliyor.”

1935’te, 74 yaşında öldüğünde, ona daha önce saldırmış olanlar “Amerikan kadınlığının en iyi örneği”, hatta “insanlığın anası” diye selamladılar. Neyse ki dostları onun kim olduğunu biliyor ve hatırlıyorlardı: “Olması gereken hayata değil, hayatın kendisine olan sevgisi”nden söz ettiler, sıradışı kavrayışından, kendini adama yeteneğinden, insancıllığından…

Addams’ın hayatını Louise W. Knight’ın kaleminden okumak bir zevk. Öğretici, ilham ve heyecan verici bir deneyim. Bu kısacık yazıda değinilemeyen pek çok yönüyle Addams’ı tanımak ve yüzyıl başı dünya tarihinin bir kesitini derinlemesine okumak için harika bir kitap.



JANE ADDAMS: EYLEMCİ BİR RUH, Louise W.Knight, Çeviri: Çağın Öngen, Eda Beydili, Başak Adıgüzel, Özlem Cankurtaran Öntaş, Melike Tunç Tekindal, Hale Meriç Karabekir, Çiğdem Ademhan,  Ayizi, 2014.


0 yorum:

Yorum Gönder