Osmanlı’da Saklı Kanat Sesleri: Deli Gücük (Yiğit KOCAGÖZ)

Türkiye’de çizgiroman hep sevildi. Asla anaakım olamadı, asla geniş kitlelerin saygısını kazanamadı ama her dönem takipçisi oldu, muhtaç olduğu sevgiyi gördü. Tamam, sevildi sevilmesine ama mevzu Türkiye’de çizgiroman üretimi olunca hep bir boyunlar büküldü, sesler titrer oldu. Güçlü bireysel çalışmalar elbette ki çıktı, çıkıyor. Ama “Türkiye Çizgiromancılığı” hala yıllarını vermiş ustaların bile kolaylıkla tanımlayabilecekleri bir alan değil.

Ülkemizde çizgiroman üretimi sadece maddi zorluklarla uğraşmıyor. Üretilen eserlerin temalarından tutun anlatım tekniklerine kadar her noktada bir “olmamışlık” söz konusu. Bu durumun sorumluluğunu yazar/çizerlerin üzerine yıkmak ise büyük adaletsizlik olur. Bugün bile büyük çabalarla ve hevesle yayınlanan onlarca fanzini, harcanan yüzlerce litre mürekkebi bir anda silmek olur mu? Asıl sorun, Türkiye’de çizgi hikayeciliğin büyük oranda ihtiyaç duyduğu fantezi ve bilimkurgu algısının (yazar çizer yayıncı ve okur olarak) hepimizde eksik oluşu. Tür hikayeciliği (ister sinemada, ister edebiyatta olsun) gelişememiş bir toplumun çocuklarıyız. Tarihsel gelişimi tür hikayeciliği üzerinden vuku bulmuş bir sanattır çizgiroman, Türkiye’deki ayağı ise bundan yoksun yetişiyor. Bu sebeple üretimimiz çoğunlukla taklide dayalı kalıyor. Ya denenen hikayeler Avrupa/Amerikan örneklerin vasat kopyaları oluyor ya da çizimler özgünlüğü fersah fersah ıskalıyor. Başarısız denemeler en fazla oryantalist sonuçlara ulaşabiliyorlar. Yerli bir üretim olmasa da Türkiye’yi konu alan “The Janissary” bu açıdan ders çıkarılması gereken bir olay idi. DC’nin 2004 yılında bastığı tek sayılık JLA Annual Janissary özel sayısı, bilinçsiz oryantalizmin nasıl büyük facialara kapı açtığının en net kanıtı olarak tarih sayfalarında yerini çoktan aldı.

Türkiye’de fantezi de bilimkurgu da otantik olmaya çabalarken oryantal olma tehlikesi içinde. Bu iplerin çok şeffaf olduğu oyunun zorluğu malum, ama işin üstesinden gelebilen eserler de yok değil. Levent Cantek (Aziz Tuna C.) ve ekibinin sekiz senedir hayat verdikleri Deli Gücük, bu çok nadide örneklerden. 19. Yüzyılda Osmanlı topraklarında geçen karanlık hikayeleri bize anlatan Deli Gücük sadece Türkiye çizgiromanı için değil yerli fantastik edebiyat için de önemli adımlar atıyor.

Deli Gücük, 2005 yılında Tam Macera dergisinde ilk macerasına atılan bir Osmanlı seyyahı. 19 yüzyılın başında doğduğu tahmin edilen seyyahın kökenini bilen yok. Kargalar şahının kendisini kutsadığını da diyen var, yedi karganın taşıdığı kara saçlı bir bebek olarak Anadolu köylüleri tarafından bulunduğu da. Deli Gücük, doğa üstü güçleri ile kah Hicaz’da demiryollarında haydutlarla savaşıyor, kah Selanik ormanlarında mezarlarından kaçmış ölüleri kovalıyor. Adaletsizliği cezalandırmak temel varoluş amacı, öyle ki kendi vicdanı bile gün geliyor ete kemiğe bürünüp Deli Gücük ile hesaplaşmaya kalkıyor. Seyyah’ın gezdiği Osmanlı toprağı ise alabildiğine karanlık bir çağda. Cinler, periler, Doğu mitosunun binbir yaratığı bir yana; gaddar köy ağaları, hançeri kanlı eşkiyalar, irili ufaklı pek çok ordu ve dökülen oluk oluk kan Deli Gücük’ün diyarında rutinin parçası olmuş vaziyette. Çizgiromanı okurken bir imparatorluğun çöküşünün en karanlık zamanlarını Deli Gücük’ün sırtından hiç inmeyen bir karga misali sessizce izliyoruz her sayfada.

