Faşizmin Dili (Sanem YARDIMCI)

Weimar Cumhuriyeti döneminde orta sınıf Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları Berlin’in Bayerischer Platz semtinde yürüyüş yaparsanız, gözünüze 15-20 metrede bir direklerin üzerine asılmış tabelalar çarpar. Bu tabelalarda Nasyonal Sosyalizm döneminde yürürlüğe giren, Yahudilerin yaşamlarını günbegün denetim altına alan yasal düzenlemeler, yürürlüğe girme tarihi ile birlikte yer alır. Bir adım atarsınız, tüm erkek Yahudilerin kendi isimlerine ek olarak “Israel”, tüm kadın Yahudilerin “Sara” ismini eklemelerini zorunlu tutan 17.8.1938 tarihli düzenlemeye denk gelirsiniz. Birkaç adım sonrası 15.11.1938 tarihli Yahudi çocukların okula gitme yasağı ile karşılaşırsınız. Bir iki cümle ile her geçen gün Yahudilerin yaşam alanlarının nasıl daraltıldığını anlar, bir tarihten sonra ise adım adım artan baskıların artık düzenlemeye gerek bırakmayacak bir hal aldığını keşfedersiniz. Faşizmin nasıl ve neden Yahudi olmayanlarca onaylandığına, desteklendiğine dair soru aklınıza takılır. Konuyla ilgili olanlar sosyal bilimlerin bu soruları yanıtlama girişimlerini aklına getirse de, verilen yanıtlar sorunun ağırlığını kaldıramaz. Nasıl olur da bu kadar insan, faşizmin bir parçası olmuş, o çarkların dişlerinden bir haline gelmiştir? Aslında Nazi döneminin kurbanlarını anmak ve Nazi geçmişiyle yüzleşmek için yerleştirilen bu tabelaların akla getirdiği ilk soru, dönemi yaşayanların da aklına düşmüştü.

Nazi Almanyasında yaşayan Yahudi kökenli Fransız Edebiyatı Profesörü Victor Klemperer de bu isimlerden biri ve onun için bu soru doğrudan gündelik yaşamın bir parçasıdır. Klemperer, Nazi iktidarıyla birlikte, kıymet verdiği “mucize çocuk” olarak görülen zeki öğrencisinin adım adım Nazileşmesi sürecini gözlemler, düzenli olarak görüştüğü arkadaşlarının Führer’in üstün niteliklerini sıraladıkları övgüleri dinlemek zorunda kalır, 1902’de Protestanlığa geçmesinin Nazilerin nazarında hiçbir anlam ifade etmediğini, 1935’te Üniversiteden uzaklaştırılmasıyla bir kez daha anlar. Nazi dönemini canlı olarak tamamlayabilmesini sağlayan ise, Yahudi kökenli olmayan eşi Eva Schlemmer’dir. Yahudi kökenli olmayan eşi onu sadece canlı tutabilir, zorunlu çalışmadan, göğsünün üzerinde taşıdığı sarı yıldızdan, dışlanmadan, ve aşağılanmadan koruyamaz.

Lingua tertii imperii

Edebiyat profesörü Klemperer nihayete ereceğinden emin olduğu bu durumdan çıkana kadar Nazilerin dilini mercek altına almaya karar verir ve 1933-1945 arası düzenli olarak notlar tutar, Nazilerin dilini inceler dildeki dönüşümünün izini sürer. Nazilerin yoğun olarak kullandığı kısaltmalarla dalga geçmek ve aynı zamanda tuttuğu notları SS subaylarından korumak amacıyla, “üçüncü imparatorluğun dili” ifadesinin Latincesini kısaltarak LTI (Lingua tertii imperii)’yi kullanır. Bu dönemde LTI onun için bir tür mücadele aracıdır. Klemperer‘in temel hedefi dönemi karakterize eden dilsel özellikleri açığa çıkarmak, resmi ve gündelik dilin karşılıklı olarak birbirlerini nasıl etkilediğini analiz etmek ve en nihayetinde Nazi iktidarının dilinin eleştirisini yapmaktır. Bu nedenle LTI’de kısaltmalar, isimler, moda olmuş sözcükler, fıkralar, gazetelerin kullandıkları dil, savaşın dili yer alır, böylece Klemperer Nasyonal Sosyalizm iktidarı altındaki gündelik yaşamı gözler önüne serer ve Nazi dilinin tipik örneklerinden bütünlüklü bir tablo çıkarır.

