Kolektif Bir Belleğin İzinde 33 Hikaye (Cansu KARAGÜL)

Üzerine kitaplar, tezler, tonlarca makaleler yazılan, insanlık dışı manzaralarıyla filmlere, tiyatrolara, televizyon dizilerine konu olan, Türkiye tarihindeki barışılması en güç dönemlerden birinin adıdır 12 Eylül. Ancak hiçbir doküman o döneme şahit olmuş kişilerin kendi ağzından dökülen cümleler kadar canlı ve dokunaklı olamaz. Bir sözlü tarih çalışması olan Keşke Bir Öpüp Koklasaydım, “12 Eylül’ün 33. yılında 33 hikâye”yi askeri cuntanın en ağır yükünü bizzat üstlenmek zorunda bırakılmış ailelerin anlatılarını günümüze taşıyarak okuru karanlık ve kanlı bir tarihe tanık olmaya çağırıyor.

“Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk..”

Keşke Bir Öpüp Koklasaydım, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde darbeyle, çocuklukları ellerinden alınmış, hiç çocuk olamamışların anılarına yer verilirken, ikinci bölümde annelere, babalara, kardeşlere ve eşlere söz veriliyor. Keşke Bir Öpüp Koklasaydım’ı okurken akrabalarını anne baba bellemek zorunda bırakılan çocukların, tek umutları faili devlet olan cinayetlere kurban giden evlatlarının kemiklerini bulmak olan ebeveynlerin, polisin mesken bellediği evlerine durmadan baskın yapılan ailelerin, çocukluğu bir ümit görüş günlerinde sevdiklerine kavuşma hayaliyle geçen kişilerin, cezaevinden çıktıktan sonra dahi nefes alma fırsatı verilmeyen kurbanların, Diyarbakır’ın karanlık zindanlarının, açlık grevleriyle bedenlerini direniş sembolü olarak feda edenlerin, apolitik olmaya zorlanmış gençliğin, özetle hayatları çalınmış, mutlulukları ellerinden alınmış herkesin mücadelesine, hesaplaşmasına ortak oluyoruz.

Resmi tarihe karşı 12 Eylül Belleği


12 Eylül, Türkiye’de demokrasiye indirilen en büyük askeri darbe olmasının ötesinde, insanlığa indirilen bir darbe, toplumsal belleğe damga vuran en çıkmaz lekedir. Ancak ardında bıraktığı kalıntılarla 12 Eylül aynı zamanda o döneme tanık olanlar ve aktarımlar sayesinde bir kolektif bellek oluşturur. Geçmişe dair ortak bir algılayış ve söylemi mümkün kılan ve “biz” duygusunu koruyan 12 Eylül Belleği ortak deneyimler doğrultusunda yeniden ve yeniden şekillenir ve o dönemi yaşayanlar için toplumsal çerçeve işlevi görür. Dolayısıyla sözlü tarih çalışmaları, arşivler, müzeler, videolar, fotoğraflar, günlükler, kitaplar, heykeller gibi bellek taşıyıcıları bu noktada kritik bir rol oynar.

Eylem ve Özlem Delikanlı kardeşlerin 12 Eylül’ün 33. yılında 33 hikâyeyi okuyucuyla buluşturduğu bu çalışmanın önemi buradan kaynaklanmaktadır. Konunun hassasiyeti ve travmatik boyutu nedeniyle birçok etik kaygıya gebe olması sebebiyle sözlü tarih bağlamında çalışılması da en zor alanlardan biridir 12 Eylül. O dönemi bizzat yaşamış kişilerle görüşmek, susturulmaya çalışılanlara söz vermek ve onların hafızalarına başvurmak aynı zamanda mayınlı bir bölgede gezinmek demektir. Bu noktada, Eylem Delikanlı ve Özlem Delikanlı’nın sosyoloji formasyonlarının devreye girerek tampon mekanizma işlevi gördüğünden söz etmek mümkündür.

Keşke Bir Öpüp Koklasaydım, başta “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyen, yani bugüne kadar üç maymunu oynayanları olmak üzere otuz üçüncü yılında herkesi vicdanlarıyla ve darbeyle yüzleşmeye çağırıyor. Yüzleşmek kadar, bu hikâyeleri aktarmak da iktidarın silahlarıyla mücadele etmenin, çarpıtılmaya çalışılan tarihe sahip çıkmanın bir yolu çünkü. Yaşananlara, acılara, kayıplara, gözyaşlarına tanıklık edildiği ve deneyimler o döneme bizzat şahit olmamış bireylere anlatılmaya devam edildiği sürece unutmayacağız, unutturmayacağız.

KEŞKE BİR ÖPÜP KOKLASAYDIM, Eylem Delikanlı ve Özlem Delikanlı, Ayrıntı Yayınları, 2013.

0 yorum:

Yorum Gönder