Yaşam Ve Ölüm Arasında Bir Durak: Tezer Özlü (Başak BAYSALLI)

Bir yazarı anlayabilmek ve onun iç dünyasına ulaşabilmek; tüm eserlerini okumak, yazdıkları üzerine düşünmek, söylediklerini yorumlamak ve tüm bunlardan bir anlam çıkarmakla mümkündür ancak. Tezer Özlü’nün dünyasına açılan kapıyı aralamak için de onun kaleminden dökülenleri bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. Yazmak, yaşamaktır onun için. Tüm eserlerinde yaşam, ölüm, varoluş, yalnızlık, korku, kaçış, delilik, isyan, iç huzursuzluk, çatışma, iç ve dış sınırlar, çocukluk, aile, savaş ve yol açtığı yıkım, bu yıkımın insan psikolojisindeki etkileri gibi bireysel temalara yoğunlaşmasının nedeni, bu konuların yaşamının temel meselesi olmasıdır. Yazdıklarını yüreğinde hisseden, yaşamının merkezine koyan bir yazardır Tezer Özlü.

Çeşitli dergilerde yayımlanan öyküleri 1978 yılında Eski Bahçe adıyla bir araya getirilir. Ölümünden bir yıl sonra, 1987’de tüm öyküleri Eski Bahçe-Eski Sevgi adlı kitapta toplanır. Bu kitapta yer alan öyküler, yazarın kendi yaşamından belirgin izler taşır. Tezer Özlü, özellikle çocukluk yıllarını yansıttığı öykülerinde, aile/baba ve okul/öğretmen disipliniyle uygulanan baskıların bir insanı nasıl etkilediğini, bu durumun baskı toplumunun oluşumunda büyük bir rol oynadığını incelikli, lirik, sözünü sakınmayan, sarsıcı bir anlatımla dile getirir. Öykülerinin merkezine yerleşen baskı; tutsaklık, yabancılaşma, kimsesizlik, sınırsız bir yalnızlık ve çıkmaza düşme durumuyla ele alınır. Bu özellikleriyle “Türk edebiyatının lirik, gamlı ve nostaljik prensesi” olarak nitelenen Tezer Özlü için Leylâ Erbil de bu konuda şunları dile getirir: “İlk öykülerinde başlayan yalnızlık, ihtiyarlık, intihar ve ölüm izlekleri ya da korku onu yaşamının sonuna kadar kovalamıştır."(1)

Öykülerin klasik öykü kalıplarının dışında olması (farklı biçim denemeleri, kısalı uzunlu dizeler, dikey yazılar, büyük harflerin ve noktalama işaretlerinin kullanılmaması), belirsiz zaman kullanımı, mekânın öykü kişilerinin psikolojisini yansıtmak için bir araç olarak metne yerleştirilmesi, imgeli ve kapalı bir anlatımın tercih edilmesi öykülerin farklı okumalara açık olmasını sağlar.

Kısa anların peşine düşen yazarın öyküleri onun yaşamından hareketle değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında dikkat çeken “Dönüş” ve “Eski Bahçe”, anlatıcının düş dünyasıyla şekillenen, aynı temaların ele alındığı, ortak kişilerin ve imgelerin kullanıldığı bir bütün olarak okunabilecek öykülerdir. “Dönüş”, anlatıcının çocukluk yıllarına dönüşünü ve bu yıllara ait düşlerini konu alır. Karakter, yaşanmış bir sevginin ardından geriye dönüşlerle hatırlar geçmişi. Anlatıcının düş dünyasında, geçmişte yaşadığı kasaba belirir.  Benzer imgelere Çocukluğun Soğuk Geceleri adlı romanının “Ev” başlıklı ilk bölümünde de rastlanır: “Şimdi taşrada değiliz. Geniş tahta evler arasındaki meyve bahçeleri sessiz kasabalarda kaldı. Ve sessiz kasabalar da 50’li yıllarda. Eriyen karlar altında açan sarı, mor çiğdemler topladığımız Esentepe’nin yüksek çamları soyut bir çocukluk düşü. İnce bacaklarımla aydınlık yaz günlerinde yokuşu koşuyorum… Serin esintisine doğru dalgaların…” (2)  “Eski Bahçe” adlı öyküde de anlatıcı, çocukluk dönemini ve bu dönemde yaşadığı kasabayı düşünürken bir taraftan da büyük kentte, şimdiki zaman içindedir.

