Alice'in Kadınları (Feride Cihan GÖKTAN)

Egeli Kadın Yazarlar platformu üyeleri Alice Munro'yu konuştular. Çok ilginçti haliyle. Yazmak eyleminin o baş döndürücü zevkinin tüm acılarıyla yoğrulmuş bu kadınlar şimdi toplanıp, yazdıklarıyla en sonunda taçlandırılmış bir başka yazma sevdalısı kadını konuşuyorlardı. Uzak bir ülkenin hiç tanımadıkları 82 yaşındaki yazarı kazandığı o kocaman ışıltılı ödülle, kendi yazarlık serüvenlerinin yorgun yüzünü umutlandırmış ve bütün dünyadaki kadın öykülerinin biraz daha serpilip büyümesine neden olmuştu sanki. İşte Alice Munro'nun "Bazı Kadınlar" kitabını Egeli Kadın Yazarlar bu umutlu sevinçlerine karışmış biraz da kıskançlık daha çok öykünme, merak ve motivasyonla tartıştılar kendi aralarında.

Editöryal çalışmanın ne kadar önemli olduğunu çok iyi bildiklerinden Alice Munro'nun " Bazı Kadınlar" kitabının piyasada olan baskısının çeşitli hatalarla dolu olduğunu ve bu nedenle zaman zaman öykülerin içerisine giremediklerini söylediler önce. Çeviri hataları ve editöryal çalışmanın neden olduğu pürüzler ve tıkanıklıkların oluşturduğu olumsuzluk yine de Alice Munro'nun anlatısının üzerini örtememişti. Grubun bir üyesi aynen Çehov etkisi diyordu kendinden geçercesine... Alice Munro hayattan aldığı kesitlerde olayları değil insanları, dönemleri değil anları yazmış, Çehov gibi sade ve kısa cümlelerle.

Kitaptaki tüm öykülerde ana izleğin yaşamı normalleştirmek üzerine olduğu konuşuldu. Zaten yaşam ne kadar sıradan görünürken ardında müthiş sıradan olmayan öğeler barındıran veya tam tersi ne kadar sıra dışı görünürken aslında hepimize herkese dair bir sürü sıradanlığı içeren olaylardan veya görüntülerden oluşmuyor muydu? İşte sıradan olma haliyle, inanılmaz sıra dışılığın aslında hep iç içe olduğu kesitlerin konstrüksiyonuyla oluşmuş hayatları Alice Munro, öykülerinde parçalayarak, didikleyerek, etrafını temizlenip derinlerden kazarak okura göstermeye çalışıyor. Öykülerin hiç bir romantizmi yok aynen hayatın kendisi gibi çok sert dedi bir başka yazar. Sert öykülerin hayatın tam içerisinde olduğunu biliyorduk artık bu yaşımızda. Çocukluğumuzda ki Alice’in Harikalar Ülkesi'nde at koşturduğumuz hayal dünyasından çoktan çıkmış şimdi başka bir Alice'in anlattığı gerçek ve sert öykülerinin içindeydik artık.

Toplantıya katılanlar sanki sözleşmişler gibi "Bazı Kadınlar" kitabının içindeki çok etkilendikleri bir öykünün ismini söylüyorlardı hep. Kitabın ilk öyküsü "Boyutlar". Üç çocuğunu hunharca katletmiş bir adamın sıra dışı öyküsünün aslında ne kadar da sıradan olabileceğini ve etrafta gördüğümüz herkese ait bir şeyleri içerdiğini hissediyordunuz bu üçüncü sayfa haberi olabilecek vahşet öyküsünde. İnsanın karanlık yüzüyle sizi karşılaştıran yazar sanki hiç kıpırdamandan durup şaşkınlığınıza, nasıl da hayretler içinde kaldığınıza bakıyor ve bu sırada kulağınıza hemen bir şey fısıldıyordu: " sakın hemen yargılama!" . Okuyucu ipnotize olmuş gibi artık yargılamayarak ya da yargılamamaya çalışarak başka bir öyküye geçiyor merakla.

Kitabın son öyküsü, yazarın bir ansiklopedi bilgisinden çıkarıp kurguladığı "Aşırı Mutluluk" isimli bir öykü. Öykü, "matematik okumamış biri çoğu onu aritmetikle karıştırıp kuru ve sıkıcı bir bilim olduğunu düşünür.Ne var ki gerçekte bu bilim esaslı bir hayal gücünü gerektirir " sözüne atıfla başlıyor. İşte Alice Munro, okuduğumuz öykülerinde her gördüğümüz, her yaşadığımızın daha derinindeki kargaşayı matematiksel olarak çözümlemeye çalışıyor ve aritmetiğin yargılayıcı ve tartışmasız keskinliğinden kurtarmaya çalışıyordu okuru.

Toplantının sonunda herkes Nobel ödüllü bir yazarla geçte olsa tanışmaktan çok mutluydu. Şimdi sıra diğer Türkçeye çevrilmiş yapıtlarını okumakta...

3 yorum:

  1. Çok beğendim.
    Bu linke girip okuyacak olan Ekyaz kadınları için de bir önerim var. Granada dergi Aralık 2013-Ocak 2014 sayıda Alice ile yapılmış bir söyleşinin tercümesi ile karşılaşacaklar. Kendi duyguları ile yazarın çalışma-yazma ve aktarma çabasının kesişmelerini görüp mutlu olsunlar isteğim ve katılamadığım bu toplantıları yazı olarak izlemenin keyfi ve sevgilerimle. Ünsal Çankaya.

    YanıtlaSil
  2. "Öykülerin hiç bir romantizmi yok aynen hayatın kendisi gibi çok sert dedi bir başka yazar. Sert öykülerin hayatın tam içerisinde olduğunu biliyorduk artık bu yaşımızda." Öyküleri bilemiyorum, ama hayat ne sert ne yumuşak, bütünlüklü değerlendirildiğinde... Bu, yazarın ve okuyucunun algısıyla, daha ötesi hayatı yaşayanın hayatı algısıyla ilintili bir şey olmalı çoklukla... Üstelik, hayatı "sert" olarak yargılamak da tam da vurguladığınız şeye matematik yerine aritmetiğe düşmek olmuyor mu?

    YanıtlaSil
  3. GERÇEKTEN ÇOK GÜZELMİŞ. ..BEN DE SİZİN SAYENİZDE NOBEL ÖDÜLLÜ BİR YAZARLA ÇOK GEÇTE OLSA TANIŞTIĞIMA ÇOK MUTLU OLDUM.. ELİNİZE SAĞLIK.. SİZİN YAZILARINIZI TAKİP EDİYORUM..

    YanıtlaSil