Gülten Akın'dan Yeni Dizeler (Başak BAYSALLI)

Gülten Akın’ın “Beni Sorarsan” adlı şiir kitabı ekim ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. İlk kitabını 1956 yılında yayımlayan Gülten Akın, şiirin beslendiği geleneği kendi duygu ve düşünce dünyasında yeniden şekillendirerek bugüne taşıyan şairlerden biri. 1950’li yıllarda yazmaya başladığı şiirleriyle İkinci Yeni’nin şiir anlayışına yakın duran, ancak 1970’li yıllardan itibaren toplumcu duyarlılığı yansıtan şiirleriyle dikkat çeken, bireysellikten toplumsallığa uzanan bir şairdir.

Bugün de onun şiirlerinde bireysel duygularla toplumsal düşünceler birbirini bütünleyerek, birbirinin içinde eriyerek yer alır. “Beni Sorarsan”ın önsözü de “Ağır, çok ağır bir dünya” sözleriyle başlar ve yine aynı ifadeyle son bulur. Önsözde yer alan “Gazetelerden, televizyondan kan damlıyor bir yandan. Öteden yılbaşı kutlamaları. Salt gürültü, salt mutlu gibi yapan insan (Nasıl insan?) kalabalığı. ‘Çok çiğ çağ’ demiş Necatigil Usta: ‘Çok çok çiğ’ şimdi. Sevinç de eğlence de sahte, bir yüzü bu… Öte yüzü kavgazan, kıyıcı, savaşlardan savaş beğenen. Öldüren ve ölen, aptalca!” ifadeleri şairin yaşadığı dünyanın/toplumun kendisine hissettirdiği huzursuzluğu ve mutsuzluğu yansıtır. “Kuzey Ege’nin kente uzak, dağlara yakın kıyısında” kaleme alınan cümlelerdir bunlar.

Yaşadığı toplumun sorunlarına kayıtsız kalmayan şair, şiirin yaşamın hareketliliğinden ve gerçekliğinden beslenmesi gerektiğine inanır ve poetikasını da bu anlayış üzerine kurar. Kadın duyarlılığının söz konusu olduğu temalara yönelirken kent yaşamının içinde kaybolan insanın yalnızlığını, mutsuzluğunu, huzursuzluğunu; varoluşunu sorgulayan ve kendisine kaçış alanı yaratmaya çalışan bireyin trajedisini ele alır. Bu konuları işlerken türkü, ağıt, destan geleneğini de yeni bir dile dönüştürür. “Beni Sorarsan”da yer alan şiirler de kentin karmaşasından uzakta, dağlara yakın bir kıyıda geleneğin izini sürerek ve şairin imge dünyasından süzülerek oluşturulan, bugüne seslenen şiirlerdir. Kitapta “Beni Sorarsan” adlı şiir, okuru şu dizelerle karşılar: “Beni Sorarsan/ Kış işte/ Kalbin elem günleri geldi/ Dünya evlere çekildi, içlere/ Sarı yaseminle gül arasında/ Dağların mor baharıyla/ Sis arasında/ Denizle göl arasında/ Yanımda kediler, kuşlar/ Fikrimden dolaşıyorum/ Hiçbir iktidarı sevmesem de/ Sobanın iktidarında/ Çarpışa çarpışa nasılsa/ Büyüyebilen kızlar/ Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar/ Yaşlılık/ Dev mi oldular, başkaları/ Üstüne üstüne gelip korkusuz/ Güçlerini deniyorlar”

Gülten Akın’ın şiirlerinde kent, yüksek binaları ve kalabalığı ile insanın aidiyetini sınırlayan, yalnızlığını artıran, yabancılaşma duygusunu da beraberinde getiren bir mekân olarak betimlenir. Onun için taşra/kırsal kesim/doğa “düşe, imgeleme açık bir dünya”, kent ise “net, kesin, açık, acımasız bir dünya”dır, kent “özgürlüğün ve doğallığın yitimi”dir. “Beni Sorarsan” adlı şiirinde de kent yaşamından uzakta, kışla birlikte gelen elem günleri, yalnızlık, geçmişin izleri, yaşlılık, ölüm kavramlarıyla bir dünya çiziliyor. Doğanın ortasında, kuzey kıyısında açılan bir pencereden izler yaşamı Gülten Akın. Ve bu dizelerle dile getirir iç dünyasına yansıyanları.

