Phaidros’ta Eros ve Delilik (Barışcan DEMİR)

Felsefe tarihindeki birçok söylemin paradigması olan Phaidros sonunda Helence aslından Türkçeye çevrildi. Derrida’nın, yazı mefhumunun sabit bir anlamının olamayacağı ve her okumanın aslında yeni bir yazma edimi oluşu üzerinden yürüttüğü nev’i şahsına münhasır okumasıyla tekrar gündeme getirdiği diyalog, hem içinde barınan farklı tartışmalar hem de retoriğin yazıda beliren en güzel örneklerinden biri olmasıyla Platon’un en çok ilgi çeken metinlerinden biri olmuştur. Kitabı değerlendirmeden önce not düşelim: Daha önce de Symposion’u Türkçeye çevirmiş olan Birdal Akar’ı, çeviriye düştüğü dipnotlarda yakaladığı kelime oyunlarından tutun, diyaloğun eski M.E.B. çevirisinde karşılaşamadığımız erotik üslubu Türkçeye rahatça aktarmış olmasına kadar birçok gülümseten sebepten ötürü, tebrik etmeliyiz.

Eros’un çöküşü ve yücelişi
   
Phaidros üç ana söylevden oluşur. Bunlardan ilk ikisi Lysias’ın ve Sokrates’in aşkı kötüleyen söylevleridir. Sokrates’e göre ölçülülük, en iyiye yönelen düşüncenin akıl yoluyla yakaladığı üstünlüğüdür (237e). Aşkın kötülenmesinin nedeni de, aşık olan kimsenin “ölçüsüz” davranacağından dolayı güvenilemez bir kimseye dönüşecek oluşundan kaynaklanmaktadır. Üçüncü söylev ise yine Sokrates’e aittir, fakat onun ilk söylevinin tam zıttını; yani aşkın görünmesi zor yüceliğini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Phaidros’ta Sokrates’i kendi düşüncesinden caymaya iten şey gizemli bir “iç ses”tir. Bu “iç ses” onu, biraz önce verdiği söylevde aşkı kötülerken, farkında olmadan Eros’u da kötülediğine ikna eder. Sokrates’in, onu uyaran iç sesi aracılığıyla girişeceği yeni söylevi neredeyse bütün bir Ortaçağ felsefesine fikir babalığı yapmış olan Plotinos ve Augustinusçu düşünceyi doğuran fikri ortaya atacaktır: Tanrısal Aşk fikrini. Sokrates’e göre Eros tanrısal bir varlıktır ve bir tanrısal varlık asla kötü olamaz. Buna rağmen Sokrates biraz önce verdiği söylevde aşkı kötüleyebiliyorsa, bu kaçınılmaz olarak insanın düşüncesinden kaynaklanan bir hatadır. Augustinus’un İtiraflar’da daha detaylı bir şekilde işlediği bu düşünce “insan aklı” ile “tanrısal Akıl” arasındaki uçuruma işaret etmektedir. Tanrısal akıl ise tanrısal bir varlık olan Eros’un yüceltilişini zorunlu kılmaktadır.

