Bergson’dan Bir Saygı Duruşu (Barışcan DEMİR)

Bilindiği gibi Aristoteles’in Poietika’sı aslında biri tragedyayı, diğeriyse komedyayı incelemeye adanmış olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktaydı. Aristoteles’in komedyayı ve onun etkilerini işlediği düşünülen Poietika’nın bahsi geçen bu ikinci bölümü, onun külliyatının Ortaçağı sağ olarak atlatamamış kısımlarındandır. Bergson’un Gülme isimli eserini, tarihsel bir kopukluğu onarmak için girişilmiş bir saygı duruşu olarak okumalıyız. Sanki o, Aristoteles’in Ortaçağ geçmişinden koparılan kısmını bir yirminci yüzyıl parodisi ile örerek yeniden var etmekte, geleceğe taşımaktadır. Peki, bir çağ neden bir metni tarihten silmek ister? Hangi metnin varlığı bütün bir çağı korkutabilir? İşte bu kitapta Bergson’un ulaşmaya çalıştığı cevaplar bu sorulara dairdir.

Tekinsiz Gülünç

Her yapı gibi ortaçağın da kendi bünyesinde barındırmak istemediği şey, kendi sürekliliğine zarar verebilecek olan her tür sapkınlıktır. Komedyayı tarih sayfasından silmeye çalıştığına göre de, komedyanın içinde barınan bir tür sapkınlığın farkına varmış olmalıdır. Bergson kitabına, tam da komedyadaki bu sapkınlığın neliği üzerine düşünerek başlamaktadır. Ona göre gülünç olan yalnızca insana özgüdür: Örneğin bir manzara güzel veya görkemli olabilir fakat asla gülünç olamaz. Bir hayvana gülünebilir belki, fakat bu onda insani bir şey yakalandığındandır. Bununla paralel olarak gülme de yine insana özgü olandır, fakat gülmenin gülünç olandan farkı, onun yankılanmaya ihtiyaç duymasıdır. Gülünç olanın doğası kendi başına, yalnız ve yalıtılmış olmayı gerektirirken; gülmenin yalnız ve yalıtılmış halde gülünç olandan keyif alması mümkün değildir. Bergson’un sözleriyle “Gülme her zaman bir topluluğun gülmesidir.” Topluluk, bir kabul yapısıdır: Mevcut gerçekliğin ve tâbi olunan sürekliliğin kabulü yapıyı oluştururken, kabul edilmiş bu gerçekliği ve sürekliliği baltalayan her mekanik katılık, kabule tâbi olan biri için daima gülünç olarak adlandırılacaktır. Bir toplum için, Hobbes’un önerdiği gibi, önceden belirlenmiş alelade bir mutabakat yeterli değildir. Toplumun mutabakat sonrasında istediği şey, sürekliliği olan bir karşılıklı uyumun sonuna kadar korunmasıdır. Örneğin toplum için yalnızca hayatta kalmamız yeterli değildir, o aynı zamanda bizden “iyi” yaşamamızı da bekler ki, bu noktada aksi olan her durum sürekliliğe tâbi olan tarafından gülünç olarak adlandırılacaktır. Gülünç karakter toplum için bir tekinsizdir, çünkü o “toplumun eksenini oluşturan müşterek merkezden uzaklaşmak ve son noktada bir acayipliğe varmak eğiliminde olan bir faaliyetin muhtemel emaresidir.”

Gülmenin Dizgini
 
Toplumun tâbi olduğu gerçekliği ve sürekliliği sarsmanın emarelerini gösteren gülünç olana toplum somut bir ceza ile müdahale edemez, çünkü gülünç olan da onun sürekliliğine somut bir şekilde saldırmamaktadır Bergson’a göre. Toplumun bu konuda yapabildiği tek şey “gülme”dir. Gülme, yarattığı korkuyla acayiplikleri ve sıradışılıkları bastırır. Gülünç, başkalarıyla ilişki kurmaya aldırış etmeyen dalgın kişiyken, gülme onun bu dalgınlığını ıslah etmek, onu rüyasından uyandırmak için vardır. Bergson’un “Toplum içinde şekillenmiş her küçük topluluk böylece, belli belirsiz bir içgüdüyle, başka yerde edinilmiş ve değiştirilmesi gereken alışkanlıkların katılığını yontma ve ıslah etme usulleri icat eder… Gülmenin işlevi bu olmalıdır. Konu olan kişiyi daima bir parça küçük düşüren gülme hakikaten bir tür toplumsal hizaya sokma biçimidir.” sözleri, toplumsal aklın disipline etme art niyetini ya da bir kitle silahı olarak gülmenin doğasını deşifre etmektedir. İşte Ortaçağı korkutan şey de gülünç olanın ve gülmenin bu yönleriyle deşifre olmasıdır Bergson’a göre.

Mizahın İzleği
 
Komedyanın iki ana unsuru olan gülüncü ve gülmeyi üstteki gibi bir ikilikle, yani tekinsiz ve ıslah ile açıklar Bergson. Oluşturduğu bu ikiliği temele koyarak, Aristoteles’in Poietika’da kendi çağının tragedya yazarları üzerinden yaptığına benzer bir şekilde; yazınsal tarihi katetmektedir. Cervantes’ten Molière’e, Pascal’dan Mark Twain’e nicelerinin metinlerini didikleyen bu çalışma, güldürünün yasaları, gülünç olanın sahip olması gereken özellikler, hayal gücünün mantığının saf aklın mantığından farkları, tiyatro okuru ile tiyatro oyuncusu arasındaki farklar ve başka birçok konuya açıklamalar getirmektedir.
 
Gülme’de, hem Ortaçağın neden korktuğunun cevabını hem eksikliği tiyatro kuram bölümlerinde çokça hissedilen komedya üzerine nadir bulunur türden bir incelemeyi hem de sanat felsefesi için olmazsa olmaz basamaklardan birini bulabilirsiniz. Bu sözlerin ardından bize, metni oldukça başarılı bir şekilde Türkçeye aktarmış olan Devrim Çetinkasap’tan, Bergson’un geçmişe sıkışıp kalmış diğer kitaplarını da M.E.B. baskılarından kurtarıp geleceğe taşımasını dilemekten başka bir şey kalmıyor.

GÜLME, Henri Bergson, Çev. Devrim Çetinkasap, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder