Avukatlığın Dönüşümü (Fatma IŞIK)

Son dönemde yaşanan sosyo-ekonomik değişimler, teknik ve teknolojik gelişmeler, yeni çalışma biçimlerinin ortaya çıkışı, piyasa ilişkilerinin yeni alanlara doğru genişlemesi diğer meslekler gibi avukatlık mesleğinin de dönüşümüne neden olmuştur. Zamanın “saygın” mesleklerinden, adalet ve hak aramanın, savunma hakkının mesleği olarak bir ölçüde toplumsal değer de üreten avukatlık günümüzde sadece “teknik bir iş”e benzemeye başlamıştır. “Avukatlık hizmetinin üretimi” artık daha fazla piyasa koşullarına tabidir.

Genel olarak hukukun kapitalist toplumsal ilişkilerin yeniden üretimindeki rolüne rağmen kapitalizmin ilk aşamalarında avukatlık hizmetinin üretimi, doğrudan piyasa koşullarına bağlı değildir. Ancak günümüzde hukukun dönüşümü, her tür toplumsal ilişkinin hukuk tarafından düzenlenir olması, hukuki ilişkilerin saf sözleşme biçimini alması ile avukatlık hizmeti piyasa koşullarınca şekillenir hale gelmiştir. Söz konusu dönüşüm ve tabiiyet özellikle avukatların çalışma koşullarında değişimi tetiklemiştir. “Avukatların işçileşmesi” olarak adlandıran bu süreci Kasım Akbaş Avukatlık Mesleğinin Ekonomi Politiği Avukatların Sınıfsal Konumlarında Değişim: İstanbul Örneği kitabında yetkin bir şekilde ele almaktadır.

Emek Süreci ve Avukat Emeği

Akbaş, avukatlık mesleğinin dönüşümünü sınıf perspektifinden emek süreci merkezli bir analizle ele almaktadır. Avukatlığın sosyo-ekonomik konumu literatürde “orta sınıf” tartışmaları içerisinde ele alınır ve 60’lı ve 70’li yıllardaki erken dönem orta sınıf tartışmaları Marx ve Weber’den esinlenmiştir. Nicos Poulantzas’ın üretken emek ve işçi sınıf arasında kurduğu ilişki, siyasal ve ideolojik süreçlerin rolüne dikkat çekmesi; Harry Braverman’ın manüfaktür işbölümü ve emek süreci üzerine analizleri; Guglielmo Carchedi’nin sahiplik, üretkenlik ve üretim sürecindeki işlevler üzerinden tanımladığı işçi sınıfı ve Eric Olin Wright’ın dolaylı ve dolaysız sınıf konumları arasında yaptığı ayrım ve çelişkili sınıfsal konumlar kavramsallaştırması Akbaş’ın avukatlık mesleğinin değişimini incelerken ele aldığı tartışmalardır. Orta sınıf tartışmalarının avukatların proleterleşmesi sürecinin anlaşılması açısından işaret ettikleri Akbaş tarafından şöyle özetlenmiştir; “orta sınıflar yukarıya doğru değil, aşağıya doğru bir yönelim içerisinde”, “ücret düzeylerindeki kayıp, dolayısıyla göreli yoksullukta yaşanan artış” ve mesleklerin “vasıfsızlaşması”.

Söz konusu değişimleri açıklayabilmek için avukatlık mesleğinin icra edilmesinde yaşanan dönüşümleri ele almak gereklidir. Avukatlığın icra edilmesinde emek süreci analizinin başlangıç noktasını “mesleğin bir hizmet üretimi olarak ele alınması” oluşturur. Hizmet üreten emeğin tanımlanması için “para ile değişilen emek ve sermaye ile değişilen emek” ayrımına gerek vardır. Hizmet üreten emek kendi ihtiyacını ya da para karşılığı bir başkasının ihtiyacını karşıladığında bu emeğin sermaye ile ilişkiye girdiği söylenemez. Üretken emeğin tanımı ise sermaye ile girdiği ilişki bağlamında anlam kazanır ve bu çerçevede hizmet üreten emek sermaye ile değişilen emek ise artı-değer üreten emek olarak ifade edilir. “Kullanım değerinin yararlı etkisi olarak hizmet” doğrudan kullanıcılara değil de –ki bu durumda para ile değişilen emek olacaktır– meta piyasasında yeniden satılmak üzere kapitaliste satıldığında kapitalist üretim ilişkilerinin bir parçası olur. Yani hizmet üreten emek metalaşır. 20. yüzyıl boyunca yaşanan değişimlerin ve bu alandaki artan emek miktarının işaret ettiği üzere hizmet alanı artı-değer üretebilen bir alan haline dönüşmüştür.

