Ölümü Sorgulayan Bir Polisiye (Serap ÇAKIR)

“Günün birinde bir adam yol ortasında öldürüldü.” Mükemmel Katilin Peşinde’nin başlangıç cümlesi bu. İnsanı hemen hikâyenin içine çeken cinsten. Neden öldürüldü, kimdi, nerede öldürüldü ve kim öldürdü onu? Meraklandıran ve size yol göstermesini istediğiniz satırlara uzanan o kilit cümlelerden.

Ve bu cümlenin hemen ardından gelen diğerleri, neredeyse noktasız, virgüllerle birbirine bağlanıyor. Az nokta ve çokça virgül. Sanki yazar, nokta koyarsa bir son da koyacakmışçasına hikâyesine, akışkanlığı hiç bozmak istemeden kurgunun derinliklerine almaya çalışıyor okuyucuyu. İstediği romanda olan efsunlanmanın okuyucuya da olması belki. Elinden bırakmadan sonlansın ve bir cinayet romanının tüm failleri ortaya çıksın istiyorsun. Hele de mükemmel olanı…

Gerçekten de bir adam yolun ortasında tarihi belirsiz bir zaman diliminde, mekânı belirsiz bir yerde öldürüldü. Vücudunun çeşitli bölgelerine beş kurşun isabet etmişti. Katilini kısa sürede yakaladılar ve cinayeti soruşturması için müfettişi görevlendirdiler. Senelerin birikimi ve yorgunluğuyla devraldı görevini uzman müfettiş. Aklına gelen ilk soru da tıpkı herkesin aklına ilk gelen soruyla aynı oldu. Neden? Bir insan bir başkasını hangi gerekçeyle öldürmüş olabilir ve yeni katil Meksel bu cinayeti neden işledi? Satırlar arasında ilerledikçe, Meksel’in kutsal kitaptan verdiği örneklerle müfettişe cevap verdiğini ve aslında büyük olasılıkla öldürdüğü insanı hiç ama hiç tanımadığını anlıyorsunuz. Bu durum okuyucu olarak sizin canınızı daha da sıkıyor. Hiç tanımadığın birini hangi akla hizmet ve kimden emir alarak öldürdün ki? Bu soru müfettişin de aklını epeyce karıştırıyor ve onu tarihin ilk cinayetine kadar götürüyor. Habil ve Kabil kardeşlerin arasında geçen ve Allah’ın Kabil’i cezalandırmasıyla sonuçlanan.

Mükemmel Katilin Peşinde ilerliyoruz. İlk cinayet Meksel’le ve ikincisi tarihin ilk cinayeti Kabil’le gerçekleşiyor. Sonra bir otobüs şöförü olan Yemli’yle tanışıyoruz. Onun cinayeti ise katliam şeklinde. Zil zurna direksiyon başına geçtiği otobüsü İstanbul’dan Bingöl’e götürecek ama öyle olmuyor. Kazada bir kişi hariç yolcuların tümüyle birlikte tam 42 kişi ölüyor. Büyük cinayet! Bu haberi gazetede okuyan müfettiş, içindeki kurtlarla birlikte şöför Yemli’nin karısına uğruyor, sorup soruşturmak ve bu cinayet, intihar ve katliam gibi kazanın nedenlerini anlamaya çalışmak için. Ama Yemli’nin evinde birbiriyle aslında hiç konuşmayan ve kocasını her sefere çıkışında aldatan bir kadının izlerinden başka bir şey bulamıyor. Demek mükemmel katil Yemli de değil! 

Varlık ve yokluk arasında


Belli ki ölüm, neden sorusunu beraberinde getiriyor. Oysa bir doğum neden değil, şükür ve teşekkürle karşılanıyor. Varlık ve ölümün birbirinden ayrılmaz olduğu bilgisi unutularak ve sürekli varlıkla ödüllendirilip yoklukla sınanarak yaşadığını düşünüyor insan. Var olduğunda bunun sınırlı ve yoklukla tamamlanacak bir süreç olduğunu bilmezden gelerek. Bir taraftan da ölümün kendisi için kaçınılmaz olduğunu alttan alta duyumsayarak ve bunun korkusunu içinde hissederek yaşamaya devam ediyor. Elinde bulundurduklarını kaybetmeme, yaşama asılma ve hep var olmaya çalışması… Garip! Oysa hepsi eninde sonunda elinden gidecek, bedeni bile. Müfettiş bunun farkında ama yine de içinde küçük bir çocuğun isyanını taşıyor. Dünya iyisi babası çok kötü bir hastalığın pençesinde acı günlerden geçerek ölünce ve annesi bu yokluğa daha fazla katlanamayıp kendi varlığını ortadan kaldırmayı seçince dünyası onlarla birlikte kararıyor. “Her ölü arkasında yaşayan ölüler bırakıyor.” Neden? Bunlar neden bizim başımıza geldi? Mükemmel katili bulursa ona önce bu soruyu soracak.

