Will Self, günümüzün tuhaf ve sıra dışı yazarlarından, başarısı da bu özelliklerinden ileri geliyor. Hayal gücünü çalıştırması, gözlemciliği ve farklı sosyal çevrelerin dilini kullanması da cabası. Self, kitaplarında hiçbir şeyi okura hazır sunmuyor; hepimizden kafa patlatmamızı istiyor. Sıkça başvurduğu kara mizah ve modern hayatın eleştirisi, onu merak uyandıran bir yazar haline getiriyor. İzmarit isimli yeni romanı da bu merakı perçinleyen bir kitap.
Orada Kaza Diye Bir Şey Yok!
Romanın kahramanı (yoksa “suçlusu” mu demeli) Tom Brodzinski, tatil için gittiği ve sert sigara yasaklarının hüküm sürdüğü esrarengiz ülkede, balkondan attığı izmaritle cümbüşü başlatıyor.
Sınırları, “kamu yararına” çok belirgin biçimde çizilmiş sigara yasaklarının yanı sıra bu ülkenin kendine has bir adalet sistemi ve kültürü var. Hepsi bir araya gelince Tom'un da feleği şaşıyor haliyle.
Tom, balkondan salladığı izmaritin, adamın birinin kafa derisini yakmasını “kaza” olarak nitelese de o ülkede kaza gibi bir olay veya kavram asla kabul görmüyor. Self'in bizi buluşturduğu ilk absürtlük bu. Dava görülmeye başlanıyor ve her şey en azından Tom için tepetaklak oluyor.
Self'in bizi sürüklediği alacakaranlık ortamda, atılan bir izmaritin tetiklediği ve dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir adalet sistemi devreye giriyor; tuhaf soruşturma ve cinayete teşebbüsle suçlanan Tom hayretler içinde kalıyor. Üstelik başına gelenler ve karşılaştıkları, ona acizliğinin kuvvetlendiğini hissettiriyor.
Balkondan fırlattığı izmarit, mahkeme kayıtlarına “toksik maddeyle dolu, atımlık silah” diye geçiyor; Self'ten ikinci absürtlük. Hemen herkesin yapabileceği bir hareketin, kasten adam öldürmeye teşebbüs davasına dönüşmesi, zaten başlı başına trajikomik. Daha ilk duruşmada Tom'un kulağında çınlayanlar ise fena: “Koma”, “tazminat”, “hapishane”, “tabu” ve “çöl yolculuğu.” Bu sonuncusu ilginç çünkü Tom'la benzer durumda bulunan ve o da yargılanan Brian Prentice'in, suçlarından arınmak ve aklanmak için binlerce kilometrelik bir çöl “seyahatine” çıkması gündemde. Kader, Tom'la Brian'ın yollarını kesiştirmek üzere aportta bekliyor.
“Bilgi Denen O Mental Çöplük”
Self, ikiye böldüğü romanın diğer kısmında Tom'la Brian'ı uzun; kimi zaman sıkıcı kimi zaman eğlenceli bir yolculuğa çıkarıyor. Bu iki farklı karakter, birbirini esas olarak bu seyahatte tanıyor. Garip alışkanlıklara sahip kabilelerin arasında ve büyük çölün ortasında onlarla beraber biz de yine absürt bir yolculuğa koyuluyoruz. Aynı zamanda ikili, birbirinin suçlarını tartma imkânı da buluyor. Tabii bir yandan da bilmedikleri bir dil, tanımaya uğraştıkları bir kültür, manzara gibi ikisinin de sağından solundan akıp gidiyor.
Self, gerek başlangıçta gerek ikinci aşamayla gerçeküstü öğelerin hâkim olduğu ve adaletle birlikte yer yer kültür kavramlarının tartışıldığı bir kitap oluşturmuş. Tom'la Brian'ın yolculuğu ve o anlarda karşılaştıkları asiler ise her şeyin üstüne tüy dikiyor. Self, bir bakıma yine kılçık bir anlatı geliştiriyor İzmarit'le.
Self'in yola döşediği sığınaklar, sigorta ofisleri, boş bulvarlar ve fahişeler, romanın bir başka absürtlüğü ve bu, yazar tarafından adeta bir ceza gibi kurgulanıyor. Tom ve Brian'ın gözüne takılan tabelalarda yazanlar da ilginç: “Yorgunluk Öldürür, Mola Verin” ya da “Entreati Kabilesi Topraklarına Giriyorsunuz, Sigara İçmek Serbesttir.” Tabelalardakinin ötesinde yazılı olmayan kimi kurallar da var orada: “Burada herkes herkesin ne yaptığını ve birinin kayda değer bir şey yapıp yapmadığını bilir. İnsanlar, eylemlerinin yankılanmamasını umut eder buralarda.”
Tom'un, bu karmaşaya, herkesin kasıtlı bir hareket gibi gördüğü bir kaza yüzünden girdiği düşünülürse belli bir zaman sonra, böylesi eylemlere yönelme gibi bir ruh haline bürünmesi, bütün bu saçmalıklar içinde bir yere oturtulabiliyor.
Aslında Tom'un karmaşa olarak gördüğü ve içini sıkan olaylar silsilesi, kendi içinde bir düzene sahip. Self, bu noktada çeşitli kabilelerle mevzuları birbirine bağlarken romanda, kendi yarattığı kültürleri bir antropolog edasıyla gözler önüne seriyor. Eldeki sigaranın, hepimiz için sıradan bir şey gibi görülmesine karşılık Tom'un tatil yaptığı dünyanın öte yakasında bu, bir düşman şeklinde algılanıyor. İşte Tom'un kavrayamadığı bu. Çünkü o da geldiği yerdeki diğer herkes gibi “bilgi denen o mental çöplüğün hiç bitmeyen geri dönüşümünü sistemleştirme manyaklığına” kapılmış durumda. Bu nedenle uykuyla uyanıklık hali, felç ile uçma, mitle gerçeklik arasında sıkışıp kalıyor.
Self, Tom ve öbür karakterler aracılığıyla ve onların içine düştüğü kabileler yardımıyla Batı ve Batı-dışı kültürlerle ilgili bir tartışma açıyor kitabında. Özellikle Batı'nın, antropoloji eliyle kendisinden olmayan kültürleri nasıl dönüştürmeye uğraştığını (bunun tarihsel arka planını vererek ve biraz da felsefe yaparak) kendi kurgusuyla birleştirip anlatıyor. Böylece Tom'un tatili, bildiği dünyanın bittiği, onun yerine hiç tahmin edemeyeceği bir başka yeryüzünün belirdiği bir zaman dilimine dönüşüyor.
İzmarit, aynı Tom'un yaptığı gibi salt kendimize ait bakış açımızla yaklaştığımızda saçmalıklarla, kahramanların anlamlandıramadığı kurallarla örülü ve olayların, aklın sınırlarını zorladığı; kısacası tam bir Will Self romanı.
İZMARİT, Will Self, Çev. Gül Korkmaz, Ayrıntı Yayınevi, 2015.
0 yorum:
Yorum Gönder