Erich Fromm’un sevgi, özgürlük arayışı gibi insana ilişkin en temel konuları ele alan kitapları birçok dile çevrilmiştir. Aslında bunların halen güncelliğini korumasının ve ilgiyle okunmasının bir sebebi; çağın sorunlarını irdeleyişi ve bu sorunlara getirdiği çözüm önerileridir.
Fromm insanın tek istediği daha çok ve daha iyi şeyler tüketmek olan ebedi bir süt kuzusuna, tüketiciye, dönüştürüldüğünü ve ekonomik sistemin insanı, maddi bakımdan zenginleştirirken insani yönden yoksullaştırdığını dile getirir. Öte yandan, düşüncenin giderek duygudan ayrıldığına dikkat çekerek, bunu “İnsana benzeyen makineler ve makineye benzer insanlar yaratıyoruz” sözleriyle özetlemiştir. Gerçekleşen bu büyük tehlikeden ve bu süreçten endişeli olan Fromm, Say Yayınları arasında, 2014 yılında Nurdan Soysal’ın çevirisi olarak yayımlanan “İtaatsizlik Üzerine-Özgürlük Neden Otoriteye “Hayır” Demektir?”* kitabında; insanın kurtuluşunun ancak itaatsizlikte mümkün olabileceğini belirtmektedir. Ancak Fromm “İtaatsizlik Üzerine” sözlerini, çözüme yönelik ayrıntılı bir programdan çok, ilkelere ve hedeflere yönelik bir rehber olarak alınmasını öneriyor.
Dört ana başlıkta toplanan kitap, çarpıcı ve tetikleyici bir önerme ile okuru karşılıyor ve diyor ki; “Yüzyıllarca krallar, din adamları, derebeyler, sanayici patronları ve ebeveynler, itaatin bir erdem, itaatsizliğin ise bir ahlaksızlık olduğu üzerinde ısrar etmişlerdir, oysa insanlık tarihi bir itaatsizlik eylemiyle başlar”. İbrani ve Yunan mitlerinde Cennet Bahçesi’nde yaşayan Adem ve Havva, doğanın bir parçasıydılar, doğayla uyum içerisindeydiler, henüz sınırı aşmamışlardı. Doğanın içinde, ana rahmindeki cenin gibiydiler, insandılar ama aynı zamanda da henüz insan değillerdi. Bütün bunlar emre karşı geldiklerinde değişti. Bu başkaldırı hareketi, onları özgürleştirdi, toprak anayla bağlarını kopararak insan öncesi uyumdan kurtardı.
Kitabın tezi, insanın itaatsizlik eylemleriyle evrimleşmeye devam ettiğidir. Vicdan ve inançları adına, otoriteye hayır deme cesareti gösteren insanoğlunun sadece ruhsal açıdan değil, zihinsel gelişimi de itaatsizlik yeteneğine bağlı olmuştur. Bu, yeni düşünceleri susturmaya çalışan otoriteye ya da değişimin anlamsız olacağını direten köklü inançların otoritesine, itaatsizlikle sağlanmıştır. Benzer bir düşünceyi Halil Cibran da “Kum ve Köpük” isimli kitapta yer alan meselinde “Yalnız deliler ve dahiler insan tarafından yapılan yasalara aykırı davranırlar; onlar daha yakındır Tanrının yüreğine” diyerek işaret etmiştir.
Fromm’un kaygısı, itaatsizlik tarihin başlangıcını oluşturduysa itaatin de pekâlâ bunun sona ermesine sebep olabileceğidir. Burada insan türünün gelecekte kısa sürede uygarlığı ve hatta yeryüzündeki yaşamı yok etme imkan ve ihtimalinin altını çizmektedir.
Burada şunu belirtmemiz yerinde olur; neticede tüm itaatsizliklerin bir erdem her itaat de ahlaksızlık değildir. Fromm’un işaret ettiği, engelleme özgürlüğü olan insanın kendini kullandırtmamasıdır. Ayrıca, otoriteye hayır demenin zor olduğu da gerçektir. Birinci bölümün sonunda yazar; “Düzenin adamı, itaatsizlik yeteneğini kaybetmiştir, itaat ettiği gerçeğinin bile farkında değildir. Tarihte bu noktada, şüphe etme, eleştirme ve itaat etmeme yeteneği, insanlık için bir gelecek ile uygarlığın sonu arasında duran tek şey olabilir” sözleriyle, çağımızın temel sorununu ana hatlarıyla ortaya koymuştur.
İtaatsizlik Üzerine’nin, “Bırakın İnsan Galip Gelsin” sloganıyla sunulan üçüncü bölümde; Ortaçağ bitince, geleneksel düşüncenin yükünü azalttığı gibi coğrafi sınırların da kalktığı ancak tarihsel sürecin devamında dünyanın kapitalist ve komünist iki kampa ayrıldığı vurgulanmıştır. Devamında insanların bürokratik olarak yönetilmeleriyle demokratik sürecin sadece ve sadece bir törene dönüştüğüne işaret edilmiştir. Bölümde vurgulanan günümüzde politik kavramların manevi köklerini kaybettikleri(bir anlamda içlerinin boşaltıldığı) önemli bir saptamadır. Fromm bu noktada, tek bir seçeneğin olduğunu, onun da insanın tekrar makineleri denetim altına alması, üretimin amaç değil bir araç haline getirilmesinin gerektiğidir.
Fromm, özgürlük ve inisiyatifin bireye iade edildiği, sınıfsız bir toplum hedefinin sosyalizm ile mümkün olduğunu ancak sosyalizmin yerini almak istediği kapitalizme karşı yenildiği görüşündedir. Bunun sebebinin ise sosyalizm olmadığını vurgulamaktadır. Sosyalizmin sadece işçi sınıfının ekonomik gelişmesini amaçlayan bir hareket olduğu algısı ve diğer yandan da, demokrasinin sandığa indirgenmesi örneğinde olduğu gibi, sosyalizmin de en derin köklerini, barış, adalet ve kardeşliğe inancını kaybetmesi kapitalizme yenik düşmesinin sebebidir. Fromm’un buna ilişkin önerisi ise yine sosyalizmdir, ancak “demokratik hümanist sosyalizmdir”. Kitabın son bölümü “Hümanist Sosyalizme” ayrılmıştır ve bu görüşün temelini oluşturan ilkeler ana hatlarıyla tanıtılmaktadır. Fromm’un önerdiği, her bir bireyin tam gelişiminin, toplumun tamamının tam gelişiminin koşulu olduğu işbirliğidir. Hümanist sosyalizm, savaşa ve şiddete karşıdır ve insanlığın birleşmesi ve tüm insanların dayanışması inancından kaynaklanır. Türkçe metin, esasen tüm görüşleri içermemektedir. Özetle ve önemle, sosyalizmin sadece sosyo ekonomik ve politik bir program olmadığı, insani bir program olduğunu söylemektedir. Bu kitap, günümüze ve ülkemizin şu an içinde bulunduğu bastırılmış, kıstırılmış durumunu irdelemeye yönelik bir başvuru kitabı olarak okunabileceği gibi insana ilişkin taze bir umut olarak da okunabilir. Çünkü, Fromm’a göre sosyalizm radikal olmalıdır. Radikal olmaktan anlatılan ise köklerine inmek gerektiğidir. Fromm burada tek ve net bir adres vermiştir ve kök İnsan’dır.
İTAATSİZLİK ÜZERİNE, Erich Fromm, Çeviri: Nurdan Soysal, Say Yayınları, 2014
0 yorum:
Yorum Gönder