20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan Bertrand Russell (1872-1970) filozof ve politikacı kimliklerinin yanı sıra aktivist yönüyle hafızalarda yer edinmiş bir aydın. Birinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren kararlı bir anti-militarist ve anti-emperyalist tutumunu, Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlanmaya ve Vietnam Savaşı’na muhalefeti ile sürdüren Russell, en çok kendi ismiyle anılan Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi/Russell Mahkemesi ile tanınmaktadır.
Kendisini aklın inançların önünde yer alması gerektiğine inanan bir rasyonalist olarak tanımlayan Russell’ın bu çerçevede kaleme aldığı metinler ve yaptığı konuşmalardan oluşan Sorgulayan Denemeler isimli eseri ilk kez 1928’de yayımlanırken; Türkçe çevirisi ise 90’ların ortalarında TÜBİTAK Yayınları tarafından okurla buluşturulmuştu. Uzun bir zaman sonra bu kitap, bugünlerde Say Yayınları’nın Modern Düşünce Dizisi’nin bir parçası olarak raflardaki yerini aldı.
Sorgulayan Denemeler, eski tabirle ismi ile müsemma bir eser. Bilimden rasyonaliteye, inanç kavramından iyilik-kötülük çatışmasına ve özgürlük-otorite çelişkisine uzanan geniş bir yelpazede verili durumun yeniden mercek altına alındığı bu kitapta Russell’ın özellikle özgür düşünce, ifade hürriyetinin önündeki engeller konusunda söyledikleri bugünlerde bir kez daha okunmaya ve üzerinde düşünülmeye değer.
Russell, “İngiltere’de küfür yasalarına göre Hıristiyan dinine inançsızlığı dile getirmek yasalara aykırıdır” ve “Amerika’da hiç kimse anarşiye karşı olduğunu kesin bir biçimde beyan etmedikçe ülkeye giremez” vb. cümlelerle 1920’lerin Batı dünyasındaki fikir ve ifade özgürlüğünün halini gözler önüne seriyor. Düşünce hürriyetinin ancak buna karşı olan yasal düzenlemelerin ortadan kaldırılması ile hayat bulabileceğinin vurgulandığı satırlarda memleket okurunun aklına yakın geçmişte yaşanan 141, 142, 163 ve 301 mağduriyetleri geliyor.
Milli eğitim ve propaganda bahsinde ise Russell, ulus devletlerin birer “makbul yurttaş” yetiştirme aracı olarak gördüğü eğitim anlayışını ustalıkla eleştiriyor. Batı dünyasından ve uzak doğudan verdiği döneme ait örneklerle milli eğitimin ulusu yücelten, ötekini ise düşman/kötü olarak konumlandıran resmi anlayışına muhalefetini seslendiriyor. İmanlı bir rasyonalist olarak sorgu sual etmeksizin kabullenmeyi, aklı devreden çıkarmayı reddeden Russell, bu manada resmi tarih öğretimini de, milliyetçilik anlayışını da bu kapsamda değerlendiriyor. Zira milliyetçilik, yazara göre, en açık ifadesiyle “kuşku götürür konularda ateşli inanç sahibi olmanın uç örneğidir”.
Russell’ın üzerinde önemle durduğu ve okurda zamanımıza dair çağrışımlar uyandıran bir diğer konu ise liyakat meselesi. İstihdam söz konusu olduğunda tek ölçüt olarak ehliyet sahibi olmanın göz önünde bulundurulması gerektiğine inanan yazar, bunun yaygın bir şekilde ihmalinin pek çok toplumsal sorunun ardında yatan neden olduğuna işaret ediyor. Bu hususta verdiği örnekle de deyim yerindeyse on ikiden vuruyor: “1920’lerin Amerika’sında Rockefeller aleyhinde fikir beyan eden bir profesörün Amerikan üniversitelerinde iş bulabilmesi imkânsızdır”. Bu cümledeki birkaç kelimeyi değiştirerek günümüze ve ülkemize uyarlamak gayet mümkün, öyle değil mi?
İnançlı bir savaş karşıtı olan Russell’ın bu konudaki ifadelerine de bir cümle ile olsa değinmemek olmaz. Ülkesi İngiltere’de halktan toplanan vergilerin bir kısmı eğitim ve sağlığa ayrılırken, hatırı sayılır bir bölümünün gelmiş ve gelecek savaşlar için ödeneklere, silahlanmaya ayrılmasından şikâyet eden yazar şu ifadeleriyle bir kez daha memleket okurunu aktüel çağrışımlarla baş başa bırakıyor: “Benzersiz bir polis örgütümüz var; bunun bir bölümü suçu ortaya çıkarmak, bir bölümü ise yeni ve yapıcı siyasi fikirleri olan kişileri hapse atmak için kullanılıyor”.
Russell’ın 1920’lerin dünyasından içinde bulunduğumuz zamana dair birçok paralelliğin kurulabilecek metinleri farklı konuları ele alsa da bir şekilde ortak bir nokta üzerinde yoğunlaşıyor: Bağımsız aklın, objektif muhakemenin sürekli devrede olduğu, kesin inançların her daim sorgulamaya tabi tutulduğu, hakikati aramanın sonsuzluğunun bilincinde olunan farklı bir düşünce sistematiği. Russell bu bağlamda Sokrates’e atfedilen “sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez” ifadesini 20. yüzyılda benzer bir içerikle yeniden üretiyor.
Türkçe’de “Aylaklığa Övgü”, “Evlilik ve Ahlak” ve “Mutlu Olma Sanatı” gibi kitaplarıyla bilinen Bertrand Russell’ın Sorgulayan Denemeler’i geçmişten bugüne dünyaya, tekelci-saldırgan kapitalizm ve güç ilişkileri bağlamında müesses nizama dair kafa yoranlar için ciddi bir kaynak niteliğinde.
0 yorum:
Yorum Gönder