Anlatıyı Yeniden Biçimlendirmek (Onur KOÇYİĞİT)

Bir yazarın ilk kitabı hakkında, hele ki bu kitap öykü kitabıysa, yazmak zordur. Ne dediğine her zamankinden daha çok dikkat etmek, bazı bazı biraz daha fazla düşünmek ve hep umutla devam ettirmek gerekir yazıyı. Memleketimizin matbuatla ilişkisini göz önünde bulundurursak eğer, bu söylediklerim pek geçerli olmayabilir, zira “Bir/kaç kitabım yayınlandı” cümlesi artık beni hiç heyecanlandırmıyor. Bir yazarı ise bu cümleyi kurma hayali dahi -en azından “Bunu ben yazdım” demezden evvel- heyecanlandırıyordur. Aksini düşünmek mümkün müdür, bilemem.

Hâl böyle olunca Melisa Kesmez’in öykülerini okurken ve notlar alırken, biraz daha ihtiyatlı davrandığım doğrudur. Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, [ABGBG] masama düştüğünde, heyecanlanmadım değil. Kesmez, çeşitli mecralarda bazı bazı denk düştüğümüz de birisi. Muhtelif yayınlarda, birkaç sayfa sonra kendi yazımı ya da kendisinin yazısını gördüğüm ve okuduğum da oldu. O yüzden sanki “evimin oturma odasına hiç girmemiş ama salonunu iyi tanıyan” birisini okuyor hissini kitabın sonuna dek taşıdım. Ne ki, pek iyi anlaşabildiğimizi söyleyemem.

Kitabın atfından başlayarak, neredeyse bütün öykülere hakim bir tematiğin, metinler boyunca takip edildiğini görüyoruz – çocukluk. İlk öykü “Balık Kraker”den son öykü “Sarı Elmalar”a kadar, çocukluğun o belki biraz bilindik, belki de bilinmez kayıtsızlığına ve yüzeyselliğine tanık oluyoruz. Buna ilkgençlik yılları da dahildir olduğundandır, -Kesmez’in “Girlfriend in a coma”da da söylediği üzere- “büyüme sancılarının” izinde ilerliyoruz.

Nedir peki çocukluk? Yazar/lar çocukluğu neden bir imgeler dünyasına büründürüp okuyucuyu bununla boğar? Anlatıcıyı yazardan uzaklaştırmak bir yana, handiyse bir tutmaya neden olan bu çağrışımlar, nasıl görülmelidir? Metnin düzleminde çocukluk yoksa dahi önceki anlatılar yok mu sayılmalıdır?

Bu soruları çoğaltabileceğimiz gibi tek soru haline de getirebiliriz ama bununla pek fazla ilgilenmek gerekmez. Ben, burada bir sıradanlaşma ve tektipleşme görüyorum. Kesmez’in anlatısında da sıkça rastladığımız üzere, anlatıcının kendisine karşı bir tahakkümü varolmaya başlıyor. Aynıyı, farklı okumalar üzerinden kurgulayan Kesmez, bunu atipik olma çabasına mağlup ediyor. Öyle ki, Yıldız Ecevit, Kurmaca Bir Dünyadan’da Michel Butor’u haklı çıkarak şöyle alıntılıyordu:

“Değişik gerçeklere, değişik anlatı biçimleri denk düşer.”

ABGBG, 25 öyküden oluşuyor. Aynı sayıda anlatıcıya (farklı ya da değil) ve karaktere tanıklık (her anlatıda en az bir karakter var) ediyoruz yani. Topyekûn bir çocukluk öznesini merkeze alamasak da kitabın anaakım yöntemini buna atfedilebilir. Tabii burada “şimdinin” pop(ülerleşen) figürleri üzerinden de bir şeyler söylemek lazım ancak artık alışılan öğeler oldukları için üzerinde durmaya gerek var mı, emin olmak zor - Ahmet Kaya, Şükrü Erbaş, Müslüm Gürses, bozkır, kadın(olmak)lık vd.  Elbette anlatıyı bundan kurtarmak gerekli gibi bir düşüncem yok ama üzerine çıkarmak elzem görünüyor.

Evler de büyük bir imge kaynağı olarak belirlenmiş Kesmez’in anlatısında. Ev, birçok konuda metafor olarak kullanılabilir elbette, bu konuda Kesmez’i başarılı saymalıyız. Detaylara boğulmayan, bir sürü şey söyleyebilecekken daha sade ancak nokta atışı gözlemler, öyküleri okumakta itici güç konumunda. “Balık Kraker”deki baba-ev-anne/düzen-düzensizlik ayrımı çok net hissedilebiliyor. Annenin evi terkedişi sonrası, sistematik disiplinin son buluşu ve babanın eve karşı hoyrat tavırları, aile içi kopuşun net göstergeleri. “Halam” öyküsündeki metaforu da eklemeli buna: “Ev dağınık sayılırdı. Yine de insanda dağınık hissi uyandırmıyordu. Pasaklı bir annenin merhameti vardı etrafta.”

Yıldız Ecevit’in Michel Butor alıntısını hatırlarsak tekrar, Kesmez’in bazı müsebbiplere bağlı kalmadan, anlatıyı yeniden biçimlendirmesi gerekiyor. Bu anlatı biçimlerinin ne olacağının tayini ise kendinden başka birisinin yapabileceğine pek benzemiyor, en azından ilk kitabın ertesinde ancak bu kadar söyleyebileceğimi sanıyorum. Yazının başında bahsettiğim üzere bir heyecan taşımak için, hem okurun hem yazarın hem de bu türden satırları yazanların ihtiyacı olan şey, -birazdan fazladır ki- bundan başkası değil.

ATLARI BAĞLAYIN GECEYİ BURADA GEÇİRECEĞİZ, Melisa Kesmez, Sel Yayıncılık, 2013.

0 yorum:

Yorum Gönder