Tezer Özlü’nün kendi yaşamından izler taşıyan bir diğer eseri, Çocukluğun Soğuk Geceleri’dir. Roman, kişinin çocukluğunu, yaşam boyu karşılaştığı baskıları, bu baskılara karşı direnişini, toplumla uyuşmazlıklarını, topluma ve kendine yabancılaşmasını, başkaları tarafından ötekileştirilmesini ve kendi varoluşunu keşfetmesini anlatır. Özlü, bu roman üzerine şunları söyler: “Bu kitapta bir şoku anlatmak istedim. On bir yaşındaki, bir Türk küçük burjuva ailesinin çocuğunun, 20 yaşına dek okumak için gönderildiği İstanbul kentindeki çeşitli yabancı okullardan biri olan Avusturya okulunda karşılaştığı Batı kültür ve eğitiminin yarattığı şoku.”  (3) Otobiyografik roman olarak kabul edilen Çocukluğun Soğuk Geceleri için Füsun Akatlı ise şu saptamalarda bulunur: “Yalnızlığın çıldırtıcı boyutlarını, çıldırmanın ve ona bağlı koşulların (klinikler, çevrenin kuntluğu) dehşetini, cinselliğin sevgi ve dostlukla bütünleştiği, yalnızlığa karşı silah olduğu, o silahın tutukluk yaptığı ya da hedefi vurduğu durumları son derece temiz ve yalın bir biçimde, alabildiğine açık ve yürekli bir tutumla anlatıyor.” (4)

Tezer Özlü’nün 1983 yılında Auf den Spuren eines Selbsmords (Bir İntiharun İzinde) adıyla Almanca yazdığı eser, 1984 yılında yazar tarafından Türkçeye Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla çevrilir. Bu anlatı/roman (kitabın türüyle ilgili farklı görüşler vardır), kişinin Berlin’den Santo Stefano Belbo’ya uzanan yolculuğunu konu alır. Karakter; Franz Kafka, Italo Svevo ve Cesare Pavese’nin yaşadığı ve öldüğü topraklara gider. Bu yolculuk sırasında edindiği izlenimler ölüm, yaşam, hiçlik ve varoluş üzerine düşündükleriyle birleşir. İmge ve çağrışımlar kullanarak ve bu yazarların metinlerine göndermelerde bulunarak izlenimlerini aktarır. Metinde beliren yolculuk, yalnızca ele alınan yazarların yaşamına değil, aynı zamanda Tezer Özlü’nün ve okurun iç dünyasına bir yolculuktur. Kafka, Svevo ve Pavese’nin yazdıklarının bugüne uzandığı düşünüldüğünde, çıkılan bu yolculuk yaşamın ucuna değil, ta kendisinedir. Okur ve yazar, yıllar önce yazılan ve sınırların ötesine ulaşan bu üç yazarın söyledikleriyle bütünleşir ve yaşamın tam ortasında durur. 

Tezer Özlü, diğer eserlerine tematik açıdan bağlantılı bir de senaryo yazmıştır. Almanca yazılan ve özgün adı Das Zeitlose Leben olan bu kitap, Sezer Duru tarafından Türkçeye Zaman Dışı Yaşam adıyla çevrilmiştir. Bu metin, Yaşamın Ucuna Yolculuk’un senaryolaştırılmış şeklidir bir bakıma. Bu kez, yalnızca Pavese’nin yaşadığı yerlere yapılan bir yolculuk söz konusudur. Zaman Dışı Yaşam’da Tezer Özlü’nün kendi metinlerine ve Pavese’nin eserlerine göndermeler yer alır. Bu göndermeler ve senaryonun bazı bölümleri Yaşamın Ucuna Yolculuk başta olmak üzere Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Eski Bahçe-Eski Sevgi’deki öykülerle bağlantılıdır. Bu da Özlü’nün eserlerini bir bütün olarak ele almak gerektiğini vurgulayan bir durumdur.

