Cihangir Kedileri’nin Peşinde (Fethi YILDIRIM)

Tuhaftır, bir öznenin vasıflarından/uğraşlarından bahsedilirken, bahsedilen kişinin aynı zamanda “şair” oluşu sohbetin yahut yazının sonuna eklenir. Şiirin yahut şairliğin, diğer vasıfların yanında küçümsenişinden midir bilinmez, bazen şunu işittiğimiz dahi olur : “Şiir de karalıyor arada, şairliği de var bütün bunların yanı sıra”.

Şiirin, diğer sanatların, uğraşların yanında “hepsinden öte” başlığıyla sunulması gerektiğine inanan biri olarak, Yıldırım Türker’in şair kimliğinin; araştırmacı/gazeteci, senarist ve çevirmen kimliklerinin yanında es geçildiğini düşünüyorum; ancak, elbette ki, bu durum şairin diğer sıfatlarının küçümsenmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Yazarın, Metis Yayınları’ndan çıkan Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor ve Gözaltında Kayıp Onu Unutma! adlı incelemelerinde, devlet aklının, kendi varlığı ve istikrarı adına neler yapabildiğine, Türkiye coğrafyasının yakın tarihine mal olmuş siyasi aktörlere baktığımızda tecrübe ettiğimiz “gurur açlığı”na şahit oluyoruz. Senaristliğini üstlendiği Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’da ise yaşamın her alanına nüfuz eden iktidarlarca üretilmiş, LGBTİ bireylerinin ve seks işçilerinin yaşamlarını hedef alan “toplumsal ahlak”ı ifşa edişini görüyoruz. Tüm bu eserlerinden hareketle, Yıldırım Türker’in devlet ve tabiat ayrışmasında, tabiatın, etiğin ve toplumsal vicdanın yanında yer aldığını biliyoruz. Lakin yazarın/şairin belleğine, zihnindeki imgelere ve adımladığı sokaklara da dönüp bakabilmek adına, Korsan Yayın’dan çıkan ve şairin imzasını taşıyan Cihangir Kedileri’yle de tanışmamız gerektiği kanısındayım.

Cihangir Kedileri, Yıldırım Türker imzalı ilk ve tek şiir kitabı olarak 1993 yılında okurlarıyla buluştu. Başarısını 1994 yılında layık görüldüğü Cemal Süreya Şiir Ödülü’yle de ispat eden kitabın peşinde koşanlar bilir; Cihangir Kedileri’nin peşinde yorulur, coğrafyanızın sahaflarının yollarını arşınlar, hatta sırf ona erişebilmek için farklı coğrafyalara bilet alırsınız. Bir süre sonra aramak eylemi ana meşgale haline gelir, “Umarım bulamam da, bu macera hiçbir zaman bitmez” diyerek mecnun olursunuz ve kendinizi sizin gibi Cihangir Kedileri’nin peşinde ömrünü tüketen öznelerle aynı masada sohbet ederken bulursunuz. Mecnun yıllarımı, bir diğer deyişle Cihangir Kedileri’nin peşinde sürüklenirken tecrübe ettiklerimi sonraya saklayıp, bir an evvel belleğimdeki ve kitaplığımdaki Cihangir Kedileri’nden bahsetmek istiyorum.

Kitabı elinize aldığınız vakit, kapağında tasarımını Mete Özgencil’in yaptığı “kallavi” bir jilet karşılar sizi. Sezen Aksu’nun daha sonra Ablam Aşktan Öldü ismiyle besteleyeceği Benim Ablam şiirindeki iki dize, Cihangir Kedileri’nin söze kallavi bir jiletle başlamasını destekler niteliktedir: “Geçemezsin aynadan hiç yara / Almadan. Geçemezsin.”. Şair, kitap dâhilinde belleğindekileri Cadı Şarkıları, Cihangir Kedileri, Rus Işığı, Cumhuriyet Gazinosu ve Son Sayfalar isimleriyle beş bölüme ayırmıştır ve kitabın ilk bölümü olan Cadı Şarkıları’nın girişinde William Blake’in dizesi karşılar bizi: “Some are born to endless night” (Kimileri sonsuz geceye doğar). Sayfaları çevirdikçe gençliğini geri edinen Peter Pan, nam-ı diğer “uçumlu öteki” kız kardeşler, “aşktan ölen” ablalar, “arzuya inanan suçu çoktan öldüren” —yalnızca müziği değil, bir hayatı, arzuyu, istenci bölüşen— orkestra üyeleri, “yüzü alkolün gönderlerinde kanlı bir bayrak gibi yükselen” abiler, Chat Baker’ın trompeti, “tehlikeye düşkün olmadan tehlikeli herşeyi seven o korkunç ve kırılgan mahlûklar”, Wagons Litts’de içen Atatürk, alengiri devletten samimiyeti aşktan mütevellit arka sokaklar, çaldıklarıyla besleyen bakkal çırakları, pantolonlu bulutlar ve diğerleri, şairin belleğinden yükselip okurlarını selamlar.
Bestelenmesi, yahut sanal bağlamlarda alıntılanması sayesinde yalnızca birkaç şiirine erişilebilen, gerek samimiyetinden gerekse tek basım yapmış olmasından ötürü mitleşen Cihangir Kedileri’nin ismi, kitapla aynı adı taşıyan şiirden anladığımız üzere, her müzik grubunun süt dişlerini henüz çıkardığı, erken dönemlerde tecrübe ettiği isim bulma sancısından doğmuştur: “Çıplak hayvan, Kadife Yeraltı, Hırsızın Günlüğü / Ah bir isim bulsaydık şu gruba”. Yirmili yaşların, “hakikat”i müzikte ve şiirin iktidardan uzak, istençlere yakın samimiyetinde arayan; tüm asidikliği, irrasyonelliği ve zıpçıktılığıyla aşka dönen heyecanının şiiridir Cihangir Kedileri. Kitabın Cumhuriyet Gazinosu adlı bölümündeyse, şair erken Cumhuriyet’in yaralarını, yarattığı toplumsal histeriyi ve uygulanan ayrımcılığa, katliamlara ve toplum mühendisliğine rağmen(!) organikleşememiş sentetikliğini tüm çıplaklığıyla döker belleğinden. Ben Güz Siz isimli şiirde şairin belleğindeki “cumhuriyet imgeleri”ne şahit oluruz: “nasır tutmuş / tarihten tökezlemiş / kasıkta taşınan tabanca gibi üşütmüş / aynalara bizden önce davranıp yüzümüze yılışmış / sizden marlon brando benden james dean yaratmış / ne zaman sokulsak canımızı yakmış / amerikan barlarda yalnız bırakmış / deodorantlara / ağız spreylerine / onca kitaba / kekemeliğe / pekliğe / pekinliğe malolmuş/ düellolarla beslediğimiz / büyüdükçe bizi birbirimize düşman eden / gururumuzla!”. Aynı şiirde yer alan başka iki dize ise, devcileyin bir projenin —bir diğer deyişle iktidarın başka bir renginin— türlü sosyal mühendisliklerce uygulanışının sentetikliğine tepki niteliğindedir: “artık hiçbir şeyi soyluca yaşayamayız / tükürüp kaçan çocuklar gibi”.

      Tek basım yapmış ve bir daha basılmayacağına emin olduğunuz “tek atımlık lütuf”ların peşinde koşarken tecrübe edilenler, bahsi geçen kitaba ve kitabın belleğimizdeki izdüşümüne dâhildir. Cihangir Kedileri’nin peşinde yollarını arşınladığım sahaflarda soluduğum sohbetlere, “Geçen gün sizin yaşlarınızda biri daha sordu, elime geçtiği takdirde ona ayıracağıma söz verdim” cümlesi neticesinde varlığından haberdar olduğum belgisiz yol arkadaşıma, “ev” bildiğimize, “yol”a ve yirmili yaşlarıma, Cihangir Kedileri’nden ikramımdır:


ev bitti
Duvarlar lekeli gri bir tül usulca
Dalgalanıyor eşyanın üstünde
Şurada oturup dinlerdik kendimizi
Ellerim saçlarında şurada terlerdik
Kimdi? Ne önemi var
Birlikte uğuldardık huzursuz bir kedi
Pençesi çekiliverirdi aramızdan
Çizerek sıkıntıyı

Cam talaş kırık çivi kurtlu
Ahşap bütün bu tekinsiz eşya
Yeryatağına kıvrılıp içiçe
Aşkın olabilirliği bir an olsun aklımıza gelmeden…

                                                                        (Cihangir Kedileri’nden)


CİHANGİR KEDİLERİ, Yıldırım Türker, Korsan / Sombahar Yayınları, 1993.

0 yorum:

Yorum Gönder