1947’de derlediklerini gözden geçirip, yorumlayarak LTI Nasyonal Sosyalizmin Dili ismiyle yayınlar. Geçtiğimiz aylarda Tanıl Bora’nın özenli çevirisiyle Türkçe’de ilk kez yayınlanan kitaba Klemperer’in yüklediği diğer bir işlev de Nazilerin dilinden tamamen arınma yollarını bulmaktır. Zira, Klemperer dildeki değişimin çok daha zor ayıklanabileceğinin farkındadır, ne de olsa “…kaybolup gitmesi gereken şey sadece Nazi eylemleri değil aynı zamanda Nazi zihniyetidir, Nazi düşünme alışkanlıklarıdır ve onun beslendiği zemindir: Nazizmin dilidir.” Kitabın giriş kısmında verdiği örnekler üzerinden, bu konuda kat edilmesi gereken çok yol olduğunu dillendirir.

En üstünlük sıfatının laneti

Bu çerçevede, Türkiyeli okur için kitabın dikkat çekici olan bölümlerden biri “En üstünlük sıfatının laneti”dir. Klemperer, bu bölümde LTI’nin sayısal verileri abartma eğiliminden bahseder. Sözgelimi Kiev’de 200.000 kişinin kuşatma altında olduğu haberinden iki hafta sonra Kiev’den 600.000 kişi esir alınır. Ya da tüm Alman basının tirajı üst üste konduğunda stratosferin 20 kilometre içine kadar uzanacağı haberi. Bu örnekler, akla ister istemez 10 yılda dikilen 2,5 milyar ağacı getirir. Aynı bölümde Klemperer, en iyi, en üstün’de olduğu gibi en’lerin LTI içinde sık kullandığını tespit eder. Örneğin Völkischer Beobachter (NSDAP’nin resmi yayını) dünyanın en büyük basımevini inşa eder. Klemperer, sıfatların önüne en ifadesi getirmeden de aynı anlamı yakalayacak sözcük seçimine de dikkat çeker. Dünya bu sözcüklerden biridir: Dünya Führer’i dinler, kazanılan her muharebe, dünya tarihinin en büyük muharebesidir.

LTI’nin en üstünlük sıfatına olan düşkünlüğünde lanetli olan, yalan olduğu apaçık belli olan haberlerin her gün ısrarla yazılı basında yayınlanmasının insanlar üzerinde bıraktığı etkide saklıdır. Kendi ifadesiyle, “kağıda basılı yalan, dört bir yandan nüfuz ettikçe, etrafımdakilerin pek azı, giderek iyice azı ondan kuşku duyup, en sonunda da artık kimse kuşku duymayınca, bir noktada beni de alt eder.” Klemperer’e göre ısrarla sürdürülen yalan habere dayalı propaganda, etkisini kaybetmez, aksine “ona karşı duran aklın yıkımıdır.” Yalan haberin kanıksandığı ve penguenlerin hayatımıza nüfuz ettiği bugünlerde Klemperer’in kitabı okunması gereken yapıtlar arasında yerini alıyor.

LTI: NASYONAL SOSYALİZMİN DİLİ, Viktor Klemperer, Çev.: Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 2013.

1 yorum:

  1. Bugünlerde Marcel Beyer'in Yarasalar isimli romanını okuyordum. Faşizmin sesler üzerinden nasıl inşa edildiğini anlatıyor. İktidardakiler romanın merkezinde. İnce ince, seslerle, sessizlikle, şiddetle örülen korkunç bir sosyallik. Çeviri Tanıl Bora'ya ait.
    Görkem Dağdelen

    YanıtlaSil