Elena Ferrante’nin çevirmeni Eren Yücesan Cendey, “Napoli Romanları”nı ve dizinin ilk cildi Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ı anlattı.
Elena Ferrante’nin Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım ve devam romanı Yeni Soyadının Hikâyesi’ni (Eylül ayında raflardaki yerini alacak) kısa süre içinde çevirdiniz. Bildiğim kadarıyla “Napoli Romanları” dizisinin üçüncü kitabı Terk Edenler ve Kalanlar’ın da çevirisi bitme aşamasında. Bize kısaca bu romanlardan, tüm dünyada ilgi çekmesinin nedenlerinden bahseder misiniz? Nedir Ferrante’de çevirmenini, okurları bu kadar heyecanlandıran?
“Napoli Romanları” dörtlemesi gerçekten uzun soluklu bir hikâye. İki küçük kızın, aslında iki küçük kızdan beklenmeyecek bir şekilde tanışmalarıyla başlayan ve bir ömür sıradışı olay örgüleriyle sürüp giden hayat hikâyeleri. İtalyanların son yirmi beş yılın en iyi yazarı olarak niteledikleri Elena Ferrante İtalyan edebiyatının sınırlarını çok kısa sürede denizaşırı dillere taşıma başarısı gösterdi. Bir süredir övgülerini duyduğum romanların çevirmen olarak içine dalmak benim için büyük şans oldu. Hepimizin bizi olduğumuz kişi yapan böyle yakın ve etkileyici, belirleyici arkadaşları vardır ve böyle arkadaşlık hikâyeleri hepimize ilginç gelir. Okurken elinizden bırakamadığınız, kitaptan uzaktaysanız, bir an önce ona kavuşma arzusu yaşadığınız kitaplar vardır; işte Lila ve Lenú’nun hikâyesi de bu duyguyu yaşatıyor. Çevirmen olarak başından kalkamadığım, bir an önce çevirime dönme arzusu yaşatan “Napoli Romanları”, beni de bu uzun süre içinde Napoli’nin adını bilmediğimiz o yoksul mahallesinin insanlarından biri yaptı. Mahalleden çıkıp kendi özel hayatıma döndüğüm anlarda yaşadıklarımı sık sık mahalledeki olaylarla, insanlarla karşılaştırdığımı görmek ise beni bile şaşırttı. Lila ve Lenú’nun hayatlarındaki dengenin sürekli değişmesiyle, bir yandan eğitimin bir yandan doğal yetenek ve zekânın övülmesiyle, İtalyan toplumsal ve siyasi hayatının küçük insanlara, küçük mahallelere etkisinin yansıtılmasıyla, kahramanların aslında her birinin kusurlu yanlarının da gayet doğal bir şekilde anlatılmasıyla, bu küçük mahalle evrensel boyutlar taşıyor. Elena Ferrante herkesin bildiği üzere kimliği meçhul bir yazar. Kadın mı erkek mi olduğu bile bilinmiyor. Ana kahramanların kadın olması ve hayatın onların çevresinde, onların gözünde şekillenmesi bana yazarın kadın olduğunu düşündürdü ama sonradan bunun o kadar da önemli olmadığını fark ettim. Çağdaş yazarlarımın bazılarıyla tanışma, arkadaş olma şansını elde eden çok şanslı bir çevirmenim ama elbette tanışmadığım, artık hayatta olmadığı için tanışma şansım olmayan yazarlar da var. Ferrante’yi de onlardan biri olarak düşünüyor ve kimliğini fazla merak etmemeye çalışıyorum. İlk kez bir dörtleme çeviriyorum, çok uzun bir süreci roman kahramanlarımla birlikte yaşıyorum, onlardan ayrılmanın bana çok zor geleceğini biliyorum. Tek avuntum kitabı okuyan, kızları benimle birlikte izleyen okurların güzel geri dönüşleriyle onlar hakkında sohbet edebilecek olmam.
Napoli Romanları’yla ilgili en sık kullanılan tabirler, anlatımındaki “dürüstlük”, “amansızlık”, “canlılık”, hatta, “şiddet”, “vahşet”… İnsan Pavese’leri, Moravia’ları, Passolini, Visconti’leri düşününce bunun İtalyan ya da Akdenizli olmakla ilgisi var mı diye düşünmeden edemiyor. İtalyan kültürüne hakim bir çevirmen olarak siz ne dersiniz?
