Cervantes Osmanlı Sarayında! (Merve TOKGÖZ)

La Gran Sultana, Cervantes’in Türkçeye Yüce Sultan adıyla çevrilmiş, komediyi ve ironiyi içerisinde barındıran tiyatro oyunudur. Oyun hem İstanbul’da geçmesi hem de Cervantes’in edebi dehasının bir ürünü olması hasebiyle oldukça önemliyken, eserin geç sayılabilecek bir tarihte (1995) Türkçeye çevrilmiş olması üzüntü verici. Bu üzüntüyü gideren gelişme ise, oyunun Devlet Tiyatroları’nda seyirci ile buluşmuş olmasıdır. Gerçi unutmadan hemen hatırlatmalı: 2010 yılında bu oyuna, Osmanlı’yı aşağıladığı gerekçesiyle Devlet Tiyatroları tarafından sansürleme girişiminde bulunulmuştu.

Tutsak Cervantes

Peki, Cervantes neden Osmanlı sarayını konu alan bir oyun yazmıştır? Kendisinin, Osmanlı ile ilgili bir oyun yazması tesadüfî değildir. Cervantes, Papa’nın Osmanlı’ya karşı haçlı seferi çağrısında bulunmasıyla İspanyol birliklerine gidip asker olarak yazılır. İnebahtı Deniz Savaşı’nda kolunu kaybeder. Savaşta yaralandıktan sonra İtalya’ya döner ve nekahet döneminden sonra birkaç deniz seferine daha katılır. Ne var ki kolu olmadığı için rütbesi bir türlü yükseltilmez ve Cervantes askerlikten çekilir. Böylece İtalya’dan İspanya’ya doğru harekete geçer ve içinde bulunduğu gemi Türk denizcileri tarafından ele geçirilir. Cervantes artık esir düşmüştür ve sonuç itibariyle beş yıllık tutsak hayatını Osmanlı’ya bağlı Cezayir’de geçirir. Osmanlı topraklarında geçirdiği bu beş yıl boyunca bir yanıyla tutsak hayatının zorluklarına karşı mücadele verir. Öte yandan da bu beş yıllık deneyim yazdığı eserler için kıymetli bir malzeme olmuştur.

Oyuna dönecek olursak; Yüce Sultan’da olaylar ekseriyetle Topkapı Sarayı’nda cereyan eder. Açılış sahnesi dışında, oyunda halkın esamesi pek okunmaz. Bu sahnede, yeniçeri eşliğinde Topkapı Sarayı’ndan Ayasofya’ya Cuma namazı kılmaya giden Osmanlı padişahını iki büklüm durup selamlayan ve bir yandan da fırsat bulabilirlerse dertlerini ifade etmeye çalışan bir halk görülür. Cervantes oyununu saray merkezli kurgulamıştır ve bu kurguda farklı millet ve dinden karakterlere de yer vermiştir. Padişahın âşık olduğu kadının İspanyol ve Hıristiyan olması, zaman zaman Yahudi karakterlerin görülmesi ya da Rum kılığına girmiş casusun oyunda yer alması buna örnek gösterilebilir.

“Hoşgörülü” Osmanlı

Yüce Sultan birbiri ile ilintili üç hikâyeden oluşur. Diğer ikisini sonuca bağlayan ve bu sebepten ötürü oyunun omurgasını oluşturan esas hikâye padişahın Catalina’ya olan büyük aşkıdır. Haremağası Rüstem onu yıllar boyu padişahtan saklamış ve korumuştur. Catalina bu sayede Hıristiyan öğretisinden ve İspanyol olmaktan kopmamış ve Türkleşmemiştir. Ne var ki diğer haremağası Mami’nin Rüstem’in sırrını padişaha ispiyonlaması ile genç kadın, padişahın huzuruna çıkarılır ve o an padişah güzel Catalina’ya âşık olur. O güzellik padişah için tanrısal bir mertebededir. Catalina’nın Türkleşmek istememesi ve Hıristiyanlığından taviz vermemesi dahi padişah için mühim değildir. İlginçtir ki padişah burada gösterdiği “hoşgörü”yü,  İran elçisine karşı pek göstermez. Barış sağlamak için gelen elçiyi, görüşmeler sırasında İspanya kralını övmesinden ötürü idam etmek ister paşalar ve fakat elçilik haklarından dolayı bu idam gerçekleşmez. Tüm bunlar yaşanırken padişah oldukça pasif durumdadır ve neredeyse hiç müdahil olmaz.

Cervantes’in oyunda “Osmanlı hoşgörüsünü” göklere çıkardığını söylemek yanlış olur. Zira diğer iki yan hikâyede de Cervantes köle ve cariyelere dikkat çeker. Oyunda her şeyi “hoşgören” bir saraydan çok, aldatılmaya ve kandırılmaya meyyal saray kurgulanmıştır. Söz konusu yan hikâyelerden birinde Madrigal isminde bir köle vardır ve yan hikâye bunun etrafında dönüp dolaşır. Ana hikâye açısından sonuç bağlamında hayati bir işleve sahip olmasa dahi Köle Madrigal ve şeyhülislam arasındaki diyaloglar dikkat çekicidir. Bir kölenin, bir din adamını anlattığı uyduruk hikâyelerle kandırıp üstüne korkutabiliyor olması oldukça gülünçtür. Köle Madrigal büyük günah sayılan zina suçundan böylece sıyrılabilmiştir. Cervantes şeyhülislama öyle bir rol biçmiştir ki dini gücü elinde bulunduran adam bu gücü hiçbir zaman kullanamamıştır; ne köleye cezasını verebilir ne de padişahın Müslüman ve Türk olmayan bir kadınla evlenmesine engel olabilir.
 
İspanyol Zaferi!

Clara ve Lamberto’nun aşklarının konu edildiği diğer yan hikâyede ise ana hikâyeye tutturuluş bakımından ilgi çekici bir son vardır. Clara sevdiği adam olan Lamberto’nun yanındayken Türkler tarafından kaçırılır ve sonunda cariye yapılıp saraya getirilir. Lamberto’nun da daha sonra aşkı için kadın kılığına girip cariye olduğunu görürüz. Haremdeki bu gizli birliktelik, padişahın hareminden Zelinda’yı  (Lamberto) beğenip erkek evlat vermesi için yanına çağırdığında ortaya çıkar. Kıyamet kopacak gibi olsa da kopmaz zira Lamberto tıpkı Köle Madrigal gibi bir hikâye uydurup hem hünkârı hem de şeyhülislamı kandırır. Küçüklüğünde kız iken erkeklerin kadınlardan daha güçlü olduğunu işitmesi üzerine cinsiyet değiştirmek istediğini ne var ki Hıristiyanlığın buna müsaade vermediğini, böylece Muhammed peygambere yalvarıp yakardığını, inatla dua ettiğini ve dualarının kabul edildiğini ve nihayetinde Muhammed peygamberin onu birdenbire erkeğe çevirdiğini şeyhülislam ve hünkâr karşısında aktaran Lamberto oldukça şanslıdır. Çünkü Köle Madrigal’in anlattığı uyduruk hikâyelere inanan bir şeyhülislamın buna inanmaması söz konusu olamaz. Sonuç olarak padişah da ikna olur. Catalina’nın padişahın ona verdiği her şeye hükmedebilme yetkisi sayesinde sevgililere bahşettiği özgürlük aynı zamanda siyasi bir kazanca da dönüşür. Lamberto, önce Catalina tarafından Sakız Adası’na paşa yapılır fakat padişahın isteği üzerine daha da stratejik bir ada olan Rodos’a paşa yapılır.

Oyunun sonunda Cervantes tüm İspanyol karakterleri kazanan ilan eder: Catalina, birisini paşa yapabilecek kudrete sahip olmuştur; Lamberto, sevgilisi Clara ile haremdeki gizli birlikteliklerinden ceza almak yerine siyasi otoritede yer edinir; Köle Madrigal idam cezası alacakken şeyhülislamı kandırmayı becerir ve oyunun sonunda İstanbul’dan kaçar; Catalina’yı arayan babası kızını bulur, köle olmaktan da kurtulur böylece. Ezcümle Cervantes Topkapı Sarayı’nda mutsuz hiçbir İspanyol bırakmamış, hepsini oyun sonunda bir şekilde mutlu etmiştir.

YÜCE SULTAN, Miguel de Cervantes Saavedra,  Çev.:Yıldız Ersoy Canpolat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.



0 yorum:

Yorum Gönder