Yalnızlığa eşlik eden anılar, yaşlılığın gölgesinde beklenen ölüm; bunlara tezat oluşturan doğadaki renk değişimi ve devinimle birlikte ele alınır. “Tomris, Füsun ve Ötekiler İçin” yazdığı “Gidenler İçin” adlı şiirinde de ölüme bir kez daha değinerek ölümü sonsuzluğa yolculuk olarak değerlendirir. “Diyaliz” ise şairin yaşadıklarını yansıtan başka bir şiir: “Açılan kapıdan girdin/ yapı içine çekti seni/ beyaz, yansız, buyurgan/ Koşturan genç kadınlar/ Görmeleri bile gerekmiyor/ Yerini alıyorsun/ Gözlüyorsun/ biri kolunla makine arasında/ Kordonlar, tüpler sıvılar/ ve enjektör/ sızlanmaman gerek/ Bedenine usulca giriliyor/ Bir iki hoş sözcük atmalı ortaya/ atıyorsun/ Kulaklar incelikliyse cevap/ Değilse duymuyor bile/ Hiç böyle öksüz kalmamıştın” dizelerinde yaşadığı ve tanığı olduğu bir gerçeği dile getirir. Dört yıldır diyaliz tedavisi gören şair, bu süreçten kitabın önsözünde de şu şekilde söz eder: “Pazartesi ve cuma günleri ikinci hayatımı yaşıyorum, dörder saat. Diyaliz, dört yıl oldu.” Gülten Akın’ın “ikinci hayatım” diye nitelendirdiği bu süreci şiirine olduğu gibi yansıttığı görülür.

Yaşadığı toplumun üzüntülerine, acılarına tanıklık eden sanatçı “Kara Gözlükler”de bunu şu dizelerle dile getirir: “Simgeleri kocaman kara gözlükler/ Ötekiler suç aleti poşularıyla/ Gömüyor gömüyor gömüyorlar/ Gittikçe hızlanarak/ Ağaçları, damları, hayvanları/ Her şey yıkılıp dökülüyor/ Bir tutam çim, çiçek her şey (…)” Ötekileştirmenin ardından gelen ölümler ve yok edip yıkma isteği bugünün gerçekliğinden süzülür Akın’ın şiirine. “O Kadınlar” şiirinde başka bir gerçekliği okurun yüzüne vurur, “(…) cezaevlerinde/ diri diri yakılan kadınlar (…)”dan söz eder. Toplum üzerindeki baskıyı ise “Sözler” adlı şiirinde üç dizeyle ortaya koyar: “Kuştu sözler, büyüdü, sığmadı ağza/ uçacaktı elbet uçuruldu/ uçuranı tuttular” Günlük yaşamda kullanılan dili, farklı çağrışımlarla yeniden kuran şair, “Bir Gün” isimli şiirinde baskıya meydan okur: “Göstere göstere bilediğin bıçak/ bir gün elini kesecek”.

Anlatımda yalınlığın, yalınlığın ardındaki yoğunluğun doruğa çıktığı “Kabuk”ta toplumsal yaralara dikkat çeker: “Kabuğu kaldırsan/ derinleşir yara”. “Siz” ise kayıplarımıza, yitirdiklerimize bir sesleniş gibidir: “Ne uzakmış ne uzun gözleriniz/ ordan bugünleri gördünüz çocuklar/ yetişip dağıtmak için karabasanı/ (istediniz olmadı)/ soluk soluğa bir koşu/ öldünüz çocuklar”. Yine de umut doludur Gülten Akın. Yüreğinde taşıdığı bu umudu “Biz” şiirinde şu dizelerle yansıtır: “Bağışladığın özgürlüğe/ yeğdir biçtiğin zından/ sonsuz güzelleşecek dünya/ biz kurduğumuz zaman”.

“Beni Sorarsan” ile 2000’li yılların Türkiye’sinde, ağır, çok ağır bir dünyada, yaşamla ölüm arasında, dağlara yakın bir kıyıda yaşanan her şeye rağmen umut dolu dizelerle selamlıyor bugünü Gülten Akın. Hepimiz için “bir masal, bitimsiz bir gökyüzü” hayal ediyor.

Beni Sorarsan, Gülten Akın
Yapı Kredi Yayınları, Ekim 2013

0 yorum:

Yorum Gönder