Akdeniz insanı duygularını kolayca belli eder, ortaya döker; Akdenizli ya da daha özel söylersek İtalyan olmayan okur buna şaşabilir, dürüst ya da vahşi olarak niteleyebilir. Kadınlarsa, dünyanın her yerinde duygularını kendilerine saklamak konusunda erkeklerden daha ketumdurlar diye düşünüyorum. Yazar duygularını, düşüncelerini cesurca ortaya sererken belki de müstear bir ad ardına gizlenmenin rahatlığını da kullanıyor olabilir.
Öte yandan Napoli hem İtalyanlar, hem dünyanın geri kalanı için Mafya anlamına gelebilir. Sakınmasızlık, şiddet ve kitapta karşımıza çıkan bazı ahlak dışı olaylar Mafyanın doğduğu ve yaşadığı şehir için çok doğal, sıradan sayılmalıdır. Nitekim kitapta mafyanın değilse de Camorra’nın adı anılmaktadır bir Napoli gerçeği olarak. Bütün İtalyan sanatçılar da yapıtlarında bu gerçekten günü gelmiş elbette yararlanmışlardır.
Bunda romanların özünde köklü bir erkek egemen kültür eleştirisi yapmasının da rolü var mı sizce? Üstelik kadın arkadaşlığının getirdiği dinamiklerle birlikte anlatıyor bu konuyu. Kitabın gücü, zengin-fakir ve kadın-erkek arasındaki iktidar ilişkilerini, hele bugün için benzersiz bir açıklıkla dokumasında yattığını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Çok doğru. Kitap zengin-yoksul ve kadın-erkek arasındaki iktidar ilişkisini irdeliyor, sergiliyor ve fakat bunu kesinlikle bir tahterevalli hareketiyle yapıyor. Okurun heyecanını köreltmemek için ayrıntıya girmiyorum ama beni asıl vuran ve heyecanlandıran bu oldu. Elena ve Lila karakterleri, hayatın sürekli bir iniş çıkış olduğunu çok güzel kanıtlıyor. Şimdiye kadar okuduğum kitapların hiçbiri bu uzun hayat akışını bu kadar renkli ve heyecanlı vermemişti.
“Napoli Romanları’nın çeviri aşamasından biraz bahseder misiniz? Elena Ferrante çevirmenin zorlukları var mıydı?
Napoli Romanları başlığıyla andığımız dört kitabı kısa süre içinde okurla buluşturabilmek için elimden geleni yaptım. Kitapların arasının çok açılması, uzaması okurun ilgisini yitirmesine neden olur diye düşündüm. Daha önce de söylediğim üzere sürükleyici ve akıcı olmalarıyla en başta okur olarak beni kendilerine bağladılar, bu nedenle kesinlikle hiç sıkılmadan çalıştım. Zaten böyle keyifli çevirilere iş, çalışma demeye de dilim varmıyor!
Kitaplarda dikkati çekeceği üzere diyaloglar çok az, böyle olunca eski zaman masallarından birini okur, dinler gibi hissettiğim de oldu.
Anlatının dilinde bir zorluk olduğunu söyleyemeyeceğim, daha önce duymadığım ama yazarın sıklıkla kullandığı bazı kelimeler ve fiiller olduğu dikkatimi çekti. Yazar benim işimi kolaylaştıracak şekilde Napoli lehçesiyle yazmayıp, 'yerel lehçeyle konuştu, söyledi' gibi ifadeler kullanmayı yeğlemiş; belki de kitapların başta İngilizce olmak üzere pek çok dile çevrileceğini öngördüğü için böyle yapmayı uygun görmüş. (Tabii yazarın kim olduğunun bilinmemesinden yola çıkarak, yazarın belki de Napoliten dilini bilmediğini de varsayabiliriz!)
Öte yandan kitapların yayın haklarının bir dizi çevrilmesi için satıldığını okudum, merakla
bekliyorum.
BENİM OLAĞANÜSTÜ AKILLI ARKADAŞIM: NAPOLİ ROMANLARI 1, Elena Ferrante, Çev. Eren Yücesan Cendey, Everest, 2015.
kesinlikle okunması gereken bir seri. bu da benim yorumum http://boyleiyievet.blogspot.com.tr/2016/01/elena-ferrante-neapolitan-novels-napoli.html
YanıtlaSil