Özgürlüğün Hikayesi (Zeynep Ceren EREN)

Ben Kimsenin Oğlu Değilim. Ben Kendi Başına Bir Çocuğum. Kendi Kendimin Sahibiyim.

Böyle diyor Fedor Amca, niye tek başına olduğunu soran Postacı Peçkin’e. Çünkü Postacı Peçkin tedirgin, sürekli sorup duruyor: bir oğlan çocuğu nasıl olur da tek başına yaşar? Kedi Miço, Köpek Topaç’la köy yerinde bir evi nasıl paylaşır? Nasıl olur da başında ona ne yapacağını ama daha çok ne yapamayacağını söyleyen büyükleri olmaz? “Kendi kendinin sahibi bir çocuk” olur mu hiç?

Ama oluyor işte! Bizim Fedor Amca, amcalığına bakmayın, daha altı yaşında. Sıkılmış biraz anne babasından, dört duvar apartman dairesinin yalnızlığından, hijyenik ev hayatından. Ne de olsa çocukluk bazen en büyük hapishane. Kedi Miço’yu da evden atmasını isteyince annesi artık kendi yolunu çizmesi gerektiğine karar veriyor. Ne yapalım, hayvanları çok seviyor Fedor Amca. Annesiyse hiç sevmiyor. Zaten işten yorgun argın geliyor, oturup bir televizyon izleyecek zamanı zor buluyor, bir de hayvanların pisliğini mi temizlesin? O vakit, yollara düşmenin vakti geldi! Arkasında bir veda mektubu bırakarak evden kaçan Fedor Amca, Kedi Miço’yu da yanına alıp bir otobüse atlıyor ve şehri terk ediyor. Yaşasın evden kaçan çocuklar!

Bazen her şey nasıl da güzel olur, çıtır çıtır gevrek gibi yolunda gider hayat. Otobüs Fedor Amca’yı güzel bir köye götürür, köyde evler zaten boştur, Miço fırınlı, Topaç kulübeli, Fedor Amca’ysa geniş pencereli, aydınlık bir ev ister. Nihayetinde hepsinin içine sinen bir tanesine yerleşirler. Herkesin sözünün eşitçe duyulduğu, ihtiyacının dikkate alındığı evler de oluyormuş demek ki. Köy ne rahat, her taraf orman, her taraf börtü böcek. Yemek derdi de yok, bahçede her şey ekili, patatesler, lahanalar… İşte gene de bir parça paraya ihtiyaç var, peki ne yapmalı? Elbette bir define bulmalı! Topaç merak ediyor Fedor Amca’nın neden şehirde define aramadığını: Fedor Amca’nın cevabı “yola” bulandığımız şu günlerde size de manidar gelmiyor mu? “Kimse şehirde define aramaz. Şehirde yeri kazamazsın ki, her yer asfalt.” Ne biçim yerlerde yaşıyoruz sahi, define aramak için kazacak bir toprağımız bile yok!

Defineyi de eskiden haydutların yaşadığı mağaranın önünü kazıp bulunca hiçbir dert kalmaz geriye. Artık herkesin istediğini yapabileceği kadar zengindirler. Önce inek Dilber gelir eve, kedi istemiştir Dilber’i, şöyle gönlünce süt içmek için. Fedor Amca benzin yerine yemekle çalışan bir traktör ister traktör fabrikasında çalışan mucit mühendisten, böylece traktör Obur da katılır onlara. Mis gibi börek kokusu gelen evlerin önünde de durmasa şu Obur, traktörlerin hası. Sonunda çareyi sosisi oltaya takıp Obur’un önünde sallamakta bulurlar. Obur’dan sonra eve bir başkası yerleşir, küçük bir karga yavrusu. Hasta bulur onu Fedor Amca, bakıp iyileştirir, sonra da gitmez kargacık. Böylece çoğalıp dururlar evde, sevdikleri, mutlu bir hayatın içinde.

Kışın soğuğunu ise son buluş “ev güneşi” ile çözerler. Zira Fedor Amca ormandaki akağaçların odun için kesilmesine müsaade etmemiştir. Ama ah bu ev güneşi! Hasta eder Fedor Amca’yı, Miço’nun eli ayağına dolaşır. İşte tam da bu noktada yetişir Fedor Amca’nın anne babası, verdikleri kayıp ilanına cevap veren Postacı Peçkin’in sayesinde bulmuşlardır sonunda oğullarını. Anne baba Fedor gittiğinden beri çok değişmiştir, o kadar çok boş zamanları vardır ki artık, hem canları televizyon izlemek de istememektedir. Hatalarını anlamışlardır, oğullarını alıp başka bir hayata dönerler.

İşte yılların Fedor Amca’sının hikâyesi. Bir çocuğun kendi kendine sahipliğinin, tekliğinin, özgürlüğünün hikâyesi. Hiyerarşileri, dengeleri ters yüz eden hikâyesi. Hala bize bir şeyler söylüyor. Ağaçların ellerimizden kayıp gittiği şu günlerde Fedor Amca’yı düşünüyorum da, niye bu zalimlik, bu vahşilik, bu kin sorusuna bir cevap daha buluyorum. Hadi biliyoruz küçükken hiç sevilmemişler, peki ama güzel kitaplar da mı okumamışlar? Hayır işte, okumamışlar.

0 yorum:

Yorum Gönder