Doğu coğrafyasında geçen karanlık hikaye yazmak kolay iş değil. Köklü bir sözlü hikayecilik geleneğine sahip olmamız, konu tür hikayeciliğine geldiğinde ne yazık ki çok bir önem taşımıyor. Materyale sahip olmak ile onu işleyip doğru formata sokmak ayrı olaylar sonuçta. Bu sebeple Deli Gücük ve Osmanlı taşrası hikayelerine ilk bakışta bir önyargı duymamak elde değil. Ne var ki Cantek ve diğer yazarlar, şu ana kadar hazırladıkları antolojilerde dönemin dokusunu taşımak için büyük bir emek sarfetmişler. Okurun Deli Gücük’ün evrenine girerken bir miktar zorluk çekmesi göze alınmış ve hikayeler olabildiğince dönemin Türkçesi ile yazılmaya çalışılmış. Okur gözüyle, deneyimlenen ilk birkaç Deli Gücük hikayesinin ardından bu eski Türkçe üslup cazibesini hissettirmeyi başarıyor.Ancak Deli Gücük’ü oryantal bir güzelleme olmaktan koruyan asıl önemli hamlesi (antoloji albümler olması sayesinde) Geç Osmanlı Dönemi taşrasında irili ufaklı pek çok hikaye ve mekanı bize sunması. Hikayelerin önemli bir kısmında Deli Gücük odak karakter bile değil. Civardaki halkın yaşam mücadelesi, yaşadıkları ilişkiler, Arabistanlı Lawrence gibi gerçek tarihi figürlere ya da dönemin önemli tarihi olaylara yer verilmesi ve abartılardan itinayla uzak durulması çok nadide bir harmoni yaratmayı başarmış. Bir yanda feodalitenin hayatta kalma çırpınışları, öte yandan emperyal güçlerin etkisinin her geçen gün daha da hissedildiği bir dönemden bahsediyoruz. Osmanlı’da yerel güç ağlarının darmadağın olduğu, herkesin kendi kanununu koyduğu bu yıllar, bugün bile sağlıklı bir şekilde analiz edilememiş geç karanlık çağlarımız. Deli Gücük, gerçeği ne kadar yansıtır bilinmez ama bize o dönem için fazlasıyla inandırıcı bir taşra tablosu çizdiğini söyleyebiliriz.

Deli Gücük serilerinin çizgiromancılığımıza katkıları sadece hikaye bazlı da değil. Albümlerin farklı yazar ve çizerlerin eserlerinden oluşan antolojiler olarak çıkması, Türkiye çizgiromancılığında çok da karşılaştığımız bir durum sayılmaz. Deli Gücük antolojilerinin hikaye ve görsellik açısından uyumlu bir bütün oluşturduğunu söylenebilir. Bu tarz antoloji çalışmaları özellikle korku çizgiromancılığı için hayati öneme sahipler ve Deli Gücük serisi bu işi dünya standartlarına uygun kotarmış, hakkını vermemiz lazım.

Her ne kadar Levent Cantek sekiz senede istedikleri kadar yol alamamaktan yakınsa da bugün Deli Gücük üç çizgi antolojiden ve Murat Başekim’in yazdığı bir hikaye kitabından oluşan, kendi külliyatına sahip bir kahraman. Üçüncü albümü (Zifirname) 2013 Mart’ının başlarında yayınlanan Deli Gücük’ü grafik romanlarda ya da belki farklı mecralarda (sinema, televizyon vb) görüp görmeyeceğimizi ise zaman belirleyecek. Hak ettiği ilgiyi toplayabilirse bu gizemli Osmanlı seyyahı Türkiye popüler kültüründe uzun zamandır hissedilen önemli bir boşluğu doldurabilir nitelikte. Vaktinizi ayırmak için sakın şüpheye düşmeyin, Deli Gücük’e ihtiyaç duyduğu şansı tanıyın. Size kazandıracağı pek çok şey olacaktır.

Deli Gücük: Zifirname, Kolektif, Flaneur Yayınevi

 

0 yorum:

Yorum Gönder