Delilikten ölçülülüğe
   
Sokrates’in ilk söylevinde kötülenen aşk, aşığın ölçüsüzlüğünden, diğer bir deyişle onun deliliğinden kaynaklanmaktadır. Bu noktada, iç ses tarafından hata yapmakta olduğu yönünde uyarılan Sokrates’in, deliliği övmenin bir yolunu bulmaktan başka şansı kalmamıştır. Bu nedenle delilik, akıl hastalığından kaynaklanan delilik ve tanrılardan gelen delilik olarak ikiye ayrılır. Tanrılardan gelen delilik ise dörde ayrılır ve dördüncü delilik Eros’tan gelme aşktan doğan delilik olarak işaretlenir. Sokrates’e göre insan, gerçek ölçülülüğe yalnızca deliliğin bu dördüncü türünde ulaşabilir. Bu fikrini desteklemek için, önce Anaxagoras’tan ödünç alınan haliyle devinimsiz devindirici üzerinden girişilen bir ilke tartışması yürütür. Bu tartışma daha sonra Aristoteles’in Metafizik’inde bir ontoloji tartışmasına dönüştürülerek yeniden ele alınacağı gibi, aynı zamanda Plotinos’un İlk Varlık’tan Madde’ye doğru taşan teolojik hiyerarşisinde de kullanılacaktır. İlk Varlık tanrısal olandır ve Madde ise tanrısal olana en uzakta durandır. Phaidros’ta ele alınan insan, daha çok Plotinos teolojisini andıran bir şekilde, madde ve ruhun birleşimi olarak ele alınır ve maddeden ilk varlığa doğru yükseldikçe (ondan pay aldıkça) iyi’leşen ve alçaldıkça kötü’leşen bir varolan olarak incelenir. Buna göre ruhun bedensel olandan aldığı pay ne ölçüde artarsa, ruh İlk Varlık’tan o ölçüde uzaklaşacak, dünyevi olan maddenin peşinde koşma hazzıyla aşağıya çekilecektir. Ruhun, maddenin ağırlığından kurtulup tekrar kanatlanmasının tek yolu ise güzel, bilge, iyi ve bu türden şeylerle beslenmesidir. Diyaloğun bu noktasında yürütülen tartışma, Phaidon diyaloğunda daha detaylı halde işlenmiş olan ruhun ölümsüzlüğü ve yeniden bedenlenişi fikrinin yeni bir savunusunu yapmaktadır. Ruh, yalnızca bedeninden yani maddi zorunluluğundan tam olarak kurtulduğunda, en üst nokta olan tanrısalların katına kadar yükselip, orada gerçek ölçülülüğün ve adaletin seyrine koyulacaktır. Ne yazık ki ruh İlk Varlık’tan farklı bir tür olduğu için, onun katına ulaşıp seyre dalma etkinliğine koyulmuş olsa bile sonunda elbet yorulacak ve tekrar maddeye yaklaşmak zorunda kalacaktır. Sokrates’e göre, tanrısal olanların katından, farklı tür olmanın verdiği ağırlıkla yine maddesel olan bir bedene dönmek zorunda kalan ruhun, yeni yaşamında da yine kendini İlk Varlık’a yakınlaştıracak iyi şeylerin peşinde olması gerekir, fakat herkes bu gerekliliği yerine getirme zorunluluğunu anımsamamaktadır. Sokrates’e göre, yaşamında bu türden şeylerin peşinde olanlar yalnızca filozoflardır, çünkü onlar henüz yeniden maddesel olana dönmeden önce İlk Varlık’ın katında daldığı seyir sırasında aşina olduğu ölçülülüğü ve adaleti bu bedenlenmelerinde de anımsayanlardır ve anımsadıkları için de yaşamda bunların peşine düşmüş olanlardır. Fakat peşine düşülen bu tip şeyler, maddesel olandan daha çok pay alan kimselere çılgınca gözükmektedir; dolayısıyla aşk’ın aşık olandan dolayı bir tür delilik olarak adlandırılmasının nedeni, aslında filozofların, diğerlerine yabancı gelen İlk Varlık’tan pay almış şeylerin peşinde koşmalarıdır.
   
Phaidros, hem Ortaçağ felsefesi için paradigma özelliği taşıyan bu tip çıkarımları barındırdığından dolayı hem de taşıdığı bu özellik dolayısıyla Nietzsche’nin Tragedyanın Doğuşu’nda nitelediği haliyle, Platon’un “uydurulmuş bir öte dünya miti”ni nasıl yarattığının ve bu yaratısını nasıl savunduğunun doğrudan takip edilebileceği en açık diyaloglarından biri olması dolayısıyla soykütüksel okumalar için eşsiz bir kitaptır.

PHAIDROS, Platon, Çev. Birdal Akar, BilgeSu Yayınları, 2014.

0 yorum:

Yorum Gönder