"Hayatiyet boğucu buyrukları aşar. Ferman padişahın, parklar bizimdir." (Tarık Günersel ile Söyleşi: İsmail BİÇER)

Tarık Günersel, şiirimizin çok yönlü ve özgün isimlerinden biri. Şiire ‘poetik’ pencereden bakanlar, onun şiirini ‘denyesel şiir’ olarak adlandırsa da, şiire ‘biçim’ açısından getirdiği yenilik tam da şiirin ruhuna uygun bir durum. Günersel’in şiirleri başkasının şiirleriyle asla benzerlik göstermiyor. Şiirlerindeki bu farklılığın temellerinde sinema, tiyatro, müzik, çeviri ve öykü yazarlığının kuşkusuz büyük izleri bulunuyor. “Dünya Uygarlığı Projesi Bildirgesi”ni hazırlayarak, ciddi aktivist kimliğini de gösteren Günersel’le, seçilmiş şiirlerinden oluşan yeni kitabı “Gezi”de buluştuk.

Yeni kitabınız “Gezi”, seçilmiş şiirlerinizden oluşuyor. Bu şiirler arasında bulunan “Diktetör”, Gezi Parkı eylemlerini dile getiren çarpıcı dizelere sahip. PEN Türkiye Derneği Başkanı kimliğinizle, aynı zamanda şair-yazar kimliğinizle, Gezi Parkı sürecini yakından (hatta içinden) yaşadığınızı, bu konuda birçok bildiriye imza attığınızı biliyorum. Buradan hareketle; Gezi Parkı eylemleri neyi gösterdi?

Hayatiyet boğucu buyrukları aşar. Ferman padişahın, parklar bizimdir.

Sadece ülkemizde yaratılan edebiyat, sanat ve toplumsal gelişmeleri değil; dünyadaki gelişmeleri de yakından izleyen/yaşayan aydınlarımızdan birisiniz. Kitapta yer alan birçok şiiriniz de bunun göstergesi. Dış dünyadan bakıldığında, Türkiye’deki toplumsal-siyasal yapı nasıl görünüyor?

Türkiye’de karmaşık süreçleriyle ilginç bir toplum var, siyaset kalıplarını çatırdatan.

“Gezi” şiirlerinize bakıldığında, özelikle ‘biçim’ ve ‘anlatım’ açısından, şiirinizin belirgin özelliklerini/farklılıklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Bu yanıyla, şiirde hâlâ anlaşılamadığınıza inanıyor musunuz?

Mümkün olduğu kadar yalın yazdığım kanısındayım. Einstein’ın şu sözünü severim: “Bir formül mümkün olduğu kadar basit olmalı, ama daha basit değil.”

Edebiyatın ve sanatın birçok türlerinde ürünler veren bir özelliğiniz var. Şüphesiz bunun şiiriniz üzerinde artıları var. Peki dezavantajları var mı?

Varsa bile “avantajlar” avantajlıdır, sanırım.

Tarık Günersel’in penceresinden, bugünün Türk şiiri nasıl görünüyor?

Her zamanki gibi çoğul, karmaşık. Her zaman pek çok imza olur, dönemsel ünler belirir, sonra her on yıldan geriye birkaç şair kalır. Kaçının dünya tarihinde iz bırakacağı genellikle kırk yıl sonra belli olur. On bin yıl sonraya ise her yüzyıldan birkaç isim kalır, en çok. Yüz bin yıl sonra, her binyıldan ve tüm dünyadan bir-iki şair kalır, kanımca. İnsanlık kalırsa.

Diktetör

Şaşacak ne var?
Destanı çapı kadar.
Taksim Meydan Muharebesi!
Karanfile biber gazı,
kimyasallı su, şiddet…
Maşallah.
Pek sever hiddeti.
Zafer dediği şey
aslında mağlubiyeti.
“Destan” yazdırdı. Dikte etti.
Ölümler, göz çıkarmalar,
çivili sopalar, dövmeler,
hapisler, sansürler, tehditler…
Diktetör. “Diktatör” bu demek zaten.
Dikte eden.
Diren, Gezi Parkı! Teröre rağmen!
Diren, barışçı diriliş! Yaşama sevinci!
Diren, doğum sancısıyla demokrasi devrimi!
“Diktatör” terimi ciddi kaçar.
Ona da yazdıranlar var.
Diktetör. Aklı kör.
Unutulmaz. Maşalarıyla.
Canımı sıkamam adıyla.
Hatip ama kabil-i hitap değil.
Başmüfteri. Kanan, kandıran.
Israrla yalan. Kan.
Kendi dürüyor defteri.
Destan var, ortada. Gençlerin,
halkın yazdığı destan.
O ise kahraman değil,
zulmüyle destana yol açan.
(Tarık Günersel)

Tarık Günersel, “Gezi” (Seçilmiş Şiirler), Artshop Yayıncılık, 2013.

0 yorum:

Yorum Gönder