Avukat emeği de artık artı-değer üretilebilen hizmet alanının bir parçası olarak metalaşmaktadır. Söz konusu çerçevede “ücretli avukatlık” olgusu metalaşma sürecine ışık tutmaktadır. Serbest avukat, hizmetini doğrudan kullanıcıya yani müvekkiline para karşılığı hizmet olarak sunarken, “ücretli avukat”ların bir kısmı hizmetini çalıştığı büronun niteliğine göre müvekkiline değil, büro sahibi avukata sunar. Ücretli avukat ilişkisi üç türdür: İlki, avukat büroya bağlı olmakla birlikte müvekkille doğrudan ilişki kurar. İkincisi, avukatın doğrudan müvekkille muhatap olmadığı, emeğini büro sahibi avukata sunduğu ilişkidir. Üçüncü tür ilişki bir büro içerisinde birden fazla, müvekkille irtibatı olmayan ve işin belli parçalarını ifa eden avukatlar grubu ile büro sahibi avukat arasındadır. Avukatların proleterleşmesi özellikle üçüncü tür ilişkide ortaya çıkan bir süreçtir.

Ücretli birden çok avukatın çalıştığı büroda işler parçalara ayrılmıştır. “Teknolojik gelişme ve kapitalist ekonominin yapısında görülen değişim” büro içerisinde teknik işbölümüne yol açar. Büroda çalışabilecek ve çalışan avukatların artması da ilgili süreci etkiler. Eskiden bir avukat dosyanın bütünü ile ilgilenirken ya da belli tür dosyalar üzerinde uzmanlaşırken şimdi büroda çalışan ücretli avukatlar parçalanmış işin belirli kısımları ile sorumlu hale gelir, “çok sayıda dosyanın parçalara ayrılmış kısımlarından birinde aynı tür ‘teknik’ işi” yaparlar. Dilekçe yazmak, duruşmalara katılmak, danışmanlık yapmak vb. işlerin her biri ayrı bir avukat tarafından yerine getirilmektedir. Avukatlık hizmeti üreten bürolarda teknik işbölümünün hâkim hale gelmesi ve “bir makine (bilgisayar ve ilgili bilgisayar yazılım programları) aracılığı ile ve biteviye yapılan işler” avukat emeğini vasıfsızlaştırır. Avukatlar çalıştıkları dosyalar üzerindeki kontrollerini kaybeder; sundukları emek, sermaye ile değişilen, artı-değer üreten emek haline gelir.

Sonuç olarak, neoliberal politikalarla birlikte hizmet üreten bir meslek olarak avukatlık sermayenin artı-değer üretebileceği bir alana dönüşmüştür. Avukatların emeği de metalaşmaktadır. Sürecin küresel ölçekteki eğilimi budur. Ancak ilginç bir şekilde Akbaş Türkiye’deki eğilimin yönünü işçileşme olarak belirtse de yaptığı alan araştırması sürecin nihai aşamaya ulaşmadığına da işaret eder.

AVUKATLIK MESLEĞİNİN EKONOMİ POLİTİĞİ AVUKATLARIN SINIFSAL KONUMLARINDAKİ DEĞİŞİM: İSTANBUL ÖRNEĞİ, Kasım Akbaş, NotaBene Yayınları, 2015.

0 yorum:

Yorum Gönder