İyi Polisiye İyi Edebiyattır (Mualla UÇMANER)

Polisiye, kitap okumaktan sıkılanların, kitap okuyormuş gibi gözükenlerin ya da okurken bunalmamayı başaranların can simidi olarak görülür. Başka bir görüşe göre ise entelektüeller okuma tempolarını korumak için sarılır polisiyeye. Yani polisiyenin kaçış şansı yaratır. Aynı biçimsel yapı içinde dönüp duran bir alt tür olan polisiye bir zeka oyununa dönüşmüştür.

Popüler kültür ürünü olan polisiyenin her edebi yapıt gibi toplumsal, psikolojik ve retorik düzeyde anlamlar üretebilme potansiyeline sahip olduğunu kabul etmeme hali egemen hala. Hangi edebi eserin anlam üretebileceğini, hangisinin gerçekliği yansıtabileceğini belirlemeye yönelen bir dışlayıcılığı kabullenmek saçma. Bu bakış açısına karşı çıkanlardan biri Franco Moretti’dir: “Kitle edebiyatı, pek çok eleştirmenin –hala- söylediğinin aksine, hepsi birbirine benzeyen ürünlerden oluşan anlamsız bir yığın değildir. Nice sürprizlere gebedir, üstelik sırf kendi içindeki anlamlardan dolayı değil, farklı türden eserlere düşürdüğü ışık sayesinde de”.

Son zamanlarda raflarda yer alan birçok polisiye peşin hükümleri kırma konusunda oldukça başarılı oldu. Geçtiğimiz günlerde YKY tarafından yayımlanan Ian Rankin’in Başkasının Mezarı romanı da polisiye edebiyatın savunucuları için önemli bir eser.

Faili Meçhullerin Peşinde

Rankin’in 2007’de emekliye ayırdığı ama Başkasının Mezarı’nda yine ana karakter olarak karşımıza çıkardığı John Rebus, faili meçhul cinayetler biriminin araştırma ekibinin gönüllü çalışanıdır. Kayıp kızının son yıllarda işlenen cinayetler zincirinin kurbanı olduğunu düşünen bir annenin sözüne kulak verir. Çeşitli aralıklarla işlenen cinayetlerde katil, kurbanlarının cep telefonundan yolladığı bir fotoğrafı imzası olarak kullanmaktadır. Emekliliğinin boğuntusundan ve ölümün kapıyı çalmasından kaçmak isteyen kahramanımız, çoktan tozlu raflara kaldırılmış genç kız cinayetlerinin ve kayıplrın peşine düşmeye başlar.

Rebus, soruşturmada eski usulleri kullanmayı uygun görür: “Önce tozu dumana katar, sonra yarattığı karmaşayı inceleyerek sonuca varır”. Ama artık dönem değişmiştir, Rebus’un yöntemleri emniyet biriminin yeni bileşenlerince sorgulanmaya başlanır. Böylece okuyucu İskoçya’da yaşanan toplumsal değişimin izlerini cinayet soruşturması üzerinden takip eder. Rebus, dedektif romanının ardından ortaya çıkan kara polisiyelerde analitik zekâdan çok bilek kuvveti ve kurnazlıklarıyla olaylara dâhil olan polis karakterinin dönüştürülmüş bir versiyonu olarak resmedilir romanda. Ama şiddet ve cinayetin sıradanlaşmasıyla karakterize edilebilecek kara polisiyelerin tersine, Başkasının Mezarı, emekli polisimizin iç dünyasına inmeye çalışarak türsel sınırlarını zorlar.

Aynı zamanda Rankin, Edinburg’u bir üs olarak kullanarak İskoç taşrası ile tanıştırır okuyucuyla. Metropollere akın eden kitlelerin boşalttığı bölgeleri turistler, emekliler ve toprağından kopmayı reddedenler doldurmuştur. Taşrada işlenen bu cinayetlerin failinin senelerdir bulunamaması ise kendi içine kapanmış toplumun sterilliğinin yarattığı tekinsizlik ile açıklanır. Rankin, katilin bireysel hezeyanları yerine taşra duyarsızlığını romanının merkezine yerleştirerek klasik polisiyenin muamma merkezli anlatısını aşar.

Türsel Kısıtlamaları Aşmak

Erol Üyepazarcı, “Romanın şiirin, öykünün, oyunun, denemenin yani polisiye eserleri küçümseyen ‘ ciddi’ eleştirmenlerin ‘ciddi edebiyat’ saydıkları ürünlerin içinde nasıl değersiz, basit, kötü ve beş para etmezleri varsa ve bunlar çoğunluktaysa polisiye yapıtlarda da durum aynıdır. Nasıl ‘ciddi edebiyat’ ürünleri içinde insanı yüreğinden yahut aklından yakalayan, sarsan ve etkisinde bırakan yapıtların sayısı çok değilse polisiye yapıtlarda da çok değildir”… “İyi polisiye iyi edebiyattır” diyerek yazının başında kısaca aktarılmaya çalışılan tartışmada safını belirlemişti. Ian Rankin, Başkasının Mezarı’nda polisiye romanlarla ilgili eleştirileri göz önünde bulundurup, türsel kısıtlamaları aşmaya çalışıp, “iyi edebiyatın” kapısını aralayarak Üyepazarcı’nın savına destek çıkıyor.

BAŞKASININ MEZARI, Ian Rankin, Çeviri: Dilek Şendil, YKY, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder