İstisnai Rejimler Üzerine (Ebubekir AYKUT-Kansu YILDIRIM)

Türkiye toplumsal formasyonunda siyasal rejimin almakta olduğu biçim ve toplumun geçirdiği dönüşüm liberal ve sol cenahta tartışılmaya devam ediyor. Otoriterlik, diktatörlük, faşizm, totalitarizm, bonapartizm gibi belirli tarihsel deneyimlere referansla tanımlanan kavramlar üzerinden yürütülen tartışmalar AKP döneminin özgün olduğu konusunda hemfikir gibi gözüküyor. Başkanlık sistemi tartışmaları, kolluk kuvvetlerinin artan gücü ve topluma müdahale sıklığı, işçi sınıfı taleplerinin duyulmaz hale gelmesi, kürtaj yasası, içki satışı ve içki satılan, tüketilen yerlere ilişkin yönetmelikler gibi sosyal hayata ilişkin düzenlemeler tartışmalarda sıklıkla işaret edilen gelişmeler arasında. Gerçekten de AKP dönemi, sadece iktidarda bir parti değişikliğine değil aynı zamanda devlet toplum ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde ya da sivil toplumda yaşanan çarpıcı dönüşümleri içeriyor. Bu anlamıyla AKP rejimi, kuruluş süreci hariç Türkiye Cumhuriyeti tarihinde istisnai bir biçime işaret ediyor.

Birey ve Psikoloji

Yürütülen tartışmalar bazı ortak gelişmelere işaret etmelerine rağmen farklı kavram setlerini kullanarak açıklama üretmekteler. Ernesto Laclau İdeoloji ve Politika kitabındaki “Faşizm ve İdeoloji” makalesinde faşizm üzerinden geliştirdiği analiz istisnai rejimler etrafında dönen tartışmalara belli bir açıdan katkı sunabilir. Laclau, burjuva liberal söylemde faşizmin “normal tarihsel sürecin kesintiye uğraması” olarak tanımlandığını belirtir (s.87). Buna göre, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı bilinç çöküntüsü ve uygarlık bunalımı ile ilişkilendirilen faşizm “şeylerin doğal düzenin bozulması” olarak açıklanmaktadır. Hannah Arendt ise Totalitarizmin Kaynakları eserinde faşizm ve komünizm arasında özsel bir özdeşlik tespit etmek amacıyla belirli bir birey tahayyüllü temelinde totalitarizm kavramına başvurur. Emperyalizmin ortaya çıkışı, sınıfsal değerlerin bunalımı ve modern bireyin atomlaşması faşizmin daha doğrusu totalitarizmin tarih sahnesine çıkışı için zemini hazırlamıştır. Burjuva liberal söylemin faşizme dair bu “öznel” saptamaların diğer istisnai biçimler içinde geçerli olduğu söylenebilir.

Tarihsel süreçte bir sapma, şeylerin doğal düzenin bozulması, Reich ve Fromm’un analizlerinde ortaya çıkan bireysel ve psikolojik dönüşümler üzerinden tanımlanan faşizm kavramına karşılık Adorno’nun “kapitalizmi konuşmuyorsanız faşizm konusunda da sessiz kalmalısınız” uyarısı akla gelir. Adorno ve Horkheimer Aydınlanmanın Diyalektiği’nde kapitalist araçsal rasyonalitenin tarihsel olarak pratiğe dökülmüş biçimi olan faşizmi inceler. Onların analizinde faşizm hiç de bir sapma olarak değerlendirilmez, daha ziyade faşizm işçi sınıfı mücadelesinin yenilgisiyle kapitalizmin aldığı tarihsel bir görünümdür. Dahası Frankfurt Okulu faşizmin sadece siyasal rejim meselesi olmadığını kültür endüstrisinin gelişimi ile birlikte kültürel ve toplumsal hayatta filizlendiğini belirtir.

Nesnel Koşullar

Sol yazın içerisinde faşizm üzerine bir başka tartışma rejimin nesnel koşulları üzerine odaklanır. Daniel Guerin, Franz Neumann, Lev Trostky, Palmiro Togliatti gibilerin faşizm analizi öncelikle tekelci sermaye ve faşizm arasındaki ilişkilere odaklanır. Gramsci’nin yazdıkları da bir ölçüde faşizm analizidir. Faşizme dair “nesnel” analizlerde kriz vurgusu belirgindir. Belirgin bir örnek Georgi Dimitrov’a göre ekonomik kriz koşullarında doğan faşizm, “finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü”dür. Diğer bir deyişle faşizm; parlamentarizm, bonapartizm gibi burjuva diktatörlüğünün aldığı bir biçimdir. Poulantzas ise faşizmin sadece ekonomik kriz koşullarına indirgenmesine ve faşist devletin tekelci sermayenin bir aracı olarak tanımlanmasına karşı çıkarak faşizmin göreli özerkliğine vurgu yapar. Laclau da Poulantzas’ın bu eleştirisini sahiplenir ve iktidar bloğundaki hegemonya krizinden kaynaklanan faşizmin iktidar bloğunun herhangi bir fraksiyonunun (ya da tekelci sermayenin) tekelinde olmadığı vurgusunu yapar. Laclau, İngiltere ve Fransa örneklerine işarete ederek “tekelci sermayenin faşist çözümü benimsemeye zorlanmadığı her durumda, onu benimsememeyi tercih ettiğini” öne sürer (s.130). Bu bağlamda tekelci sermaye ve faşist devlet arasında araçsalcı bir ilişki kurulması mümkün değildir.

Faşizmin İdeolojisi


Ernesto Laclau, Poulantzas’ın analizini geliştirebilmek için faşizmi ideolojik öğeler üzerinden okumaya girişir. Althusserci bir ideoloji kavrayışı üzerinden faşizmin “diğer şeylerin yanı sıra ideolojik bir krizden” ortaya çıktığını belirten Laclau, kriz analizini ikili bir amaç üzerine oturtulmasını gerektiğini belirtir (s. 99). İlk amaç faşizmi oluşturan kurucu öğeleri irdelemektir, ikincisi bu öğelerin eklemlenme sürecini açıklamaktır. Laclau’ya göre Poulantzas’ın araştırmasının eksikliği birinci amacı gerçekleştirmiş, kurucu öğeleri bütün karmaşıklığı içerisinde ele almış, olmasına rağmen, ikinci amacı göz ardı etmiş, öğelerin eklemlenme sürecine odaklanmamış, olmasıdır (s.107). Faşizmi ortaya çıkaran koşullar ve öğeler, işçi sınıfının yenilgisi, orta sınıf ideolojisi gibi, incelenmişse de bunların nasıl özgün bir şekilde bir araya geldiği açıklanmamıştır.

Sadece faşizmle sınırlı olmasına rağmen Laclau’nun analizi, herhangi bir siyasal rejimi -otoriter, bonapartist, totaliter, diktatöryel- tanımlarken bu rejimleri oluşturan koşulların ve öğelerin eklemlenmesi sürecinin, özgün bileşiminin tanımlanması gerektiğine işaret eder. Laclau’nun perspektifini Türkiye örneğine çevirdiğimizde faşist, otoriter, bonapartist, totaliter, diktatoryel rejimlerde rastlanan birçok öğenin ve koşulların AKP rejimi altında da varolduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu öğe ve koşulların hangi rejime işaret ettiği Laclau’nun ikinci amacı analize dâhil edilerek mümkündür. Yürütülen tartışmalar farklı kavram setleri çerçevesinde bazı ortak gelişmelere işaret ediyor olmasına rağmen yaşanan süreci bir bütün olarak tanımlanmasına gerek vardır. Böyle bir tanımlamanın gerekliliği sadece tutarlılık, doğruluk, teorik yükümlülüğü ima etmez aynı zamanda gerekli muhalif eylemin koordinatlarının belirlenmesinde vazgeçilmez bir rol oynar.

İDEOLOJİ VE POLİTİKA, Ernesto Laclau, Çev. Hüseyin Sarıca, Belge Yayınları, 1998. 


0 yorum:

Yorum Gönder