Bir katil melek olabilir mi?

Mükemmel katilden hemen önce karşısına gazeteci Melek Karar çıkıyor. Ellili yaşlarını süren müfettişi önce gençliği ve sonra geçmişiyle büyülüyor kadın. Her ne kadar içindeki ses ondan uzak durmasını söylese de kapıldığı cazibe müfettişi yaşamında olmak istemediği ve belki de asla var olmayı istemeyeceği noktalara götürüyor. Şiddet ve kötülük kimde, ne kadar ve neden var? Ne zaman ortaya çıkar ve nasıl bastırılmış, uykudaki sinsi bir yılan gibi bekleyip karşısındakini sokar? Kafası bunlarla meşgulken ona şiddetin, öfkenin, kötülüğün ne olduğunu ve aslında ne olmadığını bir ana oğul hikâyesi anlatır. Bir anne bile isteye oğlunu morfinle öldürmüştür ve içinde hiçbir pişmanlık duymaz. İfadesini dinleyenler de kadının katil mi yoksa bir melek mi olduğuna karar veremezler. Katil olup melek mi şeytan mı olduğuna karar verilemeyen bir karakter daha çıkar ortaya. Baba katili Misil ve kız kardeşi Leyl’in hikâyesi. Sekiz kardeşin yedincisi olarak dünyaya gelen ve evden ayrıldığı güne kadar baba şiddetini vücudunda hisseden Misil, İstanbul’da barmen olarak başka bir yaşamın içine dalmıştır ama içinde bir katili barındırmaktadır. Müfettiş onunla sohbet ederken, kötülük, cinayet, ölüm gibi kavramların haklı ve haksız kavramlarını sorgular. Mükemmel katil babasını öldüren bir oğul olabilir mi?

Ahmet Erözenci,  ölümün insana neler anlattığının peşine düşüyor ve gerek dini, gerek mitolojik ve gerekse modern sorgulamalarla felsefik bir açıdan ölüm anına yaklaşıyor. Akıcı anlatımı, hiç düşmeyen temposuyla sıkı bir cinayet romanı olmasının yanı sıra, aynı zamanda varlık ve ölümü sorgulayan kurgusuyla da okuyucuyu kendine çekmeyi başarıyor. Bedensel ölümle birlikte, yaşarken ölmek, geride kalanların sancısı, ölüme alışmak ve onu kabullenmek üzerine de kafa yoran yazar, kavramı neredeyse her yönüyle ele almış diyebiliriz. Kutsal kitapların cinayet ve ölüm üzerine söyledikleri, mitolojinin ölüme ve cinayete bakış açısı, klasik ve modern yazar/şairlerin aynı konulardaki düşüncelerinden örneklerin de gayet başarılı şekilde romanın içinde yer aldığını da belirtmek gerek. Yazının başında söylediğim gibi noktadan çok virgülün hâkim olduğu ve bitmekten çok devam hissi uyandıran Mükemmel Katilin Peşinde, yaşam ve ölümün iç içeliğini çarpıcı karakterler etrafında okuyucuya sunuyor. 

Daha önce, Sadece Bir Gece İstiyorum, Ve Yalanlar Ve Sessizlik, Bir Kaçıştır Yaşamak, Mut İçin Bir Öykü romanlarını kaleme alan yazar Ahmet Erözenci, son romanıyla önceki eserlerinin çok ötesinde bir yetkinliğe ulaşmış. Dilerseniz romanın içinde geçen ve düşmanın başına dilenmez iki dizeyle Yahya Kemal’e selam göndererek bu ölüm faslını kapatalım. 

Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi
                Yahya Kemal





MÜKEMMEL KATİLİN PEŞİNDE, N. Ahmet Erözenci, Ayrıntı Yayınları, 2015.

0 yorum:

Yorum Gönder