Kısa cümleli kitapları severim. Kısa cümleli yoğun kitapları daha çok severim. Pek yakında okuduğum iki novella bu türden: Zambra’nın Ağaçların Özel Hayatı ve Bonzai’si.
Bonzai’nin kahramanı Julio. Ağaçların Özel Hayatı’ndaki Julian’ın adı ise bir yanlışlık eseri. Nüfus memuru Julio ismini yanlış anlayarak nüfus cüzdanına Julian yazıyor. Zambra sanki Bonzai’deki Julio’yu anlatacaktır ama nüfus memuru buna izin vermemiştir. Demem o ki yazardan iki ayrı kitapta iki farklı öykü dinlesek de kahramanın ismindeki bu yanlış anlaşılma ve Julian’ın (Julio) yazarlığı ile bonzai arasında kurduğu buruk ilişki aynı kahramandan söz edildiği hissini yaratıyor. Paylaşmadan geçemeyeceğim bir his daha var. Notos, dergide yazılarla birlikte yazar fotoğraflarına yer verme ilkesini Bonzai’ye de taşımış. Novellayı okurken karşıma pat diye çıkan Zambra fotoğrafı bende kaçınılmaz olarak Julian, Julio ve Zambra’nın aynı ruhu taşıdığı izlenimini bıraktı. Yıkık bir duvar önünde, eski bir banka oturmuş Zambra’nın yıpranmış ayakkabıları, gömleğin kollarından taşan içliğe rağmen taktığı afilli fular tam da bir türlü yeşeremeyen, canlanamayan bonzainin öyküsünü yazamayan yazarla aynı hayalkırıklığı içinde olduğunu düşündürdü bana. Bu düşünce pek çok düşünce gibi içinde çelişkisini bulunduruyor elbette. Zambra hayalkırıklığı, yazamama sıkıntısı gibi görünür olmayan durumları bir bitkiye, bonzaiye, bağlayarak anlatışıyla “içsel” olanı abartıya kaçmadan “dışsal” kılma başarısını yakalamış. Bundan dolayı artık Zambra’nın Julian (Julio) olmasına imkân yok. İmkan dahilinde olan ise gerçek bir ruha sahip olan insanın ünlü bir yazar olduktan sonra da içinde hayalkırıklığını taşımaya devam etmesi. Fotoğrafta gördüğüm bu imkân beni kitapları daha bir istekle okumaya yöneltti. Notos’un 53. Sayısında Çiğdem Öztürk’ün Zambra’yla yaptığı röportaja göre yazarın artık bonzaisi yokmuş. Zambra’nın yazar Julian’(Julio)ın kaderini yendiğine dair bir işaret de bu olsa gerek.
“Büyüleme” ve “Yalınlık”
Ağaçların Özel Hayatı bir geceyi anlatmasına rağmen zamansal olarak otuz yıl sonrasını da hayal etme şansını okuyucuya tanıyor. Ana kahraman tek, anlatılan hep o: Julian. Novella Julian’ın üvey kızı Daniela’yla geçirdiği bir gece üzerine kurulu. Anne eve gecikmiş, gelip gelmeyeceği belli değil, annenin akıbetiyle ilgili çeşitli basit olasılıklar var ama büyük ve geri dönüşsüz bir olasılık da söz konusu. Ama Julian için öncelikli olan Daniela. Ona tedirginliği hissettirmemek için ağaç hikayeleri anlatıyor. Pırnal meşesine tırmanan çocuğun, kavak ve baobapın macerası… Bir yandan da Julian’ın hayatının önemli ayrıntılarını öğreniyoruz. Aşkları, ailesi.
Bonzai, Julio’nun, Emilia’nın ve bonzainin hikayesi. Julio’nun buruk yazarlık hayalini işaret eden bonzaiye bu kez Emilia da dahil olur. Julio bir taksinin içinde, gidebileceği otuz bin pesoluk yolda kalakalır. Çünkü “Şimdi Emilia geride kaldı, tek başına, metronun işleyişini bozarak.”
Bonzai ve Ağaçların Özel Hayatı’nda okuyanı büyüleyen, yazarın uzak durduğu “büyüleme” çabası. Zambra ustalık, zekâ ve hüner sergilemek için kalemini hiç zorlamıyor. Çok basit bir duygu durumunu ve birkaç kişi arasındaki ilişkiyi karakterlerin yaşamı ne kadar sadeyse o kadar sade haliyle anlatıyor. Bu sadeliğin yalnızca görünüşten, bir üslup meselesinden ibaret olduğunu anladığımız an bu iki novellanın büyüsü ortaya çıkıyor. Onca yalınlığa rağmen, Julio’nun Julia’nın, Emilia’nın, Daniela’nın yaşadıkları onlar için sarsıcıdır, yazar bu sarsıcılığı okuyucuya ince bir sızı olarak aktarıyor.
Sözünü ettiğim sadelik sıradan bir sözcük tasarrufu olmaktan çok başka. Bu iki kitaba cinsiyetini ele vermeyen bir anlatım tarzı, cinsiyetsiz bir bakış açısı hakim. Kadınlara, erkeklere, çocuklara eşit yaklaşan bir anlatıcıyla karşı karşıyayız. Bu özellikler karakterlerle daha çok yakınlaşmamızı sağlayan bir yalınlığa dönüşmüş. Bonzai’de, Emilia’nın hüzünlü sonunda Andres’yle arasında geçenlerin ne kadar etkili olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz. Bir bilinmeyen başka bir bilinmeyeni doğurur. Ağaçların Özel Hayatı’nda Veronica’nın dönüp dönmeyeceğini, Daniela’nın büyüdüğünde nerede, kiminle olacacağını tam olarak kestiremeyiz. Her iki olasılık da diğeri kadar yakındır. Her ikisi de mümkündür. Zambra bunu ucuz bir yazarlık oyunu olarak değil, karakterlerin kişiliğine has bir durum olarak doğallıkla anlatır, bu yüzden de “yalın”dır.
“İz Sürücü” Okuma
İki kitapta da birçok yazarın izi sürülebilir: Ağaçların Özel Hayatı’nda özellikle kadın yazarlardan, çok özel kadın yazarlardan söz ediliyor: Jeannette Winterson, Emily Dickinson, Wislova Szymborska…
Bonzai’de konu edebi bir ilişkidir : “Julio ve Emilia’nın tuhaflıkları sadece cinsel değildi (bundan da bol bol vardı), duygusal da değildi (bundan da bol bol vardı), aynı zamanda tabiri caizse edebiydi.” Bu edebiliği kuran öteki yazarlardır elbette: Marcel Schwob, Yukia Mişima, Armanda Uribe…
Tezer Özlü’de Pavese’nin Mehmet Günsür’de Kleist’in izini süren okuyucu kuşağı olarak Zambra’nın tam da bu yüzden bize göre olduğu söylenebilir.
Tüm bu nedenlerle durup durup Bonzai’yi, Ağaçların Özel Hayatı’nı bir de Zambra’nın güzel trileçe yapabildiğini düşünüyorum. Julio’ (Julian) un kitabın ötesinde, Gazmuri gibi bed ve yeteneksiz bir yazarın yarattığı güvensizlik ve diğer hayal kırıklıklarıyla baş edebildiğini, iyi öyküler yazan bir kadın ya da erkekle uyuduğunu, kitap fuarında satış elemanı olmak yerine yazdığı kitabı imzalamak üzere bulunduğunu, arkadaşlarının komik hikâyelerine güldüğünü hayal ediyorum. Büyük ihtimalle artık bonzai yetiştirmeyen ve tanınmış bir yazar olan Zambra gibi. Sonuçta “Gerisi edebiyat” ve “Yazmak bir bonzaiye bakmak gibi.”
BONZAİ, Alejandro Zambra, Çev. Çiğdem Öztürk, Notos, 2012.
AĞAÇLARIN ÖZEL HAYATI, Alejandro Zambra, Çev. Çiğdem Öztürk, Notos, 2015.
0 yorum:
Yorum Gönder