Paris Komünü’nde Yerel Yönetim (Ernest Belfort BAX)

18 Mart, Paris Komünü'nün sene-i devriyesi. Ernest Belfort Bax'ın 2011 tarihli "The Paris Commune" kitabının Komün'ün yerel yönetim pratiğine ilişkin bölümünü hem bu tarihsel özyönetim deneyimine selam yollamak hem de bugün yerel yönetim üzerine düşünürken tarihsel deneyimlerden hala öğrenmemiz gereken şeyler olduğu inancıyla yayınlıyoruz.

Paris Komünü “yerel yönetim” olarak kendisini dokuz komisyon ya da delegasyon şeklinde örgütlemişti. Bu birimler, erzak departmanı, belediye hizmetleri departmanı, mali departman, savaş departmanı, kamu güvenliği departmanı, adalet departmanı, dış işleri departmanı, eğitim departmanı ve emek departmanıydı.
Erzak departmanı, Thiers rejiminin erzak taşıyan trenlerin Paris’e gitmesini engellemeye başladığı ve Paris’i Alman ve Versay orduları arasında bir tür tarafsız bölge olarak tutmanın mümkün olduğu Nisan ayı sonuna kadar çok fazla zorlukla karşılaşmadı. Zaten şehirde de gerektiği takdirde uzun bir kuşatma altında bile kendisine yetecek kadar erzak bulunuyordu. Belediye hizmetleri departmanı, postane, telgrafhane, darphane, matbaa, hastaneler gibi kurumların genel denetiminden ve buralarda çalışan kişilerden sorumluydu. Postanenin sorumluluğu Theisz adlı bir işçideydi. Bütün çalışanların maaşı derhal yükseltildi ve çalışma saatleri azaltıldı. Komün’ün kurulmasının ardından bütün üst düzey yöneticiler kaçtı ve bütün kurumların, dolayısıyla Komün’ün yönetimi işçilerin eline geçti.
Darphanenin sorumluluğunu ise deneyimli işçi Camelinat yüklendi ve para ve posta pullarının basımında tarihe geçecek işler başardı. Hastaneler ise eski tüfek devrimci Treilhard eliyle yeniden örgütlendi ve altyapısı güçlendirildi. Mali departman, katip ve muhasebeci Jourde’nin yönetimindeydi. Bu komisyonda ayrıca enerjik bir ajitatör işçi olan Varlin de vardı ve Ulusal Muhafızlar ve savaş giderleri de dahil bütün kurumların ödemelerinden sorumluydu. Bütün departmanlar işçiler tarafından yönetiliyordu ve herkes işçi maaşı alıyordu.
Başında Causeret’nin bulunduğu savaş departmanı, en kötü yönetiliyor gibi görünen departmandı. Buradaki herkesin savaşa ilişkin farklı fikirleri vardı ve topların nasıl kullanılacağına ilişkin şiddetli tartışmalar nedeniyle pek çok sıkıntı yaşanacaktı. Yanlış mühimmatlar dağıtıldı, önemli görevler boş kaldı ve komiserlikler başarısız biçimde örgütlendi. Barikatların kurulmasında da stratejik plan eksikliği nedeniyle hatalar yapıldı. En büyük sıkıntı ise departmanların görev tanımlarının muğlaklığının, yetki aşımına ve karışıklıklara neden olmasıydı. Bu durum özellikle savaş ve kamu güvenliği (polis) departmanları arasında geçerliydi.

Kamu güvenliği departmanı, ateşli genç devrimci Raoul Rigault’nun idaresindeydi. Rigault deneyimsizdi ve bu türden bir görev için uygun değildi. Daha fenası, Rigault’nun yanında oldukça uçarı ve yangına körükle giden gençlerin bulunmasıydı. Birkaç yargısız infaz yapıldı ve bazı gazeteciler birkaç saatliğine de olsa gözaltına alındılar. Yine de Komün, bu departman üzerinden Komün’e karşı savaşanların eşleri ve ailelerine karşı asla ayrımcılık yapmadı ve “Komün’ün bütün yoksullara ve kimsesizlere verecek ekmeği var” sloganı hayata geçirildi.    
Kamu güvenliği departmanıyla adalet departmanı işbirliği içinde çalışıyordu. Bir gaz dükkanında saklı olduğu düşünülen silahlar aranırken dükkanın kasasına el konması vakasında, ilgili komisyon üyesi derhal görevinden azledildi. Para, 22 Ocak’ta Hotel de Ville’in yakılması emrini vermesi nedeniyle tutuklanan Gustave Chaudrey’nin üzerinden çıkacaktı. Adalet departmanı, tutuklama ya da gözaltı kararı verilmeden önce çok titiz bir soruşturma yürütülmesini sağlıyordu. Adalet departmanının bu konudaki titizliği, daha sonra, kamu güvenliği departmanıyla gerilime yol açacak ve Raoul Rigault istifası edecekti. Burada Rigault’nun bütün eksikleri yanında asla zalim bir uygulamaya imza atmamış olduğunu not düşelim. 

Dış işleri departmanı, esas olarak, çok uzun yıllardır ihmal edilen taşraya hizmet götürebilmek, diğer yandan da Versay’daki gerici rejimin, yalan ve propagandayla yapmaya çalıştığı etkiyi kırabilmek adına kurulmuştu. Ancak 18 Mart’ı izleyen günlerdeki hareketler Versay tarafından ezilince, Paris dışında çok az ajitasyon yapabilecekti. Departman, belli yerlere temsilciler yolladıysa da, burada meçhul Parislileri tanıyan yoktu. Komün’ün yegane şansı, büyük taşra kentlerinde silahlı halkı örgütlemek yoluyla Versay rejimine karşı bir denge ve oyalama durumunu ortaya çıkarmaktı ancak harekete dönük inanılmaz bir ilgisizlikle karşı karşıya kalmışlardı. Yine de söylemek gerekir ki, departmana ayrılan 100.000 franklık bütçe, bütün bunları başarmak için oldukça yetersiz bir bütçeydi.      

Eğitim departmanı, okullarda dini tedrisatı ve sembolleri kesinlikle yasaklamakla birlikte, yeni tedrisat dönük olarak hazırlık aşamasından ileriye geçemedi. Komün'ün ilk ve orta öğretim için bir şema hazırlamış olduğu tahmin ediliyor ancak buna ilişkin geriye herhangi bir iz kalmış değil. Elise Réclus ile Benoit Gastineau, Ulusal Kütüphane'yi harika şekilde idare ettiler; Ressam Gustave Courbet ise bir sanatçılar komitesiyle birlikte müzeler ve resim galerilerinden sorumluydu. Paris semt yönetimlerinin bir kısmı ise eğitim departmanından daha aktifti. Bunlardan biri, kendi başına inisiyatif alarak çocuklar için ücretsiz giyecek ve beslenme hizmeti veriyordu. Bir diğeri ise yaptığı harika deklarasyonda, Devrimci Komün okulunda çocuklara, insanları sevmeyi, adaleti sevmeyi ve kendilerini geliştirmeyi, ancak bunu bireysel gelişim olarak değil, "bütün insanların çıkarına olacak şekilde" gerçekleştirmeyi öğretme göreviyle mükellef olduğunu açıklıyordu. Aynı zamanda öğretmenler ise "fiziksel, ahlaki ve entelektüel olgulardan hareketle deneysel ve bilimsel yöntemi" hayata geçiren bir eğitim tarifi yapıyorlardı.  

En fazla çalışan ve 18 Mart devrimiyle vücut bulan sosyalist ilkelerin ruhuna en fazla üfleyen departman, kesinlikle, Avusturyalı yoldaş Leo Frankel başkanlığındaki "Emek ve Mübadele" delegasyonuydu. Bu departman, emek koşulları ve işverenler ile işçiler arasındaki mevcut her türden iş ilişkisi ile ilgili bilgileri derleyip toplamak üzere sistematik biçimde işe koyulacaktı. Departman aynı zamanda gümrük vergilerinin gözden geçirilmesi ve mali sistemin dönüştürülmesiyle de görevliydi. Departmanın yayınladığı rapor, Komün Devrimi'nin "istihdam dışı kalmış işçilere her türlü destek garantisi veren bir toplumsal örgütlülüğün" hızla kurulması iradesinden hareketle rehin eşyaların yoksullara dağıtılması ve bütün tefecilik ve rehin faaliyetlerinin yasaklanmasını öneriyordu. Komün, işçileri sermayenin sömüründen kurtaracağını ilan etmişti. 
Emek departmanı ayrıca fırıncılar için gece mesaisinin yasaklanmasını ve işçilere verilen para cezalarının ve maaş kesme cezalarının yasadışı olduğunu ilan edecekti. Komün, kullanılmayan fabrika ve atölyelere el konulmasına ve kooperatif temelinde işletilmek üzere işçi sendikalarına devredilmesine hükmetti. Bu hüküm her ne kadar kısmen detaylandırılmışsa da, tarihte ilk defa kapitalist sınıfın üretim araçlarına işçi sınıf tarafından el konulmasının ilanı oldu ve bu nedenle de yeni bir çığır açtı. Ne yazık ki koşullar bunun hayata geçmesine izin vermeyecekti.

Peki, Komün süresinde Paris nasıl bir şehir görünümündeydi? Sakin, barışçıl ve dahası neredeyse hiç suçun işlenmediği bir şehir. Bu son olgu konusunda dost düşman hemfikirdir. Komün'e en ufak bir sempati duymayan orta sınıf İngilizler bile, Devrim idaresinde geçen iki ay boyunca Paris'teki güvenli hal ve düzene istemeyerek şahit olmuşlardı. O meşum "düzen"in olduğu zamanlarda, saldırı, fahişelik ve gasp vaka-i adiyeden sayılırken, Komün zamanında şehrin bir ucundan diğerine, gece ya da gündüz, en ufak bir tacizle karşılaşmaksızın dolaşabilirdiniz. Versay rejiminin yayın organları, her gün Parislilerin katledilmeleri için çağrı yaparken, devrimci yayınlarda ise kana susamış tek bir sözcük duymak bile imkansızdı. Artık Hıristiyan ibadetinin bir tür saçmalığa çevrildiği, kimsenin inanmadığı ve halkı cahil ve itaatkar kılmanın bir aracından başka bir şey olmayan kiliseler kapatıldı; artık İsa'nın değil Devrimci Sosyalizm'in sözlerini yayan hatiplerin konuştuğu kızıl bayraklı kürsülerin bulunduğu kamusal salonlara çevrildi. İçeride ise ilahiler değil devrimci marşlar çınlıyordu. Kral ve imparatorun edepsiz ve fiyakacı ahlaksızlık yuvası, bundan böyle halka bedava konserler sunan bir kültür merkeziydi. İşte Komün'ün yerel yönetimi bu şekildeydi!

Çeviri: Soner TORLAK

THE PARIS COMMUNE, Ernest Belfort Bax, 1894. 


0 yorum:

Yorum Gönder