Yazarın bazı anı ve notlarından oluşan, ölümünden sonra “Kalanlar” adıyla yayımlanan kitaba yazdığı önsözde Ferit Edgü, ondan “kalanlar”ı değerlendirirken şunları söyler: “İç içe geçen yaşamlar vardır. El-örgüleri gibi. Bu örülen giysi sırtınızda da olabilir, karşınızdaki bir insanın sırtında da. Renk renk motifler. Ya da düz. Hangi motif nerde başlıyor, nerde bitiyor çıkaramadığınız. Ama bir yerinden çekip koparmaya bakın. Örgü sökülür, eğer sararsanız adına ÇİLE denen bir yumağı oluşturur.”  (5) Tezer Özlü’nün özyaşamöyküsü olarak nitelenebilecek şu satırları ise onun yolculuğunu özetler: “Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevremi, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım… Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım… Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığımı sandım… Kırk yaşındayım. Bugün gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum… Kendimi öldürmeye çalışıyorum… Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım… Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı.” (6)

Ve Tezer Özlü’nün iç dünyasına aralanan başka bir kapı: Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar. Leylâ Erbil’in kitabın önsözünde söylediği gibi “mektuplar insanın bir başka yüzünü açığa çıkararak, edebiyat dünyasına daha sıcak bir tat sunar.”  (7) Kitapta önsözün ardında yer alan ve yine Leylâ Erbil tarafından hazırlanan “Benim Gözümle Tezer Özlü” adlı bölüm, okurun zihnini bu mektuplara hazırlar niteliktedir. Yazarın yaşama bakışını, sevgisini, öfkesini, eleştirel tutumunu dile getiren bu mektuplar, Leylâ Erbil’le olan dostluğunu da ortaya koyar.

Ve bugün, ölümünün ardından ona dair bir kitap daha selamlıyor okuru: Yeryüzüne Dayanabilmek İçin. Tezer Özlü’nün yurt dışındayken Türkiye’deki dergilerde yayımlanan bu yazıları; dünya edebiyatı, sinema ve tiyatroyla ilgili. Edebiyatın dışındaki alanlara dair yazılarında ve farklı isimlerle yaptığı röportajlarda mesafeli bir tavır göze çarpıyor. Daha çok nesnel değerlendirmelere, bilgiye, farklı türlerdeki sanat eserlerine dair yorumlara yer veren bu yazılar edebiyatın içinden geçen bir duyarlılıktan uzaktır. Söz, edebiyata ve yazmaya geldiğinde bu durum değişir. Yazı ve edebiyat, özellikle de Kafka için dile getirdiklerinde içten bir anlatım dikkat çeker. Onun iç dünyasına açılan bu cümlelerde Özlü, yazmanın ne olduğuna odaklanır: “… kanımca yazmak coşku, hafif melankoli, taşkınlık gibi psikolojik bir semptomdur. İnsan yazarlık hastalığını -az da yazsa- sürekli olarak içinde taşır. Ben, bu hastalığa ancak dayanamayacak hale gelince, neredeyse psikoza girecek duruma geldiğimde yazabilen bir hastayım.”  (8)

Ve kitabın daha ilk sayfalarında “Neden yazılır?” sorusuna verdiği yanıt onun tüm eserlerini anlamlandırır niteliktedir: “Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum.”  (9)

Yaşadığı ve yazdığı yüzyılı aşarak bugünü yakalayabilen bir yazarın herhangi bir kanıta ihtiyacı yoktur. Yazdıklarından başka… Tezer Özlü de onlardan biridir. Onun sözcükleri yaşamla birleşir. O, yazdıklarında kendi gerçeğini okuruna sunmak isteyen, yaşamakla yazmak arasındaki sınıra karşı koyan bir yazardır. Geniş zaman dilimlerinin yerine kısacık “an”lara yönelmesi, erken ölümünün habercisidir bir bakıma. Ardında bıraktıkları ise herhangi bir çağda, yaşamın tam ortasında yeni anlamlar kazanarak yaşayacaktır.      

(1) Tezer Özlü’ye Armağan (Haz: Sezer Duru), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997
(2) Özlü, Tezer. Çocukluğun Soğuk Geceler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008.
(3) Özlü, Tezer. “Çocukluğun Soğuk Geceleri Üzerine Söylemek İstediklerim”, Tezer Özlü’ye Armağan (Haz: Sezer Duru), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997, s.145-146.
(4) Akatlı, Füsun, “Acıdan Acıya Yol Vardır”, Tezer Özlü’ye Armağan (Haz: Sezer Duru), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997, s.43-46.
(5) Özlü, Tezer. Kalanlar (Ferit Edgü-Önsöz), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000.
(6) Özlü, Tezer. Kalanlar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000. 
(7) Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar, Hazırlayan: Leylâ Erbil, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006.
(8) Özlü, Tezer. Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2014.
(9) A.g.e.
 




                 

0 yorum:

Yorum Gönder